“Gelini nikâhtan önce görmek uğursuzluk getirir.”

Bakışlarını içeri girmek üzere olan babasına çevirip “Değil mi babacım…” dedi. Acımasız ve güçlü hissediyordu şimdi. Adam damadına bakıp “sen yerine geç…” dedi. Hemen sonra kızına bakıp “Annen biraz arabada oturmak istedi. Kendini biraz iyi hissetmiyormuş da… Endişelenmek istemiyorsak biran önce işimizi bitirelim değil mi güzel kızım…” dedi. Korkunç bakışlara karşılık aynı bakışları kızına iade ediyordu. Kolunu kızına uzatıp “daha fazla zaman harcamayalım öğle değil mi… Malum araba havasız…” dedi.

Hye su duyduğu şeyle nutku tutuldu. Elleri yumruk olmuştu bakışları çiçeğine kaydı arkasını dönüp çiçeğin içindeki jileti çıkardı. Ellerine hapsedip babasının koluna girdi. Diğer eli ile de bileğini saklayarak babasına baktı. Buz gibi bakışlarında acı saklıydı. Şimdi bileğinden akan sıcakkanı hissedebiliyordu. Çaktırmadan diğer bileğini de kesip “Bu kadar…” dedi.

Buradan sadece cesedi çıkabilirdi. Bu yüzden sadece cesedinin çıkmasına izin verdi. Bakışlarını kapıya çevirip kendinden emin adımlarla ilerledi. Bileklerinde ki sıcakkan babasının siyah takım elbisesinde gölgeleniyordu. Salona girdiğinde ise ayağa kalkıp alkışlayan insanlara acıyla yüzüne baktı. Birkaç dakika içinde gücü tükenmişti.

Birçok kişinin yüzünde ki şaşkınlık ve ellerini ağızlarını kapamaları üzerine adam bakışlarını kızına çevirdi. Gelinliğin bir kısmı kırmızıya boyanmıştı. Aynı kırmızılık takım elbisesini de koyulaştırmıştı. Bakışları şok halinde kızının gözleriyle buluştu.

Hye su hafifçe gülümseyip “beni iyi ki zorla doktor yapmışsın…” dedi. Adam hızla kolundan kızın bileklerini çıkarıp baktı. Damarların boylamasına doğru kesilmiş olduğunu gördü. Gözleri irileşti adamın… Bakışlarını güçlükle kesiklerden çekip yeniden kızın yüzüne baktı. Dudakları yavaşça kurumaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde bembeyaz gelinliği kırmızıya boyanmıştı.

Şok halin de “hye su…” dedi. Kızın titreyen bedenine karşı ne demesi gerek, ne yapması gerek bilmiyordu. Etrafı ilk başta gazetecilerle çevrildi. Hemen arkasından yığıla polisler çevreledi… Ama adam kızından bir saniye bile gözlerinden ayıramıyordu. Elleri kana bulanmıştı. Kendi kızının kanına…

“Bay Park; Zorla adam tutmaktan, bir kişinin canına kastan ve bir kişi öldürmekten tutuklusunuz…”

Bir polis memuru rozetini adamının burnuna sokup “Sessiz kalma hakkınız var… İsterseniz avukatınızı arayabilirsiniz…” dedikten sonra cebinden çıkardığı kelepçeleri adamın bileklerine taktı. İçeri giren İl sung ile hye su’nun nutku tutuldu. Titreyen bedeniyle bir adım attı ona… Bir adım daha. Kendine gülümseyen adamı belki de hayatında son kez görecekti.

Bir adım daha atmıştı ki bedeni onu taşıyamadı. Yavaşça aşağı kayan bedenini hızla il sung kavramıştı. Kızın hafifçe önüne gelen saçları geri itip “hye su…” diye fısıldadı. Boğazları yanıyordu. Geç kaldığı için gözleri yanıyordu.

Hye su yavaşça kana bulanmış ellerini il sung’un yüzüne yerleştirip “teşekkürler…” diye fısıldadı. Son anında aklına annesi gelmişti. Bu salona geleli yarım saat geçmişti. Bu da demektir ki annesi için geriye maksimum yarım saat kalmıştı. Fısıltı ile “Annemi kurtar…” dedi. Bedeni git gide ağırlaşırken bakışlarını il sung’un gözlerine dikti.

“annemi kurtarmak zorundasın mutlaka…”

Güçlükle yutkundu hye su… Ona bakmaktan dolayı mutluydu. En azından onun kollarında ölecekti. İl sung yanına gelen polis memuru ile hye su’yu kollarından zorlukla ayırıp “Ona göz kulak olun…” dedi. Hemen ileride bir polis memuru abisinin kaçtığını söylüyordu. Böyle korkunç gerçekler arasında sevdiği kadının annesini kurtarmak için güçlü olmak zorundaydı.

Salondan sürüklenerek çıkarılan adamı gördüğü an “bay jun suk; bir saniye bekleyin...” Diye bağırdı. Polis memuru merakla adama dönerken çoktan il sung pay parkın yakasına yakışmış adamın elinden almıştı. Jun suk’un uyarısını önemsemeden adamı duvara itip “Nerede?” dedi.

“Nerede hye su’yun annesi.”

Jun suk’un uyarıları üzerine il sung başını hızla polis memuruna çevirip “İçeride ki kızın annesini öldürecek bu şerefsiz adam!” diye bağırdı. Gazetecilerin yine etrafını sarması üzerine il sung’u kolundan tuttukları gibi geri çektiler.

Birkaç dakika önce hye su’yu emanet ettiği polisin kendine doğru geldiğini görüp diğer polislerinin elinden kurtularak “hye su?” dedi. Kesiğin derin olduğunu biliyordu. Ona bir şey olma ihtimalinden korkuyordu. Adam derin bir nefes alıp “Araba…” dedi. Parmağını ileride ki otoparka çevirip “Otoparkta... Annesinin otoparkta olduğunu ve yarım saatten az zamanı olduğunu söyledi.” Dedi polis memuru.

İl sung bakışlarını ileride ki otoparka çevirdi. Tıklım tıklım olan otoparkta o kadını bulmak imkânsızdı. Bu samanlıktan iğne aramak gibi bir şeydi. Ya hye su’ya verdiği sözü tutamazsa? Bölüm sonu…

KAÇAK GELİNWhere stories live. Discover now