ÖLÜMÜN ÖPÜCÜĞÜ

474 6 10
                                    

Londra 1816

Gecenin bir saatinde Upper Brook Caddesi  birini beklediğini  açıkça belli eden  kadın  dışında tamamen bomboştu. Kadının üzerinde gülkurusu, güzel teniyle oldukça uyumlu bir elbise ve aynı renk bir şapka vardı. Kızıl dalgalı saçları serbetçe omzuna dökülüyordu. Elindeki küçük valiziyle sevgilisini bekliyordu. Büyük bir skandal oluşturacağını, ailesini de kendisini de sosyeteye rezil edeceğini biliyordu ama kendini engelleyemiyordu.

Onu ilk gördüğünde Caston'ların sezon balosundaydı.Kimse onunla dans etmek istemediği için dans kartı tertemizdi. Elosia neden tercih edilmediğini biliyordu. Diğerleri gibi koca meraklısı değildi ve hiçbir zaman da olmayacaktı. Annesi ve diğerlerine göre kızların tek derdi zengin ve soylu bir eş bulmak olmalıydı. Aşk olmadan, sevgi olmadan sadece ünvan ve para için bir adamla evlenmek hiç Elosia'a göre değildi. Öyle ki annesi de artık onun için uğraşmıyordu ama yine de onu bu balolara getirmekteki ısrarından vazgeçmiyordu. Elosia sıkkınlıkla etrafta göz gezdirirken onu gördü.

  Yalnızdı.  Şarap kadehinin üzerinden alaycı bakışlarıyla etrafı izliyordu. Elosia bir an kalbinin durduğunu hissetti .

Siyah saçları dağınık ve özensiz,  uzun boylu ve beyaz tenliydi. En fazla 24 yaşında olmalıydı.

O kadar yakışıklıydı ki.. Öylece bakakalmıştı. Elmacık kemiklerine dökülen ve başını eğip baktığında gözlerinin rengini saklayan gür kara kipriklerini farketti. Gözlerinin ne renk olduğunu bilmesi gerekiyordu. Sonra kiprikleri yukarı kalktı ve gerçek olmayacak kadar gri ve parlak gözleri ortaya çıktı.

İnsan olamayacak kadar güzeldi. Onu Londra da daha önce gördüğünü hiç hatırlamıyordu. Zaten soylu olduğunu da sanmıyordu. İngiliz olmadığı açıkça belliydi.

Nefesi kesilmişti. Çünkü o da Elosia'a bakıyordu. Bir an nefes almayı unuttu. Kalbi tekledi , adam kendisine doğru geliyordu.

Elosia o günün devamını gülümseyerek hatırladı . Ona dans teklifinde bulunmuştu. O günü asla unutmayacağını biliyordu. Elosia adama adını sorduğunda adının Henry olduğunu fakat Hades olarak tanındığını söylemişti. Bunun bir şaka olduğunu düşünüp gülmüştü ama eğer onun yüzüne baksaydı bunu bir şaka olmadığını anlardı. Sonraki her şey çok hızlı gelişmişti. Tekrar karşılaşmaları, yakınlaşmaları..  Başlarda Elosia'ı deli etse de yinede kendisini ona aşık olmaktan alıkoyamamıştı. Elosia onun kim olduğunu bilmiyordu çünkü kendisi hakkında hiçbir şey anlatmamıştı. Kafasını kurcalayan çok soru olmalıydı mesela nasıl birden ortadan kaybolduğunu neden onu İngiltere sınırları içerisinde hiçbir yerde görmediğini, kimsenin neden onu tanımadığını merak etmeliydi. Ama olmuyordu. Onu gördüğünde sanki tüm düşünceler kafasından doğaüstü bir güçle siliniyordu.

Her gece aynı saatte onu ziyarete geliyordu. Elosia da gece  malikanede ki herkes uyuyor olduğu için kimseye çaktırmadan evden sıvışıp çıkıyor ve onunla sabaha kadar mutlu ve huzurlu dakikalar geçiriyordu. Elosia gittikçe ona daha çok bağlandığını hissediyordu. Kendisine tanıdığı hiçbir kadına benzemediğini ve çok saf bir kalbinin olduğunu söylüyordu. Tuhaf olanı ise sürekli Elosia'nın ona güvenmemesi, Karanlık ve ölü bir kalbinin olduğunu  hatırlatıp durmasıydı . Elosia dediklerini anlamıyordu çünkü kendini onunla birlikteyken oldukça güvende hissediyordu. Sonraki günlerde tavırları oldukça değişmişti. Sanki birileri tarafından izleniyormuş gibi sürekli temkinli davranıyordu. Bazen gökyüzüne bakıp kaşlarını çattığı oluyordu. Gökyüzünde biri varmışta onunla anlaşmazlığı varmış  gibi..

Sonra Henry o gece geldi ve kendisiyle birlikte  gelmesini  istediğini söyledi. Elosia o nereye giderse onunla birlikte gitmeye razıydı. Onu seviyordu ama bunu onun ağzından da duymaya ihtiyacı vardı.

ÖLÜMÜN ÖPÜCÜĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin