50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı

En başından başla
                                    

Kolu çok fazla kanamıyordu ama yine de sızlıyordu. Bunun pek sorun olacağını zannetmiyordu. Bıçak, daha çok kumaşı kesmişti. "E, ne diye öldürdün adamı? Hile yaptı diye mi?"

"Hayır, ben onu öldürmeseydim o beni öldürecekti. Kart oyunlarında işler böyle yürür. Parayı vermedim, ölürdüm yani. Onlardan geri kalanları beni gördükleri yerde öldürmek isteyecektir. Tedbirimi almalıyım." Sessizce kahkaha attı. "Ama elbette öldüremeyecekler. Benim karşımda onların hiçbir şansı yok. Ben Sonja'yım."

Adım sesleri geldiğinde her ikisi gerildi. Darya yaslandığı taş zemine daha çok sindi ve elindeki hançeri dışa doğru uzattı. Gerilimden dolayı ayak parmakları kıvrılırken Sonja'nın ayağa kalkıp, okunu yayına taktığını gördü. Pelerininin koyu renkli başlığına kafasına geçirmişti ve burun delikleri titriyordu. Okunu her an atmaya hazır tutuyordu. Darya kendine küfretti. Ne diye kılıcını getirmemişti? Aklı sıra burada tehlikenin olmayacağını düşünmüştü ve minik bir hançerin ona yeteceğini sanmıştı.

Adım sesleri yaklaşırken Sonja geriledi; kabzayı daha fazla sıktığı, parmak uçlarının yavaşça kızardığından belli oluyordu.

"Sakin ol, belki Minrane'dir," diye mırıldandı Darya. Ayağa kalktı ve hançeri hâlâ uzatırken Sonja'nın yanına gitti.

"Hayır," diye fısıldadı Sonja. "Minrane böyle sessiz sakin gelmez." Birkaç adım öne adım attı. Adımları tereddütlüydü ama yayı tutan elleri, kendinden oldukça emindi.

Bir adam göründü. Zayıf, sarı saçlı, sıska adamın elinde bir xiphos vardı. Keskin kılıcını oraya buraya salladığında Sonja, Darya'ya, "Kaç!" diye bağırdı.

Ancak Darya kaçmadı, sadece geriye doğru birkaç adım attı. Sonja, adamın kılıcının darbelerinden korunmaya çalışırken okun hedefini tutturmaya çalışıyor gibiydi. Sonunda kirişi bıraktığında ucundaki ok salınıverdi. Darya, okun nereye isabet ettiğini görmek için endişeli gözlerini gezdirdi. Ok, adamın koluna saplanmıştı ama bu kol, kılıç salladığı kol değildi. İşte bu dezavantaj oluşturuyordu. Sonja'nın küfür savurduğunu işitti. Adam inlerken ve koluyla ilgilenirken Sonja sadağından son iki okundan birini alıp yayına taktı ve bir kez daha okunu fırlattı. Bu sefer ok, göğsüne isabet etti. Adamın gözleri büyürken dizleri üzerine çöktü. Ama bunu izlemeye vakit yoktu. Sonja ile Darya kaçmaya başladılar.

Sonja, "Başkaları da olabilir," diye bağırdı. "Saklanmamız lazım." Koşarken, rüzgârdan dolayı siyah başlığı kafasından düşüp sırtına geldi. Dalgalı, kahverengi saçları uçuşmaya başladı. "Daha dövüşmeyi bile bilmiyorsun, Darya. Ne yazık!"

"Kes sesini, Sonja!" Gözleri bir eve kaydı. "Şuraya saklanabiliriz."

"O evde birileri yaşıyor, aptal!"

"Başka çare mi var? Böyle koşuşturup duramayız," dedi ve adımlarını eve yönlendirdi. Ciğerleri acıyordu ve durmak zorundaydı. Sonja'nın da arkasından geldiğini duydu.

Küçük evin beyaz çitlerinin üzerinden atladı. Ahşap evin arka bahçesine koştu. Arka bahçe samanlarla doluydu. Bunun için küfretti ve sarı samanların üzerine tırmanıp aşağıya atladı. Ahşap evin arkasında saklandı. Oturdu ve nefes nefese kalmış bir vaziyette, ciğerlerini inek, kuzu dışkısı ve saman kokusuyla doldurdu. Yüzünü buruşturdu. Ensesi sırılsıklamdı. Bu yüzden sarı saçlarını eliyle toplayıp yanına attı. Birkaç saniye sonra önüne Sonja düştü.

Evet, yuvarlanarak, pat diye düştü.

Kahverengi kumaştan pantolonuna ve siyah pelerinine samanlar yapışmıştı. Deri çizmesinin tabanında ise vıcık vıcık çamurlar vardı. Yattığı yerden soluk soluğa doğruldu ve belini tutarak arkasındaki samana yaslandı. Elindeki yayı yere bırakıp yere düşmüş tek oku sadağına geri koydu.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin