İlk Görüşte Afrodizyak...

295 14 1
                                    

Profesör Helton'ı ilk gördüğüm anda ona aşık oldum. Dekan beni ilk kez labaratuvara getirip onunla tanıştırdığında kalbim göğüs kafesimi delecek gibiydi. O çok mükemmeldi. Tabi daha sonra megaloman, psikopat bir ruh hastası olduğunu öğrendim. Ama aşk işte, onu yinede seviyorum. Ce bunu ona söyledim. Hemde dün akşam. Laboratuvara girdiğimde kafama bir kaç litre asit mi dökecek bir robot ordusunu üstümemi salacak bilmiyorum ama yinede kendimi daha hafif hissediyorum...

-Dün-

Kravatımı düzeltmeye çalışırken ofladım. Üniversite balosu tam anlamıyla sıkıntı kaynağıydı. Profesör Helton kaşlarını çatıp bana yaklaştı ve ellerime vurdu. Sonrada kravatımı tekrar bağladı.

- Hala doğru dürüst kravat bağlamayı bilmiyorsun! İnanılmaz...

Kravatımı düzgünce bağlayınca kendine şöyle bir baktı. Sonrada kapıya yöneldi.

- Hadi gidelim Xavier...

Peşinden gittim. Onu elbiseyle görmek son derece ilginçti ama ona çok yakışmış olan siyah elbiseye bayılmıştı. Çünkü onu adeta bir periye dönüştürmüştü. Birlikte balonun yapıldığı salona girdik. Salon profesörler, yardımcıları ve master öğrencileriyle doluydu. Bir süre insanlarla selamlaştık. Profesör yardımcılarının çoğu tabanlamıştı ama ben Profesör Helton'ı yalnız bırakmazdım. Bir süre insanlarla konuşmakla geçti. Danslar başlayınca Profesör bahçeye kaçtı. Yani bildiğiniz adeta koşarak. Peşinden gittim. Müzik geliyordu ama burada kimse yoktu. Zaten kimsede gelmezdi.

- Profesör...

İçki bardağını pencere pervazına bıraktı ve bana baktı.

- Benimle dans eder misiniz?

Şaşırdı.

- B-Ben... Zaten dans etmemek için...

Onu belinden yakalayıp kendime çektim. Dans pozisyonu almamızı sağladım. Birlikte hafif hafif sallanmaya başladık.

- Bakın o kadarda kötü değil...

Yalnızca yere baktı. Belinde ki elimi kaldırıp çenesini tuttum ve bana bakmasını sağladım.

- Heather...

Adını söylememle geriledi. Ama onu tekrar kendime çektim.

- Seni seviyorum...

Gözleri büyüdü, dudakları titredi ve bakakaldı. Daha sonraysa uzanıp onu öptüm. Sertçe. Öylece durdu. Ben onu bırakınca olduğu yerde sallandı. Gözleri içki bardağına kaydı. Yere baktı.

- Bana içki getirir misin?

Kafa sallayıp hızla içki almak için salona girdim. Servis masasından bir kadeh şarap kaparak yine aynı hızla yanına döndüm. Şarabı elleri titreyerek içti. Bu halini görünce şaşırdım. Sonra bahçenin ortasındaki yapay gölü ve sandalı gördüm. Ona döndüm. İçkisi bitmişti. Kadehi elinden alıp daha önceki bardağın yanına koydum. Ardından onu bileğinden tutup göle doğru götürdüm.

- Xavier, ne halt ediyorsun?

Gölü işaret ettim.

- Ufak bir sandal gezisi yapalım...

Avucuma geçen tırnaklar ne düşündüğünü gayet iyi belirtiyordu. Ama o kadar çabuk değil...

Sandala binmeden önce onu kucağıma aldım.

- Ne yaptığını sanıyorsun? Bırak beni!

Güldüm.

- O ayakkabılarla bu şeye binemezsin...

Somurtarak kollarını göğsünde birleştirdi. Onunla birlikte sandala bindim. Dengemi sağlayınca onu oturtup küreklere geçtim. Bir iki kürek darbesi sayesinde gölün ortasına gelmiştik. Heather koluna dayanmış etrafa bakıyordu.

- Ne düşünüyorsun?

Gözlerini bana çevirdi.

- Ne konuda?

Ellerime bakmamak için zor durdum.

- Demin söylediğim şey hakkında...

Hıhlayarak bana döndü.

- Beni öperek tam bir salaklık ettin...

Bu sefer ellerime baktım.

- Hoşuna gitmedi mi?

Gözlerini göle dikti.

- Bilmiyorum...

Uzanıp onu hafifçe öptüm. Çok çok hafifçe. Bir an durduysada sonra oda beni öptü. Birbirimizi öperken kollarımı ona doladım. Elleri omuzlarımdaydı. Dudakları acemice benimkileri kavrarken gülümsedim. Daha önce kimseyi öpmemişti. Ilk öpücüğünü benden alıyordu. Ikimizde şimdi sandalın oturaklarından kaymıştık. Bir süre daha öpüştük. Sonra nefes nefese benden uzaklaştı. Toparlandı.

- Kıyıya dönelim...

'Peki' anlamında kafa sallayarak küreklere asıldım. Sandal kıyıya yaklaştığı anda, adeta koşarak sandaldan indi ve uzaklaştı...

ProfesörМесто, где живут истории. Откройте их для себя