41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi

Start from the beginning
                                    

Sergei kafasını salladı. "Tabii," dedi. "Ama önce sana vermek istediğim bir şey var."

Sonja daha adımlarını bile atamadan şaşkınlıkla yerine sindi. "Nedir?" diye sordu.

Sergei dublesinden kalın bir kumaş çıkardı. Belli etmemeye çalışarak eliyle kumaşı yoklayıp karşısındaki kıza verdi.

Sonja elindeki tepsiyi, tırabzanların yanında süs için duran, içi boş camekânın üstüne koydu ve Sergei'nin uzattığı şeyi kibarca aldı. Bu sırada ona şirin olmaya çalışarak gülümsedi. Katlanmış kumaş parçasını sabırsızlıkla açtığında onu güzel, küçük ve cam bir şişe karşıladı. Şişenin içinde açık mavi bir sıvı vardı. Oldukça güzel görünüyordu. Parmaklarını şişenin ahşap tıpasının üzerinde gezdirdi. Ardından, "Bu nedir?" diye sordu.

"Mavi gül suyu," diye cevap verdi Sergei. "Oldukça güzel kokar."

Sonja gözlerini şişeden çekti ve şaşkınlıkla adama baktı. "Mavi gül oldukça nadir bulunur. Siz nasıl buldunuz? Ve neden bana verdiniz?"

"Koku yapıp satan bir dostum var. Ondan satın aldım."

Sonja gözlerini kırpıştırdı ve, "Oldukça pahalı olmalı," diye mırıldandı. "İzin verin ödeyeyim."

Sergei kaşlarını çatarak baktı. "Hediye bu, matmazel," dedi ve ardından başını öne eğdi. "Armağanlar karşılıksızdır."

"Lordum... Teşekkür ederim. Ama onca kişi varken neden bana verdiniz ki?" Sonja'nın merakı kendisini bile sinirlendiriyordu. Ancak Sergei hâlâ durgunluğunu koruyordu.

"Çünkü en iyisi sensin."

Sonja havaya uçabilirdi!

Tüm kanı, bu sözleri duymayla beraber yanağına hücum etti. En iyisi sensin. En iyisi o muydu? Hayır, en iyisi o değildi. O zaman Sergei neden böyle düşünüyordu?

Sonja boğazını temizledi ve başını öne eğdi. Kekeleyerek, "Teşekkürler," dedi. Daha ne denilebilirdi ki? "Siz de en iyisisiniz. Ve bu koku da en iyisi..."

"Yalanlara alışığım, leydim. En iyisi sizsiniz diyerek beni kandıramazsınız. En iyisi ben değilim." Sergei sürmeli gözlerini kırpıştırdı ve odaya girmesi için elini kapıya doğru götürdü.

Sonja sandığın üzerindeki tepsiyi kavrarken, "En iyisi olmayabilirsiniz fakat benim için öylesiniz," diye mırıldandı. Ardından adamın tek kelime dahi etmesini beklemeden odanın içine girdi.

Kapıyı, elleri dolu olduğundan dolayı ayağıyla ittirdikten sonra önüne döndü. Kral Lev solgun bir şekilde yatıyordu. Yanı başındaki sandalyede ise Yelena oturuyordu.

Kral Lev, kızın geldiğini görünce doğrulmaya çalıştı fakat bu çaba acıyla dolu bir homurdanmayla son buldu.

Sonja elinde tepsi olmasına rağmen reverans yaptı ve gülümsemeye çalıştı. "Majesteleri, olanları duydum," diye mırıldandı tepsiyi masanın üzerine bırakırken. Masanın üzerindeki başka bir sinide yarım kalmış kahvaltılıklar vardı. "Oldukça şaşırtıcı ve bir hayli üzücü..."

Ne Yelena, ne de Kral Lev cevap verdi. Yalnızca Kral Lev'in kesik soluğunun sesini duydu.

Sonja ibrikteki şifalı zehri maşrapaya dökerken devam etti. "Sizin adınıza üzüldüğümü söylemeden geçemeyeceğim. Yaralanmanız sarayda büyük bir kaos yaratacak gibi görünüyor."

Yelena, "Kaos olmalı zaten. Sadece sarayda değil, tüm dünyada kaos olmalı!" dedi sesini hafifçe yükselterek.

Kral Lev üzerindeki yorgana daha sıkı sarınırken, "Çık artık, Yelena," dedi yanındaki kadına. Yüz ifadesinden ona artık katlanamadığı anlaşılıyordu. "Burada durmanın manası yok."

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now