You're The Reason.

2.3K 115 22
                                    

Bu bölümü nedense sevdim. Çok sevdim. Yorumlarınız bekliyorum.


Bazen kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki sanki gökyüzünde yolunu kaybetmiş yıldız gibiyim. Bazen kendimi kaybediyordum o yolda ama geri dönüşü asla bilemiyordum , yapamıyordum. Diğer yıldızların yanından geçerken ‘’Bu nereye?’’ gidiyor imalı bakışlarına maruz kalıyordum. Ama eğer onlar da benim yerimde olsaydı bunun nedenini bilemezlerdi. O yolun sonu var mı onu bile bilmiyordum. Ama bir şey biliyordum da bu yolda yalnızdım. Küçük yıldızın başına gelenleri sadece ben biliyordum , sadece ben.

Uyandığımda yatakta kendimi tek başıma buldum. Hafif doğrularak telefonuma baktım saate. Bugün erken kalmamız gerekiyordu diye hatırlıyordum. Kafamı tekrar yastığa yasladım ve gözlerimi kapattım. Uyanmak istemiyordum.
Etrafıma baktım Ashton yoktu. Daha sonra yataktan kalkarak içeriye gittim. Hiç kimse evde yoktu. Yukarı çıktım Allison’ın odasının kapısına tıkladım. Ses çıkmayınca kapıyı yavaşça açtım ve içeri baktığımda içeride kimse yoktu. Kocaman evde tek başımaydım.
Aşağı inerek odama gittim. Üstümü değiştirdim. Telefonumu elime alarak ilk Ashton’ı aradım ama açmamıştı daha sonra Allison’ı aradım merak etmiştim nereye gitti diye.Sonunda o telefonu açmıştı. ‘’Nerdesin Allison? Ne zaman gittin? ‘’ diye sordum. Allison ‘’Iı Jess. Gitmem gerekiyordu gittim işte başka bi şehre biliyorsun işim bu. Neyse şimdi kapatmam lazım görüşürüz bir gün. ‘’ diyerek yüzüme telefonu kapattı.
İçimden bir daha görüşmeyelim diye düşündüm dün ki olaylardan sonra . Kalbim kırılmıştı daha önceden de yaşamıştım bu tarz olayları bilirsiniz lise hayatı. İnsanların genelde sizi dış görüşünüzle yargıladı zaman ya da dinlediğin müziklerle yargılandığın zaman. Lise zamanı kendimi iyi hissetmiyordum. Kendime zarar veriyordum. Etrafıma zarar veriyordum. Bazen en küçük olayları düşünerek hayatımı mahvetiyordum. Bu olaylar aslında daha önceden da başıma gelmişti liseden önce. Hayatımın belli bir kısmını kendimi toparlamakla geçirdim. En yakın arkadaşlarımdan bir tanesi ölmüştü. Bazen onu özlüyordum. O zamanlar geceleri gizlice ağlıyordum kimsenin beni güçsüz birisi olarak görmesini istemiyordum. Ben güçlü birisi olmaya çalışan ama bunu başaramayan birisiydim. Birkaç yaz kendime anca gelebildim belki hala da kendimde değildim. Daha sonra şuana hayatımda olan muhteşem insan olan kişiyle tanıştım. Tanışmamız biraz acayip oldu. Bir starbucksda. O zamanlar ortalıkta grup yoktu. Sadece onunla tanışmıştım. İlk tanıştığımız zamanı hala dün gibi hatırlıyordum. İlk başlarda sadece normal arkadaşlardık. Ama galiba ben ona aşık olmuştum ama bunu söylemiyordum. Her zaman arka planda , duygularını saklamaya çalışan birisi oldum. Daha sonra sonunda açıldı. Ben de sonunda diye düşündüm. Ama o zaman ki insanların bakışlarını hala çok iyi hatırlıyordum.

‘’KİM O?’’ diye koşarak çalan kapıya doğru koştum. Kapıyı açtığımda karşıma çıkan insan Mikey oldu. ‘’Michael diğerleri nerde? Neredeydiniz?’’ diye sormaya başladım. Mikey bana malmışım gibi bakış atarak. ‘’Jess! Sakin ol. Stüdyoya gittik. Birkaç şey kaydetmek için. Diğerleri de geliyor. ‘’ dedi. ‘’Oh pofuduk Mikey. ‘’ dedim birden. Mikey’in o an ki bakışını galiba anlatamayacağım. Böyle bi acayip bi bakış attı.
Elindeki birkaç poşet vardı bunları mutfağa bıraktı ve içeriye geçtik. ‘’Jess konuşmamız gerek. ‘’ dedi bana. Ben de öküz gibi ‘’Evet?’’ dedim. Michael ile konuşmayı seviyordum. Çünkü gerçekten harika bir kalbi var. Yanıma oturarak. ‘’Jessica. Iı bunu söylemesem de biliyorsun aslında. Her neyse. Iı şeey. ‘’ dedi. Ben de tabiî ki de ‘’Şeey?’’ diye söze tekrar girdim. ‘’Jessica. Iı biliyorsun sen ve Ash… ‘’ diye devam etti. ‘’Evet. ‘’ diye devam ettim. Sonra ise ellerimi tutarak ‘’Jessica  insanların dediklerini duyma. Sen şuanda gerçekten harika birisine sahipsin. O sana aşık sen ona aşıksın. İnsanların sizin hakkınızda dediklerini umursama. Sadece ne yapmak istiyorsun onu yap. Onunla gez , istediğini yap ama bunları yaparken insanların dediklerini umursama. O senin için burada. Bunları neden diyorum? Çünkü kardeşime muhteşem bir kız bulmuşum ve salaklık yapıp bunu kaçırmasını istemiyorum. ‘’ dedi. İşte bu yüzden Michael’ı seviyordum. ‘’Teşekkürler Michael her şey için. İnsanların dediklerini umursamamaya çalışıyorum ama olmuyor biliyorsun. Siz de yapamıyorsunuz bazen bunu biliyorum sizin kadar. Ama çok teşekkür ederim. ‘’ diye ona sarıldım. –Tekrar söylüyorum herkes Mikey sarılması almalıdır. – Michael ‘’Hadi bu kadar tembellik yeter. Gidiyoruz. ‘’ diyerek birden ayağa kalktı. ‘’NEREYE?’’ diye biraz yüksek sesle soru sordum. ‘’Dışarı. Azıcık sana bir şeyler alalım. Sonra da kahve içeriz filan. ‘’ dedi. ‘’Pekii.. Bir soru sorma hakkım var mı? ‘’ diye sordum. ‘’Hayır yok. ‘’ dedi. ‘’Diğer-.. ‘’ derken birden ‘’Hızlı ol bekliyorum dışarıda. ‘’ diyerek gitti. Ah bazen de bunu hiç sevmiyordum. Yukarı hızlıca çıktım ve üzerime bir şey geçirdim. Aşağıya hızlıca indim bunları yaparken aradan belki 5 dakika geçmiştir. Aşağı indiğimde Mikey’in ‘’Hadi’’ bakışlarıyla karşılaştım. ‘’Ah sizler. Sizi hep beklemek zorunda mıyız?’’ diye sitem ederken ben kapıyı kilitliyordum. ‘’Evet gidebiliriz Michael Clifford. ‘’ dedim. Sessizce ‘’Sonunda’’ diyişini duyabiliyordum. Arabaya atladık.
‘’Hazır mısın?’’
‘’Evet. Sen?’’
‘’Ben de.’’



Michael ile en sonunda bir kafeye girdik.Elimizdeki bütün poşetleri koltuğun üstüne ölü gibi koydum. Çok yorulmuştum. Michael ‘’Sizinle alışveriş yapmak çok zor. ‘’ diye tekrar sitem etti. ‘’Evet biliyorum. Bu yüzden bizi sevmiyorsunuz. ‘’ dedim 32 dişimi göstererek. O sırada garson geldi. Michael istediklerimi söylerken Ashton’ı aradım. Telefonunu yine açmamıştı. Diğerlerini de aradım onlar da açmıyordu.  ‘’Michael bir şey diyeceğim. ‘’ dedim. ‘’Evet dinliyorum seni. ‘’ derken ısmarladıklarımız gelmişti. ‘’Diğerleri neden telefonlarını açmıyorlar?’’ diye sordum. ‘’Iıı. Bilmiyorum.’’  Diyip konuyu kapattı. Bugün Mikey ile her yeri dolaşmıştık. Artık  yorulmuştum hemen eve gitmek istiyordum. Çocuk gibi Michael’e ‘’Eve gidelim. ‘’ diye ısrar etmeye başladım. Mikey bana her zaman ki gibi ters bi bakış attı. ‘’Bazen çok çocuk oluyorsun. Dışarı çıkardım seni o diğer çocuklardan ayırdım hala bana eve gidelim diyorsun. ‘’ demişti.’’Ya ama.’’ diye söylendim devam edecektim ama bu Michael Clifford olunca işler öyle gitmiyor tabi. ‘’Tamam yarım saat sonra gidelim. ‘’ dedim ve o sırada telefona baktım. Saatin 19.54 olduğunu fark ettim. Saat çok geç olmuştu ve bugün diğerlerini görmemiştim. Özlemiştim gerçeği söylemek gerekirse diğerlerini.   Michael ile konuşmadan böyle bi 15 dakika kaldık. Michael arada ‘’Hmm.. ‘’ gibi sesler çıkarmaya başladı.  Clifford her zaman acayiptir.
‘’Hadi gidelim!’’ diye biraz bağırdım azıcık. ‘’Bekle saat gelmedi. ‘’ dedi. ‘’Ne saati?Neyi bekliyoruz? Hadi gidelim. Evi özledim. Çocukları özledim. ‘’ dedim. ‘’Bekle biraz daha. ‘’ diyerek saate baktı yüzünde şaşkın bir ifade vardı. ‘’Hadi gidiyoruz. ‘’ diyerek birden kalktı.

‘’YA MICHAEL!’’
‘’Efendim. Jess. Bir şey olmadı. Sadece birazcık kahve. ‘’
‘’Birazcık mı? Baksana üstüm battı. Ne yapacağım şimdi. ‘’
‘’Böyle dışarı çıkamazsın. Git değiştir lavaboda  üstünü. Bak şu yeni aldıklarımızı giy. Bak şu gömlek ile şu eteği giy ah bi de şu ayakkabı. Al işte ne güzel oldu. ‘’
‘’Michael bunları giyemem. Baksana şuna topuklu ayakkabı mı giyeceğim şimdi? ‘’
‘’Neden aldın o zaman Jess?! ‘’
‘’Şey ama hayır bunlar olmaz.Şunlara bak. Renklere bak.’’
‘’Hadi git içeri al şunları bekliyorum ben seni dışarıda. ‘’

En sonunda elimle kıyafetlerle lavaboya gittim kapıyı kilitledim. Ve az önce resmi olarak kafede üstüme Michael Clifford kahve dökmüştür. Ve ben de burada üstümü değiştirmek zorundaydım. Üstümü giydim. Dışarı çıktım. Michael’e bakındım. Garsonların ‘’İyi misiniz? ‘’ sorusuna maruz kaldım ama. Michael oradan çıktı. ‘’Bak işte ne güzel olmuş bir de bana zevksiz dersin. ‘’ diye sitem etti , yine.
Yine ben de o gözlerimi kısarak bir gülüş attım. Genelde Mikey ile aramızda bu olur.
‘’Hadi bu sefer eve gidiyoruz cidden. ‘’ diyerek kolumdan çekerek beni dışarı çıkardı.
‘’Michael. Sakin ol. ‘’ diyerek arabaya atladık.
‘’Çok geç kaldık.’’ diye kendi kendine söyleniyordu. Gerçeği söylemek gerekirse o an ona soru soramazdım , korktum.
Eve geldik hızlıca arabadan çıktık. Evin kapısını açarken Mikey arkamdaydı. Kapıyı açtım , içeri girdim ve Mikey’in ‘’Kolay gelsin. ‘’ diyerek kapıyı kapattı ve kilitlemişti. Hızlıca kapıya vurmaya başladım. Ne oluyor Michael , diye bağırmaya başladım.
Kendimi kendime evde ‘’BEN NE YAPACAĞIM ŞİMDİ?’’ diye bağırdım.
‘’Neyse yukarı çıkıp şu üstümdekilerden kurtulayım. ‘’ dedim.

‘’Hayır böyle çok güzelsiniz Jessica Swan. ‘’
Arkama döndüğümde Ashton’ın orada olduğunu gördüm. Hızlıca ona doğru koştum boynuna sarıldım. Özlemiştim. ‘’Neler oluyor Ashton?’’ diye soru sordum. 
‘’Bu gece özel olmalı. Bu arada Michael ile zaman geçirdiğin için teşekkürler. Şimdi Jessica Swan sizi şöyle alayım. ‘’ diyerek elimi tuttu , sanki bir garson gibi.
‘’Peki Ashton Irwin. ‘’ diyerek elinden tuttum ve beni içeri götürdü.
Ashton beni içeri götürdü ve masaya baktığımda gerçekten işe yarar bir sevgilim olduğunu tekrar anladım.
‘’Ooh Ashton. Bunları sen mi yaptın?’’ diye sordum.
‘’Evet- Hayır. Yani ıı ısmarladım ama ben hazırladım masayı bu da benim hazırladığım anlamına geliyorsa evet. ‘’ diyerek güldü.
‘’Iıı galiba hayır ama olsun. ‘’ diyerek sandalyemi çekti ve ben de oturdum.
‘’Evet Jessica Swan. Programımıza geldiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. ‘’ diyerek yerine oturdu.
Daha sonra yemekleri yemeğe başladık. Belki aç değildim ama bu Ash.

‘’Evet bu kısım bitti. ‘’ diyerek beni kaldırdı.
‘’Ashton yapma. ‘’ dedim gülerek.
Gözlerimin içine bakarak ‘’Yapmam lazım bu muhteşem kişi için. Bundan tam 3 yıl önce bugün tanıştığım ve hala aşık olduğum insan için her şeyi yaparım. ‘’ dedi.
‘’3 yıl?Baya olmuş. ‘’ dedim gülmemeye çalışarak.
‘’Jessica Swan tam bir öküzsün. ‘’ diyerek yanağımı öptü.
Daha sonra tekrar garson Ashton kılığına geri döndü.
‘’Evet Jessica Swan. Aramız sona ermiştir. Lütfen sizi şuraya alalım.’’ diyerek koltuğu gösterdi. Oraya oturdum. Ash gözden kaybolmuştu o sırada. Daha sonra boynuna bir papyon takmış olarak içeri geri geldi. Yanıma geldi gayet kibar bir şekilde. ‘’Evet bu dansı bana lütfeder misin? ‘’ diyerek elini uzattı. Hafif kafamı kaldırarak – havalı duracağımı düşündüm –  ‘’Biraz düşünmem lazım. ‘’ dedim. Hafif bir gülümseme ile birden beni hızlıca kendine çekti. Çok yakındık. ‘’Fazla düşünme. ‘’ diyerek dudağıma yapıştı. O an birkaç saniye donmuştum. Kendini çektikten sonra birkaç saniye gözlerime baktı. Daha sonra elimi tekrar düzgünce tutarak beni çevirdi. ‘’Bunun için bütün gün çalıştım. ‘’ dedi gülerek.
‘’Hayır Ashton. Yapma bunu. ‘’
‘’Hayır buna çalıştım ve bunu yapmalıyız. ‘’ diyerek bir adım sağa bir adım sola bir adım ileri ve sonra geriye geldik. Bu sırada gülmekten ölüyordum.
‘’Yaptın evet artık dans etmeyebiliriz miyiz?’’ diye sordum. Ama Ash yanıtlamamış ve devam etmişti. Birkaç dakika daha dans ettik. Sonra birden durdu ve kulağıma yaklaşarak ‘’Kendi düğününde de mi dans etmeyecek misin?’’ dedi.  Birden gülümsedim ve bugün ki ikinci donuşum oldu. Ashton elimi bırakarak tekrar ortadan kayboldu. Ben de şapşalca gülümseyerek koltuğa oturdum. Ash’i bekliyordum birkaç saniye. Daha sonra içeriden gitar sesleri gelmeye başladı. Gülümseyerek ‘’Hayır Ash yapma bunu ne kadar kötü çaldığını biliyoruz şu gitarı. ‘’ dedim.
İçeri girdiğinde elinde gitar , kareli gömleği ve en sevdiğim siyah fötr şapkası ile içeri geldi. Birkaç saniye boyunca kahkahasını dinledim. Ashton bir yandan çok tatlı bir yandan da komik duruyordu. Bilirsiniz , baterist birisini gitarla görmek biraz komik.
‘’Lütfen Jessica Swan ciddiyet biraz. ‘’ diyerek bir tane sandalye çekti ve önüme geldi.
Daha sonra o güzel sesiyle şarkı söylemeye başladı. Bir yandan gözlerim doldu. Bu muhteşem kişi benim için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. 
‘’Don’t talk..Let me think it over.’’ Diye başlamıştı şarkıya. Bu şarkı en sevdiğim şarkılarıydı devam ettim. Bir yandan şarkı söylüyordu bir yandan da gülümsüyordu.

‘’When I close my eyes and try to sleep. I fall apart and find it hard to breathe. You’re the reason. The only reason. ‘’ (Gözlerimi kapattığımda ve uyumaya çalıştığımda , düşüyorum ve nefes almam zorlaşıyor. Bunun nedeni sensin. Tek nedeni.)

Bunları söylerken gözlerinin dolduğunu fark ettim.  Yanına yaklaştım ama hala şarkı devam ediyordu. Öyle odaklanmıştı ki. Onu böyle görünce , gözlerinden yaşlar gelirken görünce benim de gözlerim dolmuştu. Kalbim acımaya başlamıştı. Gözlerim dolu bir şekilde yanına yaklaştım. Gözlerinin içine baktığımda çalmayı bırakmıştı sadece şarkıyı söylemeye devam ediyordu. Gözleri dolu bir şekilde onu görünce daha kötü oluyordum. Daha sonra gözlerini gözlerimden çekti ve kulağıma yaklaştı ‘’Sensin. Tek neden sensin. Bir tek sensin. ‘’ dedi. O bunları söylerken ürpermiştim. Ellerimle yüzüne dokunarak göz teması kurmaya çalıştım. Gözlerinin içine bakabiliyordum artık bir yandan da ağlıyordum. Onu böyle görmek isteyeceğim en son şey olmuştu. ‘’Seni seviyorum. ‘’ diyerek dudaklarına yapıştım.
‘’Seni seviyorum Jessica. Beni asla bırakma. Sabahları yataktan kalkmamım tek nedeni sen oluyorsun Jessica. Seni seviyorum. Jessica. Beni asla bırakma. ‘’ diyerek dudaklarını boynuma koydu. Bir yandan da gözlerinden yaşlar geliyordu.
‘’Asla bırakmam. Ölsem bile. Seni seviyorum. Sana aşığım. ‘’ 

The Only Reason // irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin