Bölüm 1

21 14 5
                                    

Bölüm 1– Buruşturulmuş Duygular.

Önüne dökülen saçlarını geriye iterek sandalyeye yerleştin. Ben sadece gülümsüyordum. Yemin ederim, tüm zamanı dizginlemeğe imkan yaradan tek ustadımdın. Her şey o kadar farklıydı ki. İpin ucu tüm damarlarıma takılmış ve ben acıyı hissetmiyordum. "Deniz kızı" dedim sana yakınlaşarak. Parmağında yüzüğünle oynarken utangaç bakışların beni bulmuştu. Mor dudaklar sanki yeniden ten rengine dönmüştü. Düşünebiliyor musun? Bu ölümden dönmek gibi bir şeydi. Fazla suçun fısıltısı gibi. "Konuşabilir miyiz?"

Gülümsedin. Evet, gülümsedin ve ben o an anladım cevabını.

Yavaşca kafanı sağa sola döndürdün. Dudağının kenarını ısırdın ve tam gözlerimin içine baktın tüm o dakikalarda. Öyle bakıyordun ki. Çıkan merminin on ikiden vurmak istemesi gibiydi.

Karşılığında gülümsedim. Elime sıkıştırdığım kağıtı masaya bıraktım ve yerime döndüm. Sen her zaman olduğu gibi buruşturup attın. Orda yazılanı asla bilmeyecektin, değil mi? O zaman psikolog yerine seninle konuşsam iyiydi. O dinlemiyordu dediklerimi, sende bakmıyordun yazdıklarıma.

***********
"Avuçlarım acıyor" dedi yüzünü buruşturarak. "Öpülmek istiyor artık."

Senin masumluğundu işte bu. Senin dudakların değil, bedenin değil avuçların öpülmek istiyordu. Gözlerimi kısarak bakışlarımı sana taraf çevirdim. Güneşin ışığından kısılmış gözlerin utançtan tamamen yok olacaktı nerdeyse. Elinle, yüzüne gelen bir tutam saçı ince bir şekilde geriye itip gülümsedin. Ve biliyordum bizim acımız daha doğrusu benim acım işte tam o yerde başlıyordu. Senin gülümsediğin yerde.

Yazdığım denemeye bakıp bir süre önümü izledim. Önümdeki manzarayı. Sen olan muazzamı. Bu sefer sen atmadan, ben göz devirip buruşturdum. Yazmayı, kesitler çıkarmayı severdim. Aynı zamanda susmayan zihnime, durmayan mürekkebime azap etmek istiyordum. Yaratılışa sahip olmak istiyordum. Benim yanımda sadece onlar varken, onlara bunu yapmam haksızlıktı. Hatta bundan bile öteydi. Caniceydi.

Saçlarını karıştırıp yerinden doğruldun. O kadar sana dalmışım ki... Kendime geldiğimde bana doğru adımladığını fark ettim. Bu uçsuz bucaksız bir histi. Sana doyum olmuyordu.

Yalnış anlama seni arzulamıyordum. Azgının teki değildim. Neyse boşver. Daha da hızlan ve hemen yanıma ulaş.

"Deniz" dedin kıkırdayarak. Hep böyle saf, salak mıydın? "Sana acıyorum. Bana, kendine bunu yapma." Öyle içten gülümsüyordun ki... Gözlerini kısıp kahkaha atsan bu kadar canım yanmazdı.

Hiçbir şey yapmadım. Ya da söylemedim. Sadece omuzlarımı çektim. Her zaman olduğu gibi. Başımı kaldırıp sana baktım ve imalı bir şekilde gülümsedim.

Senin yanında dik olmak istiyordum. Gurursuz değil, güçsüz değil. O herkesin taptığı umursamaz, serseri tiplerden olmak istiyordum. Fakat beceriksiztim. Bu konuda evet, beceriksizdim.

O gün bilmem kaç defa yazıp yazıp buruşturdum kağıtları aynı kendim gibi. Bilmem kaç sözcük çığlık atarak hiçliğe doğru savruldu. Benim benliğim olan sözlerimi sen intihar ettin, güzel kadın. Şimdi söyle kim en kötüsü? Sen mi yoksa ben mi? Sen bir hırsızsın, sen bir katilsin. İşte bu. Ötesi yok.

Gece son defa acılar içinde özür dileyerek kağıt kalemi tekrar aldım. Birkaç gereksiz şey karalayıp evine doğru addımladım. Açık kalan camdan içeri bırakıp, ses yaptım. Sonra karanlığa kayboldum. Duygularımı ezmeni görmeden hemen önce.

Hiçbir Şeyin MasumluğuTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon