35.Bölüm • Acımasız Dövüş

Start from the beginning
                                    

Gözlerini tereddüt ile açtığında boğazına saplanmaya hazır, eğik bir şekilde duran hançer gördü. Bakışlarını hançerden çekti ve karşısındakine dikti. Karşısındaki adamı gördüğünde yutkundu. Onu tanıyordu. Karşısındaki itici, siyah semboller ile boyanmış suratı, dik, siyah saçları, alaycı yüz ifadesini, hafifçe yukarı doğru bükülen dudakları ve onunla neredeyse aynı hizada olan boyu tanıyordu. Bu kişi... Pjotr'du. Şeytanın ta kendisi...

Kral Lev boğazına dayanan hançere baktı. Kafasını birkaç santim daha öne çıkarırsa kafasının bedeninden ayrılacağı kesindi. Bu yüzden açılmış gözlerini şeytana dikti ve soru sorar gözlerle baktı.

Pjotr ağaca yasladığı elini Kral Lev'in yüzüne yaklaştırdı. Ardından elindeki şeyi salladı. Kral Lev, Pjotr'un elindeki şeye baktı. Bu şey, o kolyeydi.

Onu gördüğü an şaşkınlığı, yerini öfkeye bıraktı. Dişlerini birbirine kenetledi ve zar zor aldığı düzensiz nefesleri eşliğinde çenesini kaldırarak Pjotr'a baktı.

Pjotr sordu. "Bunu mu arıyordun?" Pjotr'un sesi nefret doluydu. Buna rağmen acımasızca gülümsedi.

"Ver onu bana," dedi Kral Lev, acıyla karışık inleme sesiyle. Dişlerini birbirine kenetlediği için sözcükleri ağzının içinden boğuk bir şekilde çıkmıştı.

Pjotr'dan bir kıkırtı yükseldi. Bu kıkırtı, Kral Lev'in içindeki öfke ateşinin körüklenmesine sebep oldu.

"Neden vereyim?" diye sordu Pjotr. "Yoksa ölü, kıymetli annenin hatırı için mi? O umurumda değil. Kolye de umurumda değil." Pjotr kolyeyi sertçe yere attı ve samur çizmesiyle beraber ezdi. Bu... Bu fazla acımasızdı.

Kral Lev, çoktandır ilk defa içi gerçekten burkulmuş, gerçekten üzülmüştü. Ağlamaklıydı, fakat tabi ki de ağlayamazdı. Zamanında çok ağladığı için gözlerinde yaş kalmadığı söylenebilirdi. Üzüntüsünü içinde sakladı; yüzüne yansımasına asla izin veremezdi. Bunun yerine dişlerinin arasından öfke dolu bir hırlama sesi çıktı.

Pjotr'un bacağına sertçe tekme attığında adam geriye doğru sendeledi. Lev bu boşluktan yararlanarak ciğerlerini hava ile doldurdu ve elini boğazına götürdü. Çok geçmeden ona yumruk atmak için elini kaldırdı ancak Pjotr, büyüyle olsa gerek, bir hava kütlesiyle onu tekrar ağaca yapıştırdı ve hançeri boğazına dayadı.

"Ver dedim!" diye tısladı Kral Lev. "Ne istiyorsun? Söyle!"

"Biliyor musun, biricik Lev? Ben sana her zaman kötülük yaptım. Bilmiyorum. Belki de gelecekleri önceden görme gibi bir yeteneğim olduğu için yapacakların yüzünden sana öfkeli olduğumdandır," dedi Pjotr. "Hatta sana, hâlâ gizemi çözülmeyen bir sırrını açığa kavuşturayım. Hani o suçlu sandığınız köle kızı yargılamak adına tanrıçanın yanına gitmiştiniz ya; oradaki aptal süs havuzunu kan sanmıştın, tıpkı salak gibi. Orada omyssa falan yoktu. Orada ben vardım, onu ben yaptım," diye açıkladı gülerek.

Kral Lev, şu an boynuna dayanan hançer olmasa her an saldırabilirdi. "Şunu boynumdan çek!" diye bağırdı, her ne kadar işe yaramayacağını bile de.

"Ah, az sonra. Şimdi hiç çekesim yok." Pjotr iç çekti. "Sana bir teklifim olacak."

"Ne teklifi?" diye sordu Kral Lev.

"Kendi hayatını kurtarmak istiyorsan bana birini vermen yeterli."

"Kimi?"

"O kızı. Darya'yı."

Kral Lev burnundan soludu. Böyle bir şeyi istemiş olamazdı. Bunu yapamazdı. O kız olmadan tırnağın büyü gücünü kullanamazdı. "Ne? Onunla ne yapacaksın?"

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now