kahverengi - 2

905 53 8
                                    

Akşamüzeri saat altı biraz içmek için erken bir saat olabilirdi ama saat yediye kadar da sabretmenin başka bir yolu yoktu. Körkütük sarhoş değildim. Sadece olayların keskinliğini azaltacak kadar içmiştim. Saat yedi olduğunda kapı çalacak ve bu otel odası hiçbir insanın yaşamayı aklının ucundan geçirmeyeceği bir vazgeçişe şahit olacaktı. 

July'ı üç gündür görmemiştim. Onu daha önce de üç gün görmediğim olmuştu ama hayatımda olmadığı üç günüm hiç olmamıştı. O üç veya bir kaç günlerin sonunda onu görebileceğimi biliyordum ama onu bir daha ne zaman göreceğimi bilmediğim cehennem gibi üç gün geçirmiştim. 

Saat yediye yaklaşıyordu, bir üç gün daha bitecekti. Saat yedi olduğunda muhtemelen sonu asla gelmeyecek üç günlük zaman dilimleri başlayacaktı.

 İzin veremezdim. Ne düşünürse düşünsün benden uzaklaşmasına izin veremezdim. Daha yakın olmayı isteyebileceği konusunda şansımı deneyip bencillik etmiş olsam da bundan daha uzak olmasına izin veremezdim. Belki onu görüp yüzüme küçümseyici bakışlar atmasına bile katlanabilirdim ama onu görmemeyi düşünemezdim. Özür dileyebiliirdim, yalvarabilirdim, ayaklarına kapanabilirdim, yalan söyleyebilirdim.

İçimden "Yalan olmaz." diye seslenen sese, kapının vurması karıştı. Yutkundum, hazırlıksızdım. Hatta hayatımda çok az şeye bu kadar hazırlanıp bu kadar hazırlıksız kalmıştım. İlk kez sahneye çıkmak, ilk şarkımı yazmak, ilk bestemi sunmak ya da yaşadığım bütün ilk heyecanlar bunun yanından bile geçemezdi. Hazırlıksızdım ama biliyordum, beklemekten nefret ederdi. Beklemekten o kadar çok nefret ederdi ki ne kadar beklerse vazgeçirmek o kadar zorlaşırdı. 

"Selam." 

Kapıyı açtığımda gülümsedi. Gülümsemesi iyi bir şey mi diye düşünemedim. Üzgün görünüyor gibiydi. Belki de üzgün görünmesini istiyordum. Üzülmesini isteyeceğimi sanmıyordum ama üzgün görünüyor gibiydi. Bu konuda ne hissedeceğimi bilmiyordum. 

"Burada mı konuşacağız?"

Neden otelde olduğumuzu ona nasıl açıklayacağımı hiç düşünmemiştim. Yani onu neden bir otel odasına davet ettiğimi ona anlatmak, onu benden vazgeçmemesi için ikna etmekten daha zordu.

"Şey, bir toplantım vardı."

"Onu demiyorum, kapıda mı?"

Sıkıntıyla puf'layıp, bir saniyeliğine parmak ucuna yükseldi ve ellerini havada savurdu.

"Özür dilerim, gelsene."

Vücudunun benimkine değmemesine özen gösteren bir açıyla bedenime paralel yürüyerek odaya girdi. Kapıyı kapatıp yanına gitmek için acele etmedim.

"Sen bu saatlerde alkol almazdın." 

Sehpanın üzerindeki kadehime bakıp omuz silktim ve ona doğru birkaç adım attım.

"Burası güzelmiş. Perfect klibindeki odaya benziyor." dedi boydan boya cam duvarlara bakarken. 

"Işıkları açmamı ister misin?" diye sorduğumda gözlerini camdan alıp bana baktı.

"Rahatsız edici bir yansıma olur, loş ışığı seviyorum."

"Biliyorum." dedim yutkunup. Dolan gözlerimi saklamaya yetecek kadar karanlık olduğunu sanmıyordum ama buna aldırış edecek halde de değildim. 

"Üşüyor musun, montunu çıkarmadın?"

Elini alnına götürüp ifadesini saklamak ister gibi kıvrandı.

harry styles one shotsΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα