kırmızı

113 4 4
                                    

     Güneşin doğuşuna yakın uyandı.Bir çocuk gibi elleriyle gözlerini ovuşturdu.Trenin sert koltukları belini ağrıtmıştı.Bu yüzden berbat bir uyku çekmişti.

   kirli vagon penceresinden içeri  giren güneş ışıkları turuncu şaçlarını parlatıyordu.Bu renk cümbüşünün içinde trenin durduğunu hissetti.yavaşça yerinden doğruldu,yana kaymış şakpasını düzeltip botlarını giydi ve trenin kapısına doğru ilerledi.saat 4.30 olmasına karşın hava oldukça sıcaktı.kapının açılmasıyla yüzüne sabah meltemi vuruyordu.trenden aşağı atladı.kuru çöl kumu ayaklarının altıda parçalanıyordu.,

      Şapkasıyla gözünü siper ederek güneşten korunmaya çalıştı.yıkık dökük tren istasyonunun yanında küçük bir tahta tabele vardı.

     Tahta tabelada aynen  şöyle yazıyordu: KIRMIZI DENİZE HOŞ GELDİNİZ  rakım:1.525 nüfus:bilinmiyor

  Bu gizemli görünüyordu özelliklede bir maceraperest için.

  Elini cebindeki sigara tabakasına götürdü ve bir sigara sarıp yaktı.sigarasını tüttürürken bir taraftanda bu Tanrı'nın bile unuttuğu yeri gözleriyle taramaya başladı.uçsuz bucaksız kel bir çölün ortasında 2.000 metrekarelik bir araziyi ancak dolduran kasabadan başka hiçbir şey yoktu.Kasabanın biraz dışında ihtiyar Jhonson'ın oymacılık dükkanı vardı.Ağır adımlarla dükkana doğru ilerledi ihtiyar keçiyi uzun zamandır görmüyordu.Birkaç dakika sonra Jhonson topallayarak Richard'ın yanına geldi:

   ''hey,Richard Wiliams..uzun zamandır ortalıkta görünmüyorsun...Lucy ve George n'apıyor?''

  Lucy...Lucy, richard'ın eski eşi boşanalı 3 yıl olmuştu.Richard'ı ve George'u terk edip bir doktorla evlenmişti.Küçük George'a richard bakıyordu.hala karısına aşıktı ancak öfkesi aşkına ağır bastığı için her seferinde unutmaya çalışırdı onu...

   Şimdi ise onu hayatta tutan tek şey George'tu.George'u çok özlemişti,turuncu saçlarını, küçük çillerini ve annesinden aldığı mavi gözlerini...

   Richard bozuntuya vermeden boğazını temizledi ve alçak sesle cevap verdi ''Jhon..biz Lucy ile ayrıldık nerdeyse 3 yıl oluyor''

   Jhon kaşlarını çatarak devam etti''oh,Richard senin adına çok üzüldüm..peki ya küçük George''..

   ''o..benimle birlikte kalıyor..zaten onun doğum günü için burdayım...ona bir oyuncak yapar mısın?''

Jhon, keyiflenerek olduğu yerde kıpırdandı'' elbette küçük George için her şeyi yaparım haydi gel..''

 Ve Richard'ı evinin bitişiğindeki dükkana götürdü.

 Burası küçük bir dükkandı: duvardaki raflar ve ortada bulunana büyük yuvarlak masa haricinda başka hiçbir şey yoktu..Etraf oldukça tozluydu.Sanki uzun süredir hiç kimse girmemiş gibi... 

''pek müşterin yok gibi?''dedi alaylı bir sesle..

''evet...pek giden gelen olmaz''Jhon yerinde kıpırdandı.. sanki bir şey saklıyormuş gibiydi..

o sırada Richard'ın gözüne rafların birinden bir oyuncak çarptı...kücük bir araba.. arabayı eline aldı üzerindeki tozları üfleyerek uçurdu..

''Jhon,bu arabayı maviye boyar mısın?''

Jhon ''elbette'' dedi düz bir sesle.Masanın yanındaki çekmecede bir fırçayla açık mavi bir boya çıkardı ve arbayı boyamaya başladı.Boyama bitince kurumaya bıraktılar.

 ''oyuncak işinden sonra kasabayı gezmeyi düşünüyorum..''dedi Richard bitmiş sigarasını camdan dışarı atarak.

Jhon kuşkulu bir sesle ''bundan emin misin?'' diye sordu...

''Elbette Jhon burası bir maceraperest için çok ilgi çekici bir yer..

Richard boyanın kuruduğundan emin olunca masada duran kalemi alıp elyazısıyla arabını üstüne şu notu yazdı 

''BABANDAN DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ:KIRMIZI DENİZ'DEN TEK MAV

MACERAPERESTWhere stories live. Discover now