♧ Bölüm - 16 ♧

29.1K 2.2K 300
                                    

Gözyaşları içerisinde kalmış yüzünü kaç defa sildiğini saymayı bırakmıştı artık. Neden böyle ağladığını da anlamıyordu. Umursamadığı bir adamın sözleri karşısında içine girdiği bu ruh hali saçmaydı ama elinde değildi ki. Bir kez daha sildiği yüzüne son bir kez aynada baktı. Gözleri ve burnu kıpkırmızı olmuş bir haldeydi. Gözü telefonundaki saate kayınca buradan çıkmak için son on dakikasının içerisinde olduğunu fark etti. Son bir kez kaldığı odaya öylesine bir göz attı. Özlemeyecekti bu odayı. Kesinlikle özlemeyecekti. Aslan gibi bir adamı da özlemeyecekti. Öyle dengesiz bir adamla zaten işi olmazdı. Dün gece kollarında uyuturken bugün kovan bir adamdan denge beklemekte zaten Duygu'nun hatasından başka bir şey değildi.

Derin bir nefes aldı. Güçlü olması gerekti. Bugün yaşadığı korku çok yıpratmıştı onu. Tüm bu duygusallığının sebebi bundandı. Yoksa başka bir şey yoktu. Sonuçta ilk defa silahlı bir saldırıya maruz kalmıştı ve gerçekten çok korkmuştu. Bu anı hatırlamak bile içinin titremesine neden oldu.

Valizini alıp odadan çıkarken kendine en büyük sözü verdi. Aslan denilen bu adamın tüm kirlilerini bir bir ortaya dökecekti ve bunu yaparken fazlasıyla zevk alacaktı. Ona söylediği tüm sözleri yutturacaktı.

Merdivenlerden indiğinde hızla evden çıktı. Kimseyle karşılaşmak istemiyordu. Of, tamam itiraf ediyordu. Ağlamadan veda edebileceğinden emin değildi ve o adamın karşısında ağlayarak gitmiş olmak istemiyordu.

Bahçeye çıktığında her tarafta polislerin ve korumaların olduğunu gördü. Sonra onu gördü. Tüm heybetiyle yanında sivil bir polisle bir şeyler konuşuyordu. Gergindi. Çehresi kaskatı kesilmişti. Tehlikeli gözüküyordu. Tam olarak kendisi gibi olduğu bir andı aslında. Onu izledi birkaç saniye. Sonra Aslan'ın siyah gözleri de kendi gözlerini bulunca yutkundu hafifçe. Bu vedalaşma düşündüğünden daha fazla can alıcı olacaktı sanırım.

Kendini toparlaması ve hemen bu evden çıkması gerekti. Yapması gereken buydu. Daha fazlası değil. Yapabilirsin dedi beyni, iç sesi ise yapma dedi. İkilem de kalmış bir haldeydi lakin beynini dinledi ve bakışlarını Aslan'dan çekerek bahçeden dış kapıya doğru yürümeye başladı. Ne titrek adımlarının farkındaydı ne de her an bayılacakmış gibi duran bedeninin. Bir anda karşısında siyah takım elbiseli ve en az Aslan kadar heybetli bir adamın belirmesi ile son anda durarak dengesini sağlayabildi.

"Siz..." demişti ki öfkeyle adama baktığında Aslan'ın en yakın adamlarından olan Demir olduğunu gördü.

"Sizi evinize kadar bırakacağım."

Bırakacağım... Bırakabilir miyim ya da bıraksam olur mu değil. Bırakacağım. Kaşları öfkeyle çatılırken, valizinin sapını daha iyi sıktı. Şu an bu hayatta ona bu valizden daha yakın olan hiçbir şey yoktu. Bu fark ettiği acı gerçekle bulutlanan gözlerini umursamamaya çalışarak "Kendim gideceğim," dedi lakin adam önünde biraz bile kıpırdamamıştı.

"Sizi ben bırakacağım."

"Kendim gideceğim dedim!"

Sesinin yüksek çıkmasına engel olamamıştı. Sinirleri bozulmuştu artık. Alışkın değildi ki o böyle şeylere... Onun hayatı sıradandı ve hatta sıkıcıydı bile. Üstelik hayatında kendine bile tahammül edemez bir haldeydi o. Şimdi ise hayatının ne kadar çok değiştiğine inanmıyordu.

"Duygu hanım gidelim," diye valizine doğru yönelmişti ki "Çekil," diye bağırdı. Demir'in şaşkın bakışlarını görse de umursamadı. Tüm nefretini kusarcasına konuştu. "Bıktım be sizden. Sende patronun kadar aptal bir adamsın. Laftan anlamıyorsunuz! Her şey istediğiniz gibi olsun istiyorsunuz. Pis işlerle uğraşarak insanlığınızı kaybetmişsiniz."

Ateş BöceğiWhere stories live. Discover now