Gülüşüne ömür vermek vardı.

110 5 0
                                    

Özlemek miydi saatlerce fotoğraflarını izleyip attığın ses kayıdını tekrar, tekrar ve tekrar dinlemek. Gülüşünü hiç bıkmadan hafızanda tutmak. Hani bi insanı yanındayken bile özlersin ya ilk başlarda bana da saçma geliyordu insan yaşayınca anlıyor aslında neyin ne olduğunu. İkinci buluşmamızı hatırlıyorum da (16.01.2017) 15 dakika gibi kısa bir süreydi. Hani zamanın akmamasını istemediğin anlar vardır ya hani, hah işte öyle bi andı o da. Yüzünü iyice ezberlemeye çalışmıştım saçları her zamanki gibi örülüydü kafasında da bordo şapkası. Heyecanımı yenip konuşuyordum biraz. Prenses kelimesini çok yakıştırmıştım ona belki de hayatımı bu kadar değiştirmesiydi sebebi.
     Hayatıma aslında kimseyi almak istemiyordum ben artık veya da yanlız kalmaktan korkuyordum. Ben hep Prenses'in gelişini böyle anlatırım " benim yaralarım vardı çok derin yaralar, o geldi önce o yaraları güzelce temizledi, ardından o yaraları tek tek sardı, kabuk bağlamasını sağladı" İyileştirmişti beni sanki bi doktor gibi. Bana yeniden sevmeyi öğretti, sanki bir öğretmen gibi insanlara güvenmemi sağladı.
    "Ponçik Sevgilim" derdi bana. Sahi neden derdi ki ben bunu demesini istemiydum bile ne biliyim belki de alışkın değildim bu kadar sevilmeye. Sevilmek mi?  İlk defa bi kızın beni sevdiğine inanıyordum her anımın onla geçmesini istiyordum.
      Dördüncü (20.01.2017)defa buluştuğumuzu hatırlıyorum işte o güzel gün. Ne güzel de başlamıştı. Okullar kapanacaktı. Yarıyıl tatiline giricektik. O son gün arkadaşlarla yürüyorduk. Prenses de beni servisten geçerken görmüş ve beni yanına çağırmıştı. Yanında arkadaşı vardı. Kızı biraz tanıyodum ama pek fazla da tanımıyordum. Bi parka gitmiştik bi müzik açmıştı başını omzuma koymuştu. Huzur dolu bi andı 2 dakka falan durduk öyle ne hayaller kurmuştum ama o 2 dakikada neler kurgulamıştım. Sonra o sımsıcak elini tuttum dünyam nası ısınmıştı bi anda.O parka da gitmemizin bi nedeni vardı sadece o da Kerep ile Mustafa da gelicekti 1 saat kadar onları beklemiştik. Onlar gelince de bi cafe ye gidip oturucaktık ama yanındaki arkadaşının annesi görür diye onu orda bıraktık biz dönüyorduk 4 kişi. Prenses ben Mustafa Kerep. Dönerken Kerep bizim haberimiz yokken fotoğraflarımızı çekmiş güzel ve tatlı fotoğraflardı. Ben prensesi evine bırakmaya gidiyodum. Annesi falan görür diye halı sahanın orda durmuştuk. Bana baktı ve şu cümle döküldü dudaklarından 'bir kere sarılıyım mı? ' ya anlatamam o anki duygularımı kollarımı iki yana açtım 'gel hadi gel' dedim Ve sarılırken ona şunları söyledim 'iyiki varsın prenses'. Oysa ne kadar da güzeldik biz.
      Hani bitmesini istemediğim anların en başındaydı o gün tam 3 saat 5 dakika yan yanaydık ne mutlu bi gündü. Geçmişe şöyle bi bakıyorum da en büyük iyikim Prensesim olmuştu. Sanki onun yanındayken zaman su gibi akıyor geçiyordu. Yan yanayken yüzümüzden gülümseme hiç eksik olmazdı olmasını da istemezdim zaten. Öyle güzel gülüyordu ki onu güldürmek için her şeyi yapıyordum hatta bi gün evine bırakıyodum tam içeri girerken "selam söyle" diye bağırdım bir kahkaha attı ve 'bayılıyorum ben buna' dedi. Ne güzel gülüyodu öyle gülünce benim de gülesim geliyodu.
    İnsan neden severki veya aşık olur. Aşık olmanın en kötü yanı da kaybetme korkusuyla yaşamak oluyor her an gidecek gibi olmasından korkuyor insan. Mutlu, mutsuz, güzel anlar yaşamak için kaybetme korkusuyla yaşamak ne iyi ne kötü.
    Sol yanım arık tamamen çok kutsaldı ondan başkası belki de alamayacaktı başkasını belki de ondan başkasını sevmiyodum artık, sattlerce özlüyodum belki de düşünüyodum onu her gece uyumadan önce onunla ilgili hayaller kuruyodum. Hepsi de sonunda evlilik olan hayaller ondan başkasını istemememdeki tek sebebi yaralarımı bu kadar çok güzel saran biri ve bana sevgi dolu bakan güzel kadın şimdi nerelerdesin. Özlüyorum her anını.

   Sol yanımı sana adadım prenses orası hep senin.

39 GÜN Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon