4. BÖLÜM : DAMLA

72.2K 2.7K 480
                                    

Hırslarımız kurbanı olur muyuz her zaman?

Hırslarımız damlaların arasına karışan cam parçaları gibi delip geçer bedenimizi. Oradan ruhumuza inip ruhumuzu kanatırlar. Ruhumuzun pis kan kokusu eşliğinde çürümesine şahitlik ederiz. Zehirleniriz. Bizi öldürmeye çalışır hırslarımız, onlar korkunç birer zehirden ibarettir.

Kendimizi kaybederiz, ruhumuzu teslim ederiz.

Ruhumuz çığlıklar atar bize aslında, yalvarırlar korkuyla. Duymayız ama. Hırs o kadar güçlü bir duygudur ki, kulaklarımızı sıkıca kapatır iki eliyle. Gözlerimiz cayır cayır yanar.

Şeytandan bir farkı yoktur hırsların.

Cayır cayır yanan gözlerimle Güzelyalı sahilinde yürüyordum. Ecemlerin ev anahtarını güvenliğe bırakıp ona akşama evde olmam gerektiğini mesaj atmıştım. Dalgalar öfkeliydi. Büyük kayalara sertçe çarpıyorlardı. Rüzgar saçlarımı uçuruyordu. Sahilden karşıya geçtim ve söylediği basketbol sahasının yanındaki banka oturdum. Ellerim titriyordu. Basketbol sahasında bir adam ve köpeği vardı. Köpeği ile top oynuyordu. Hava o kadar esiyordu ki, adamın attığı top tekrardan adamın önüne doğru uçuyordu. Çantamdan bir paket sigara çıkartıp yaktım ve köpeği izleyerek sigaramı ateşledim. Gözlerim acıyordu, rüzgar çarptıkça hırs közü sanki alevleniyordu. Siyahlarım yavaş yavaş grileşiyordu. Telefonum çalınca yavaşça gülümsedim ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Geldin mi?"

"Arkandayım."

Oturduğum bankta gövdemi arkaya doğru döndürüp, omzumun üzerinden ona doğru geriye baktım. Arabasını görünce hızla çantamı avuçladım ve sigaramı yere atarak ayağımla ezdim. Ağır ağır yanına gittim. Kapısını açıp oturdum ve kapıyı yavaşça kapatarak ona dönüp avcumu uzattım.

"Kaç para istiyorsan vereceğim."

Avcuma hafifçe vurup direksiyonu kavradı ve yola çıkarttı. Elimi bacağımın üzerine bıraktım ve geriye doğru yaslandım.

"Üzerimde taşımıyorum, biliyorsun." dedi ve Güzelyalı sahiline çıkarak hızla gaza bastı. Başım camdan denize bakan uzun binalardaydı. Binaların altında bir sürü kahve ve içki dükkanı vardı. "Aynısından mı istiyorsun?"

"Daha iyisi varsa, daha iyisini istiyorum."

"Daha etkili bir şey mi?" dediğinde başımla onu onayladım ve yavaşça ona baktım. Üzerinde derisi siyah ceket vardı. Altına koyu mavi bir kot giymişti. İçinde beyaz düz bir tişört vardı. Boynunda gümüş bir zincir kolye asılıydı.

"Daha etkili." dedim ve gözümü bedeninden çekerek tekrardan sıralı evlere baktım. "Birkaç gün beni uyutsa, süper olur."

Mert gülmeye başladığında kaşlarımı çatarak ona döndüm. Keyifliydi. Göz altları yorgundu, ancak kararmamıştı.

"Derdin ne bu hayatla?" dedi keyifle. "Ne yaşadın bu kadar?"

"Sen ne yaşadın?" dedim yüzümü ekşiterek. "Sen de şımarıklıktan içiyorsun."

"Ne biliyorsun benim hakkımda sen?" dedi alaya alarak. "Sana öyle bir şey veririm, ancak cesedini bulurlar."

Gözlerim kocaman açıldı ve korkuyla başımı bacaklarıma indirdim. Yavaşça bacağımı tuttu ve sıktı. Ardından elini tekrardan direksiyona götürüp direksiyonu kavradı.

"Şaka yapıyorum, korkma. Başıma yeterince bela oldun, sana bir şey olursa muhtemelen benim de götümden kan alırlar."

"Kimler?" dedim merakla. "Kim bunlar?"

ÇİSELEYEN YAĞMURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin