-13-

1.1K 68 12
                                    

Ertesi sabah oldukça geç uyanmıştım. Camdan öğle güneşi yakıcı bir şekilde kendini gösteriyordu. Camın önünden çekilip kenardaki sabahlığı üzerime geçirdim.

Alt kattan neşeli sesler geliyordu. Gülümseyerek tahta zeminde adımlarımı hızlandırdım. Dizlerime uzanan sabahlığım her adımımda havalanarak savruluyordu.

Merdivenin sonundan neşeli bir şekilde tırabzana tutunarak dönüp salona girdim. "Tünaydın!" derken gözlerim koltuklara yayılmış ev halkıyla buluşmuştu. Adımlarımı ikili koltukta tek başına oturan Leandre'nin yanına çevirdim.

Koltuğa otururken bir elim köşedeki açık renk kırlenti kollarım çekmişti. Yumuşak kırlenti kollarımın arasına alıp sarılırken bacaklarımı bağdaş konumuna getirdim.

"Dean nerede?" diye sorarken sonunda rahat kanepeye yerleşebilmiştim. Dean ve Jainett haricinde evdeki herkes kendine bir koltuk bulmuş neşeyle sohbet ediyordu. Çalışanlar ilk geldiğim günden beri önce sıcak bir davranışla aramıza karışmış, sonrasında zamanla bizden biri oluvermişti.

Gabe yerde oturuyordu ve Samantha'nın oturduğu tekli koltuğun altına yaslanmıştı. Oturduğu yerde benim gibi bağdaş yaptığı ayaklarını biraz daha kendine çekerken gülen yüzü biraz donuklaşmıştı. Bunun Dean ile ilgili olmamasını umdum.

"O, kahvaltıdan sonra çıktı ama akşamüzeri döneceğini söyledi. Sen sormadan söyleyeyim nereye gittiğini bilmiyorum. Ki söyleyeceği varsa bile bana söylemezdi zaten."

Hepimiz bir şekilde bahçıvanı olsun, aşçısı olsun birlikte yaşamaya alışmıştık. Ben zaten bunu sorun etmemiştim fakat Dean ve Leandre bu tip davranışlara çok uzaktı. Leandre yapısı gereği sıcak ve alaycı olduğu için çabuk kaynaşmıştı. Dean ise oldukça zorlanmıştı. Hâla onlara bizim kadar yakın davranamıyordu. Asla yıkmayacağını bildiğim kurallarındandı. Belki de alışkanlığı.

"Onu biliyorsun, kafana takma. Neden bu kadar çok uyumama izin verdiniz ki, neredeyse öğle vaktini de geçirecekmişim."

Leandre yaslandığı yerden bana doğru kayarken tek kolunu omzuma attı. Bunu çok olağan bir şekilde yaptığı için tuhaf gelmemişti ve önemsememiştim. "Ne o rahibe? İyilik yaptık işte, yaranamadık sanırım." Sırıtarak kafasına vurdum. "Rahibeymiş. Gıcık! Ayrıca iyi yapmışsınız biraz kafam dinlendi ama kurt gibi açım." Dudaklarımı yaladığım an buna pişman oldum. Leandre'nin altın sarısı ışığını zayıf da olsa fark etmiş, kendimi geri çekmiştim. Ve bunu yapmamla Leandre özür dileyen bakışlarla bana bakmış ve kolunu çekmişti. Onu kırmak istemiyordum bu sebeple umursamayarak başımı omzuna yaslarken kedi gibi mırıldandım. "Bana yemek yapar mısın?"

Şaşkınca gözlerini büyütürken alayla sırıttı. "Kim? Ben mi, yok daha neler." derken kafasını 'asla' manasında sallıyordu. Başımı geri çekerken kaşlarımı çatıp mızmızlandım. "Komada kalsaydım daha iyiydi sanırım." Birden kollarını etrafıma sarıp kulağıma fısıldadı. "Bir daha komaya girersen çıkmamanı sağlarım! Bilirsin yaparım." dedikten sonra sesini herkesin duyabileceği kadar yükseltti ve oflayarak konuştu. "Ne istiyorsun söyle yapacağım. Telepatik obur."

Önce kaşlarımı şaşkınca kaldırıp sözünü sindirdim. Sonrasında da kucağımda kollarımın arasında ezilen kırlenti kaldırıp kafasına geçirdim. "Obur sensin be !"

Leandre dahil herkes gülerken ben sinirle soluyordum. "Aman Tanrım, Lauren kızarmana bayılıyorum. Her şeye kızarıyorsun şu haline bak !" diyen Leandre kollarını karnına sararak gülmeye başlamıştı. Pislik! Bunun acısını fena halde çıkartacaktım.

"Krep, yumurta, taze sıkılmış portakal suyu, sucuklu yumurta, doğranmış salatalık ve domates istiyorum. Aşçı Dalton." dediğim an Leandre'nin yüzünden hızla silinen sırıtma ifadesi benim yüzümde yerini bulmuştu.

KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin