01

948 92 93
                                    

Keyifli Okumalar! Umarım Beğenirsiniz :)

***

"KANIMDA FENER, GÖNLÜM NE İSTER, BİZİM İÇİN HER TÜRLÜ EN BÜYÜK FENER OOOOOOOOOOO...OOOOOOO....."

Merak etmeyin şampiyon falan olmadık. Olsak ben bu kadar sakin kalabilir miydim? Maçın sadece ilk yarısı bitmiş, mahalle Fener marşıyla yankılanırken ben babaannemle oturmuş çekirdek çitleyip, pembe dizi izliyordum.

"Ya kurban olduğum, ponçiğim, çikolatalı açmam niye böyle yapıyorsun ne var dayımla maç izlemeye gitseydim? Ne olurdu yani? Bak bir yerlerim şişiyor benim!" diye anneanneme isyanımı duyurmaya çalışıyor o sadece ekrandaki saçmalıklarla meşguldü. Ben konuşunca kumandayı eline aldı. O kumandanın kafama geleceğini düşünerek olduğum yerde kendimi korumaya çalışırken o sadece televizyonun sesini arttırmakla yetindi. İstifini bozmamıştı maşallah hükümet gibi kadın.

"Anneanne...Anneanne..." oturduğum koltuktan süzülerek aşağı indim ve adeta bir yılan gibi yerde süzülerek oturduğu koltuğun dibine girdim. Elini tutmaya çalıştığımda çekti. Tekrar tutmaya çalıştığımda sinek öldürür gibi 'Çat' diye elime vurdu.

"Ya anneanne ya... Rahmetli dedem de fenerliydi. Rahmetlinin hatırına-" lafım babaannemin laflarıyla yarıda kesildi.

"Anma rahmetliyi, kör olasıca..." başındaki yemeniyi düzeltirken hala istifini bozmuyordu. Ekrandaki son yüzyılın en kötü oyunculuğuna sahip şahsiyetler bile benden önemliydi.

"İyi anneanne öleyim ben zaten. Beni sevmiyorsun sen zaten. Annemler de beni bıraktı gitti, sen de sevmiyorsun beni. Allah'ım beni niye yarattın madem sevgiden mahrum bırakacaksın?" ve kafama yediğim şaplak. "Tövbe tövbe deli ya bak kimi sorguluyor! Git hadi git!"

"Zaten bir sevdamız var onu da sen çok görüyorsun. Zaten aşklar hep yalan dolan, sonu hep acı hüsran. Geriye kalan tek gerçek aşk, Fenerbahçe!" cümlem bittiğinde anneannemle göz göze geldik. Bana sadece sinirli sinirli bakıp başıyla kapıyı gösterdi. Ne demişti o az önce "Git hadi git mi demişti?"

"Allah, kurban olduğum! Hadi ben kaçtım, geç kalmam." dedikten sonra üzerimdeki hırkayı bir çırpıda çıkarttım ve kapının yanındaki koltuğun üzerine fırlattım. İçime giydiğim Fenerbahçe formamın armasını okşadım.

Benim tontişin arkamdan bu kızın sonu ne olacak böyle diye söylendiğini duyabiliyordum. Kendince haksız sayılmazdı. Mezun olup, eline mesleğini alacak hatta ona göre evlenecek yaşta kızdım. Bu arada sanmayın annemi babamı trajik bir şekilde kaybettim, bu çikolatalı açmanın başına kaldım. Babam emekli olduğunda annemle beraber daha sakin bir yerlere taşınmaya karar vermişlerdi. Beni ise anneannem, dul dayım ve arada ziyaretimize gelen altı yaşındaki oğlu Ziya ile baş başa bırakmışlardı. Aslında ilk sene bir yeri kazanamayıp ikinci seneye kaldığım için bu yıl son senemdi . Okul için İstanbul'da kalmaya mecburdum da diyebilirim. Burada tek başıma bir eve çıkmak istedim istemesine ama bizimkiler koca şehirde kız başıma kalmamı uygun görmedi. Çünkü malum bu ülkede 'kız başına' tabusu var. 'Kız başına' olunca başına her haltın gelebilme ihtimali yok geziyor. Neyseki burada ekmek elden su gölden o yüzden işime gelmiş ses etmemiştim.

Apartman merdivenlerini koşarak indikten sonra şöyle bir mahalleye baktım. Neredeyse bir haftadır buradaydım ve az çok ensafını, konu komşuyu tanımıştım. Çocukken de birkaç kez gelmiştik buraya. Neden sadece birkaç kez geldiğimiz mevzusu biraz uzun, onu daha sonra detaylıca anlatırım, şu an gidip maçın geri kalanını izlemem gerekiyordu. Dayım da orada olmalıydı. Onun o mosmor olmuş suratını hayal edebiliyordum. Kendisi koyu Galatasaraylıydı. Babam onun için sonradan yolunu şaşırmış, diyordu. On yedi yaşına kadar Fenerbahçe'liymiş. Kadıköy'de on sekiz senedir bir galibiyet göremedikleri halde, hala bir ümitlerinin olması beni neşelendiriyordu.

Lacivert Gecemde Sarı Yıldızım / GOLWhere stories live. Discover now