"Sevgili Cole ve Anne, Üzgünüm ama yakın zamanda gelemeyeceğim. Aslına bakarsanız 2 sene. Sonunda harika bir proje geçti elimize, ancak 2 sene boyunca başında durmam gerekiyor. Aralarda gelebileceğimi sanmıyorum bunu da batıramam. Ama söz veriyorum bunun sonucunda hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Bu bina bir yapılsın ve işleme geçsin çok büyük şeyler olacak. Bu arada bütün yatırımlarımı bu projeye yatırdım yani aylık para yardımını artık düzenli olarak ve aynı miktarda yapamayacağım. Size güveniyorum, bunun altından kalkabilirsiniz çünkü güçlüsünüz. Söz veriyorum, bunun sonunda mutlu olacağız. Benim size güvendiğim gibi siz de bana güvenin. Aynı şeyleri yaşamayacağım. Bu da gönderdiğim son yardım, sadece bir süre için. Bir dahaki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın. Sizi seviyorum.

-Robert.

Her satırla birlikte içimde yükselen öfkeyi bastıramıyordum. Mektubu bitirdiğimde gözüm masanın üstündeki zarflara kaydı. Bunlar yeni gelen faturalardı. Babam mektubu onlarla aynı zamanda göndermiş olmlaıydı. Zamanlamasına yüksek sesle küfrederken daha fazla dayanayamayacağımı hissettim. Yanıma hiçbir şey almadan kapıyı çarparak dışarı çıktım. Annemin arkamdan "Cole! Bekle! Nereye gidiyorsun!" diye haykırışını duymadım bile. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım. İçimdeki öfke beni yönlendiriyor gibiydi. Koşarken babamın her verdiği söz aklıma geliyordu. "Bu sefer iyi olacak." "Düzelteceğim." "Her şey çok iyi olacak." Ve her seferinde sözünü tutamayışı. Annemin eviimizin taksidini ödeyebilmek için tek var olan arabamızı satışı ve çoğu yere yürüyerek gidişi. Haykırmak istiyordum. Belki de haykıracak birilerini bulmalıydım. Lilly babamın durumunu biliyordu, ona anlatmam onu şaşırtmazdı ancak onun cezası vardı. Evine de gidemezdim, arayamazdım da. Zaten bu öfkeyle evine gitmem iyi bir karar olmazdı. Zaten telefonumu da yanıma almamıştım. Sonunda kendimi evimizin yakınındaki bir parkta buldum. Kendimi oradaki tahta banklardan birine attım ve elimi başımın arasına alarak sinirle sarsılmaya başladım. Gözümden bir iki damla yaş art arda düştü. Hiçbir şey beni sakinleştirmiyordu. Yanımda hiçbir şey de yoktu. Yalnızca içimde gittikçe büyüyen öfkem vardı. "Bir sorun mu var?" Kafamı yavaşça kaldırdığımda onu gördüm. İşte, akşam akşam bulmayı beklediğim kişi. Daha iyi bir zamanlama olamazdı. Ellerimi iki yana açarak "Nasıl görünüyorum?" dedim. Elinde sigarası vardı. Ağzına götürüp birazını çekti. "Berbat." Biraz daha yaklaşıp bankı işaret etti. "Oturabilir miyim?" Başımı hafifçe iki yana salladım ve başımı öne eğmeye devam ettim. Yanıma oturdu. Cebinden bir kutu çıkarıp bana uzattı. "İster miydin?" Başımı çevirip bir ona bir kutudaki sigaralara baktım. Normal şartlar altında buna kesinlikle hayır derdim. Ama şu an gerçek anlamda dikkat dağıtıcı bir şeylere ihtiyacım vardı. Elimle yavaşça sigaraya uzandım ve bir tanesini ağzıma aldım. Daha önce hiç sigara içmemiştim ve korkmuyor değildim. Ben elimle sigaranın üstünü kapatırken o cebinden çakmağı çıkardı ve o da elini elimin üstüne koyarak sigarayı ben ona bakarken yaktı. Saçlarını yine yan bir açıyla hafifçe yana dikmişti ve gözleri sigaraya odaklıydı. Ağzındaki sigarayı büyük bir beceriyle tutuyordu. Bir gün önce bu kadar yakın olduğumuzda beni duvara yapıştırdığı aklıma geldiğinde ürperdim. Ama korkudan mıydı emin değildim. Sigara yandığında ne yapacağımı bilemeyip bir anda içime çektim ve bir saniye sonra ağzımdan çıkarıp öksürmeye başladım. August gülmeye başladı. "Tanrım ilk seferin değil mi? O kadar hızlı çekmemen gerekiyor." Hala öksürüyordum ve o gülmeye devam ediyordu. Sonunda öksürmeyi kesip ona kaşlarımı çatarak baktım. Bu sefer daha dikkatlice çekip üfledim . "Ee, burada ne yapıyorsun? Seni tek başına dışarıda göreceğimi sanmazdım, yani beni takip etmiyorken." Ona yan gözle baktım. "Seni neden ilgilendiriyor? Hem senin şu anda şu tuhaf işlerin peşinde olman gerekmiyor mu?" "Zaten yapılacak iş var mı diye dükkandan sıvışmıştım. Babam hazır meşgulken yani, sonra seni koşarken gördüm ve kötü görünüyordun. Ben de takip ettim." Hafifçe gülümsedi.
Sigaradan bir daha çektim ve yine öksürmeye başladım. Neyseki bu sefer uzun sürmemişti. "Ee, seni akşam akşam buraya atan nedir?"
"Neden merak ediyorsun?" Omuz silkti.
"Dediğim gibi, ilginçsin. Bazen insanları dinlemek hoşuma gider. Kendimden daha boktan durumda olan insanlar var mı diye merak ederim. Konu sen olunca da exta ilgimi çekiyor tabii." Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Samimi olduğu anlardan biriydi, eski kız arkadaşını anlatırken olduğu gibi.
"Aslında baban sadece iyiliğini düşünüyor. Tabii geri kalan hayatını bilmediğim için ne kadar boktan olduğuyla ilgili bir fikrim yok, ama benimki şu anda oldukça boktan hem de tam tersine babam iyiliğimi düşünmediği için." Gecenin karanlığına bakıp yaptıklarını düşündüm. August konuşmayınca anlatmamı beklediğini anladım. Ona anlatmalı mıydım? Belli ki sadece dinleyecekti. Ve bu aralar buna ihtiyacım vardı.
"Babam mimar. En büyük hayali dünyaca ünlü bir proje ortaya çıkartmaktı. Bunu yalnızca Amerika'nın sınırları içinde deneyemezdi, ama ilk burada denedi. Yanlış insanlarla iş yaptı çünkü iyi para teklif ediyorlardı. Tabii ki tutmadı. O da ilk önce Paris'e gitti." Sigarayı ağzıma götürdüm ve bu sefer öksürmedim. August ifadesini bozmadan arkasına yaslanmış beni dinliyordu.
"Babamla ilgili sorun şu, işini biliyor ancak işini yapacak insanları seçmek konusunda tamamiyle başarısız. Bu yüzden nereye gitse tutmadı. Son 4 yıldır yalnızca 4 kez falan geldi. Düzenli olarak elde edebildiği paranın bir kısmını bize gönderiyordu. Hala küçük bir büro işletiyor, oradan gelen bir miktar var. Ama ne zaman proje batsa yeterince düzenli göndermez. Bir de projenin en can alıcı kısımlarında." Sinir bozukluğuyla ağzımdan ufak bir kahkaha çıktı. "Bugün gönderdiği mektupta da aynı yalanları sıralamış. Proje bitince düzenli para gönderecekmiş. Şimdilik göndermeyecekmiş. Zaten çok düzenli gönderiyordu ya... Ha bir de bu sefer batmayacakmış. Her mektuptaki yalanlarından biri daha. Ama bize güveniyormuş çünkü güçlüymüşüz. Bunu sadece kolayına geldiği için söylüyor olsa da doğru bak, en azından annem. Basit bir moda işinde çalışıyor, bazen kendi yaptığı çizimleri satıyor ve bununla hem evin taksidini ödüyor hem de beni okula gönderiyor ve sofraya yemek koyuyor. Ama bugün gelen faturalara ve mektuba bakarken onun ağladığını görünce... Gücünün tükendiğini anladım. Ben de onun kadar güçlü değilim. Gördüğün gibi bunu bile kaldıramayıp kaçtım ve şu an burada oturmuş sigara içiyorum ve sana bu saçmalıkları anlatıyorum." Yine gülerek başımı öne doğru salladım. "Berbat haldeyim." August'a baktığımda ifadesi hala aynıydı. Dudağını büktü ve kafasını iki yana sallayarak "Eh..epey kötüymüş." dedi. "Birkaç şey söyleyebilir miyim?" Başımı salladım. "Öncelikle...baban tam bir piç kurusu. Alındıysan özür dilerim." Güldüm.
"Doğru olan bir şeye alınamam."
"Açıkçası yapına ve hareketlerini bakıldığında oldukça zayıf görünüyorsun. Ama bu anlattıkların korkak ve zayıf olan bir insan için atlatması kolay şeyler değil. Bir başkası olsa kendini bir köşeye kapatmış bütün gün ağlıyor ve içine kapanıyor olurdu. Ama sen savaşıyorsun. Bütün bu kargaşada bile babamın saçma dükkanında çalışıyorsun."
"Aslında o dükkan bu kargaşayla ilgili sevdiğim nadir şeylerden biri. Müziği severim." Gülerek başını salladı.
"Bunu görebiliyorum."
"Bir de... Benim hakkımda bunları söyleyen ilk kişisin."
"Eminim annen de düşünüyordur, yalnızca dile getiremiyordur. Benim bir annem yok gerçi, pek bilemem..." Ona baktım. Yüzünde yine o buruk ifade vardı.
"Bunun da bir hikayesi var mı?" Derin bir iç çekti.
"Neyin yok ki.. Ama bu akşamı bir de benim hikayemle boğmayalım çünkü ne yazık ki benden kötü durumda değil."
"Yaptığın "işlerin" bir alakası var mı peki? Yani..ne onlar?"
"İnan bana bilmek zarardan başka bir şeye yaramaz." Oflayıp sigarayı yere attım ve ayağımla ezdim.
"Ama benim de bilmeye hakkım var. Yani...senin hayatın da benimkine göre ilginç." Yüzündeki yarım gülümsemeyi bozmadan bana doğru eğildi. Gözleri karanlıkta yakından bakınca parlıyordu.
"Bir şeye sonuçlarına katlanamayacaksan bulaşmamalısın. Senin de hayatında yeterşnce karmaşa var bir de buna dahil olmanı istemem. Zaten şimdiye kadar yeterince oldun." Bu kez ciddi görünüyordu. Bir şey demedim. Ama öğrenememe bozuluyordum çünkü gerçekten merak ediyordum. Yüz ifademden anlamış olmalıydı.
"Cole...normalde seni yalnızca ayağımın altından çekerdim ama sen farklısın. Daha fazla belaya bulaşmanı istemiyorum, hak etmiyorsun. İnsanların başı daha fazla benim yüzümden belaya girmemeli." Yüzünde aynı ciddiyet vardı. Birbirimize bakmaya devam ettik ama çoğu zaman olduğu gibi ne hissettiğini çözemiyordum. Maske takıyor gibiydi. Maskesini hafif indirdiği zamanlar da bana denk gelmişti. Bütün konuştuklarımızı düşündüm. August gibi biri için göz ardı edilecek gibi değildi. Tuhaf bir şekilde bu zamana kadar onu tanımak için çabaladığımı ancak kendi haline bıraktığımda isteğime yaklaştığımı fark ettim. Demek ki bundan sonra da böyle yapmalıydım. Olduğu gibi davranmak. Kaçmadan ve gizli takipler olmadan. Çünkü bunları yapmazsam ve August'a olduğum gibi davranırsam istediğimi elde edeceğimi düşünüyordum.
Bir anda uzun süredir aynı şekilde olduğumuz fark ettim ve hafifçe geri çekildim. Bunu yaptığımda August da sigarasından bir kez daha çekerek onu yere attı ve ezdi. "Telefonun yanında mı?" Şaşkınlıkla kafamı hayır anlamında salladım. "Tüh. Bir saniye bu ceplerde kalmış bi kağıt kalem olmalıydı." Deri ceketinin ceplerini karıştırdıktan sonra siyah kapaklı küçük bir deftere kalemle bir şey yazıp kopardı ve bana verdi. Kağıdı şaşkınlıkla elimde tutarken numarası olduğunu fark ettim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda ayağa kalkmıştı.
"Bir sorun çıktığında arayabilirsin. En ufak şeyde arama yeter. Böylece beni takip etmek de zorunda kalmamış olursun." Daha sonra arkasına döndü giderek karanlığın içinde kayboldu. Numarayı elimde tutarken bütün bu akşam yaşadıklarıma rağmen gülümsedim. Çünkü haklı çıkıyordum.

After Decisions (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin