FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak

Start from the beginning
                                    

"Doğru," dedi Lamird, atından inmek için hareketlenirken. "O zaman bu gizemi bir an çözelim, çünkü uykuya ihtiyacım var."

"Handa kalırız, bu sorun olmaz. Benim de uykuya ve yemeğe ihtiyacım var."

"Hana ne gerek var, Petronus?" Lamird işaret parmağıyla tavernayı gösterdi. "Şurada yemek yiyelim. Çok yorgunum, biraz dinlenmemiz gerekiyor. Bunu sen de biliyorsun."

Petronus kafasını salladı. "Biliyorum." Hızlıca atından inmeye başladı ve gözlerini ışıklı tavernaya dikti. Okunu ve yayını ata bağladı. "Hadi," dedi. "Gidelim."

Atlarını tavernanın önüne götürdüler ve konukların atlarına sahip çıkmakla yükümlü olan birkaç seyise, kısraklarını ve eşyalarını para karşılığında emanet ettiler. Sakince içeriye girdiler.

Taverna genişti ve sosyetelerin, soyluların takıldığı bir mekân gibi görünüyordu. Genelde gittikleri tavernalarda maşrapalarda biralar içilirdi ama burada en parlak kadehlerde gül şarapları içiliyordu ve kumar da oynanmıyordu. Kadınlarda cüppeler değil, brokar elbiseler vardı. Erkeklerin ceketlerinin ön cebine renkli mendiller sıkıştırılmıştı. Garsonlar da uçuk renkli peçe takmamışlardı; tıpkı müşteriler gibi güzel ama standart elbiseler giymişlerdi ve konuklarına nazik davranıyorlardı.

Petronus burayı sevdi.

Boş bir masaya oturdu. Karşısına erkek kardeşi geçti. Bir garson başlarına geldiğinde Petronus, "Kuzu yahnisi ve patates çorbası alalım," dedi kararsızlıkla. Onay almak için kardeşine baktığında Lamird kafasını salladı. Bunun üzerine Petronus gülümsedi ve, "Bir de üzüm şarabı..." dedi kadına.

Garson kadın başını salladıktan sonra gitti.

İki kardeş karşılıklı oturdular. Sessizlik hâkim oldu beyinlerine. Ortam sessiz değildi. Mekândaki ses insanın kafasını yoruyordu ama Petronus'un düşünceleri o kadar derindi ki, duyduğu sesleri bile umursayamıyordu. Ne yapacaktı? Buraya boşuna mı gelmişlerdi? Bunun için fazlasıyla üzüldü. Üzülmekten başka yapılacak şey yoktu çünkü. Berbat hissetmenin bile ötesine geçmişti artık.

Ya kral olamazsa? Ya fosili Predezia kralına götüremezse?

O zaman ne yapacaktı?

Tüm hayallerinin bu şekilde yerle bir olmasına izin veremezdi.

Lamird'e sordu. "Şimdiki planımız nedir?" Plan olmadığını biliyordu. Yalnızca olmasını istiyordu.

"Yemek yemek." Lamird gülümsedi ve kaşlarını hınzırca yukarıya kaldırdı.

"Lamird!" diye uyardı Petronus, kardeşini. Ciddi olması gerekiyordu, çünkü gerçekten ne yapacağını bilmiyordu.

"Şimdiki planımız..." diye düşündü. Diyecek bir şey bulamadı. "Gerçekten, ne yapacağız?"

"Bilmiyorum," diye mırıldandı Petronus, ellerini şakağına koyarken. "Hiç bilmiyorum." Elleriyle alnındaki saçları sıyırdı; gözlerini yumup aklına bir fikir gelmesini diledi ama yoktu. Hem de hiçbir şey.

"Kazmaktan başka çare mi var? Ve insanlar kimin umurunda? Cidden... Üstelik bunca insanın gecenin köründe ne işi var? Sabah oluyor ama sokak çalgıcısı hâlâ çalıyor. Burası garipmiş." Lamird yüzünü buruşturarak tavernanın kristal avizesine bakmaya koyuldu. Bir yandan da parmaklarıyla ahşap masada ritim tutuyordu, bunun farkında değilmiş gibiydi.

Petronus cevap vermedi.

Bu sırada başlarına tepsiyle bir kadın geldi. Bu kadın az önceki garsondu. Garson, tepsideki kadehleri ahşap masaya koydu. Ardından ibrikteki şarabı kadehlere doldurmaya başladı. Cam kadehler kırmızı sıvıyla dolarken ortaya hoş bir ses çıktı.

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now