"Bence artık ders çalışmamız gerekiyor, ailen içindeki ünümü kaybetmek istemem." Ödevleri beraber yaparken bir daha babamın konusunu açmadık. Ara sıra aklımdan August'un geçmesine engel olamıyordum. Bu artık beni korkutmaya başlamıştı çünkü beynimin bir bölümünün August'a ayrıldığını hissetmeye başlamıştım.

Saat altıya doğru gelirken kapı çaldı. Bu kez gelen annemdi. Ona sarıldım. İçeri girerken ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordum.
"Ee.. Nasıl geçti ilk iş günün?" Sesimdeki eleştirelliği sezmiş olmalıydı.

"Cole, bak bunu konuşmamıza gerek yok, ne kadar ihtiyacım--"

"Merhaba Bayan Simmons." Yavaşça öne gelerek gülümseyen Lilly'e teşekkür dolu bir bakış gönderdim. Annemin yüzü yumuşadı ve Lilly'e döndü.

"Ah Lilly, hoşgeldin canım nasılsın?"

"İyiyim, Cole'la ders çalışıyorduk şimdi gidiyordum. Siz de biraz yorgun görünüyorsunuz. Biraz dinlenmelisiniz."

"Teşekkür ederim canım, öyle yapacağım. Uğramana çok sevindim annene selam söyle."

"Tabii söylerim. İyi akşamlar. Hoşçakal Cole!"

"Hoşçakal, yarın okulda görüşürüz." Gülümseyerek el salladı ve kapıdan çıktı. O çıktığında annem bana döndü. Konuşmasına izin vermeden ben konuştum.

"Seni anlamıyorum. Kendini zaten yeterince yoruyorsunuz, bir de o adam yüzünden daha fazla mı yoruyorsun? Ben sadece bir dükkanda çalışıyorum anne, senin daha fazla yük altına girmeni istemiyorum."

"O adam dediğin baban, Cole." Ağzımdan gergin bir kahkaha kaçtı.

"Evet ne kadar harika bir baba örneği olduğunu hepimiz görüyoruz." Annem yavaşça yanıma yaklaştı.

"Sen daha okula gidiyorsun, böyle bir sorumluluğu almana izin veremem. Ayrıca kötü bir baba örneği olsa da o baban Cole ve bununla yaşamak zorundayız." Ellerimi sinirle saçlarımın arasından geçirdim ve uzaklaşmaya başladım.

"Güzel, öyleyse hayatımıza kaldığı yerden daha fazla zorluklalar devam edelim, neden? Çünkü o benim BABAM. O babam olduğu için acınası hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz çünkü bunu yapmaya zorlayan BABAM! Sen kendi hayal dünyanda yaşayabilirsin anne ama ben bu resimde bir baba falan görmüyorum!" Bağırdıkça merdivenlere doğru ilerledim ve geldiğimde hızla yukarıya çıktım.

"Cole! Cole!" Annemi duymazdan gelerek odama çıktım ve yatağıma oturup dizlerime kendime çekerek ileri geri sinirle sallanmaya başladım. Hiçbir şey beni sakinleştrcek gibi durmuyordu. Bir şeyleri kırmak istiyordum. Tam yatağımın baş ucundaki telefonu alıp duvara fırlatacaktım ki duraksadım. Havada duran ve son gücüyle telefonu sıkan elimi yavaşça indirdim ve boş gözlerle ekrana bakarken elim rehbere oradan da August'un adına gitti. Eğer sorarsanız evet numarayı bana verdiği an kaydettim, ne var? Tabii aramayı asla düşünmemiştim şu "oluruna bırakma" işi yüzünden. Onda da ne kadar başarılı olduğumdan emin değildim tabii. Ama şu an bununla alakası yoktu, sakinleşmek için bir yol arıyordum ve son sakin hissettiğim yer August'un yanıydı. Hayatımın en korku dolu anlarımı yaşadığım yer de onun yanıydı. İronik. Belki de Bu yüzden ona ilgiliydim, bana yaşattıkları yüzünden. Belki de korku ve rahatlık dışında, veya ikisinin birleşimine ne deniyorsa. Bunun üzerine kafa yorduğumda korkuyordum bu yüzden dikkat dağıtmak için kendimi arama tuşuna basarken buldum. Ben titrerken telefon iki kere çaldı ancak telefonu kapattım. Ne demişti? "En ufak şey için rahatsız etme." Bu da şu an benim için büyük görünebilirdi, ama August için bu kadar önem teşkil ettiğini sanmıyordum. Kendimi sakinleştirmek için başka bir yol bulmalıydım. Ne bileyim... kitap okumak gibi. Tam klasik bir sinirli adam sahnesi gibi odanın içinde volata atmak için kalktığım sırada telefonum çaldı. Olduğum yerde kaldım. Ekrana bakmaya korktuğum halde yatağa geri oturup telefonu elime aldım. August. Ne yapacağımı bilemez halde ekrana bakarken kapatmasını umut ettim. Biraz daha uzun çalınca aptallık etmemeye karar verip telfonu açtım, arayan bendim sonuçta.

"A-alo?"

"3 saniye çaldırıp kapatmanın özel bir nedeni var mı?" Yutkundum.

"Ben.."

"Yanlışlıkla aradım deme çünkü inanmam." Derin bir nefes alarak normal bir sesle konuşmaya çalıştım.

"Tamam. Sadece sana dün akşam anlattığım şey... annem sırf bu yüzden ek bir işe başvurmuş ve... bu kadarı bana çok fazla geliyor.. sen de gereksiz yere arama--"

"Bu gereksiz bir neden değil, tam olarak bu yüzden aramanı istemiştim. Sonuçta sen uslusun ve gereksiz yere etrafına zarar vermeni istemem." telefonun ucundan bile gülümsemesini hissedebiliyordum.

"Düşünceliğin için teşekkürler. Telefonu açacağını bile düşünmemiştim yani şeyde olursun diye düşünmüştüm..."

"İş?" İç çektim.

"Evet. İş." Tanrı aşkına buna iş dışında bir şey diyemeyecek miydim artık?

"Bu aralar pek ilgilenmiyorum. Kendimi aptallarla uğraşacak gibi hissetmiyorum, hem yardımıma ihtiyacın var." Yutkundum.

"Benim... yardımını ihtiyacım yok."

"Cık cık, kendinle çelişme Cole. Bence şu an tartışmanın sırası değil ne olduğunu söyleycek misin?" Derin bir nefes alarak telefonu ilk açtığımda kekeleyerek özetlediğim durumu detaylı anlattım. Dün olduğu gibi beni dinliyordu. Anlatmayı bitirdiğimde derin bir nefes aldı."Güçlü kalmaya çalışıyor Cole, aynı senin gibi. Yani anneni suçlarsan kendini de suçlamış olursun. Hadi ama, bana başka bir işte çalışmaya başlamayı düşünmediğini söyleme." Durakladım. Bizi bu durumdan kurtarmak için düşündüğüm fikirler arasında bu da vardı. Suskunluğumla cevabını aldı. "Gördün mü? En ufak şeye bile sinirleniyorsun. Geçen akşam o kadar sinirliydin ki sigara içtin, ki bir daha yapmamanı söylemiyorm ama sağlık önce gelir diyorsan sen bilirsin." O anki halim aklıma gelince tuhaf bir şekilde güldüm. İşte bu yüzden August'u aramıştım. "Her neyse sorununa çözüm olabildiysem ne mutlu bana. Eğer kafanı bunlardan uzaklaştırmak istersen seni... gezintiye de çıkarabilrim." Kalbim göğsümün içinde takla attı. Gezinti derken ne demek istediğini tahmin edebiliyordum ama emin olmak için yine de sormamak için kendimi tuttum. Hafifçe güldüm.

"Pekala, düşünebilirim. Ayrıca şimdilik sigara istemiyorum teşekkür ederim." August ofladı.

"Bu kötü oldu. Her neyse fikrini değiştirirsen de haber verebilirsin, o zaman kadar görüşürüz." Telefon kapandı. Gözlerimi boşluktan ayırmadan telefonu yanıma bırakırken hafifçe gülümsedim. Son iki konuşmanın bende yarattığı duygular beni korkutuyordu. Ama aynı zamanda o tanıdık rahatlama duygusu da yerine gelmişti.O sırada kapım çalındı, gelen annemdi. "Cole gelebilir miyim canım?"

Önce kendimi ikna etmek için kafamı salladım sonra da "Gel", dedim. Kapı yavaşça açıldı ve annem endişeli bakışlarla bana ilerleyerek yatağa yanıma oturdu. Bir şey söylemedim.

"Bunu niçin yaptığımı biliyorsun değil mi canım? İkimiz için yapıyorum, daha önemlisi senin geleceğin için yapıyorum. Öylece olanlara karşı koyamam." Kafamı salladıktan sonra ona baktım.

"Beni, geleceğimi düşündüğü biliyorum anne, ama dayanamıyorum. O adamın babam olmasına dayanamıyorum, bunun için yapmak zorunda kaldıklarımıza dayanamıyorum senin acı çekmene dayanamıyorum.."

"Şş." Annem kafamı omzuna yatırıp saçlarımı okşamaya başladı. Dokunuşuyla gözlerimi kapadım ve ilk göz damlasının yanağımı ıslattığını hissettim. "Sana daha iyi bir hayat sunmak isterdim, örnek alabileceğin bir baban olmasını isterdim ama bazen elimizdekilerle yetinmek zorunda kalırız ve şu an elimizdeki şey birbirimiziz. Bazı insanlar değişmez ve bununla yaşamayı bilmeliyiz." Annem haklıydı elimdeki şey annemdi. Onun da tek var olan şeyi bendim. Son cümlesi de tanıdıktı ama insan tamamiyle kötü olmamalıydı. Bu kötülüğü az da olsa örtmeye yarayacak iyi yanları olmalıydı ve babamı az gördüğüm için bu yanlarını bilmiyordum, olduğuna dair de pek bir umudum yoktu. Ama böyle birilerini tanıyordum ve bence onlar kötülük için umuttu. Annem kafamı okşamaya devam ederken rahatlıkla karışık göz yaşlarımın kucağıma düşmesine izin verdim.

After Decisions (GAY)Where stories live. Discover now