3. Bölüm

1.4K 47 1
                                    

Bella buraya gelmeden önce ne kadar panik yaptığını düşününce şaşırıyordu.

Çünkü hiçbir şey olmamıştı...

Hiçbir şey.

Edward'ın yanına gittiklerinde bilinci hala kapalıydı. Bir an elini tutmak, yüzüne dokunmak istemişti ama Alexander tepesindeyken yalnızca bakmakla yetinmişti. Şimdi Acil'in girişinde dikiliyorlardı. Alexander'ın yüzünde düşünceli bir ifade vardı.

"Kara kara düşünmesi gereken ben değil miyim? " 

dedi Bella sonunda dayanamayıp. Alexander uykudan uyanmış gibi irkildi. Gözlerini kıza çevirdi.

"Ah, sadece bağlantının ne olabileceğini merak ediyordum. Gerçi bir tahminim var."

Omuz silkti. Bella'da aynını yaptı. Böyle görünürde "rahat" tavırlar sergileyip konuşmasına kendisi de anlam veremiyordu. Dengesiz, çözümleyemediği bir ruh hali içindeydi. Aslında Edward'la olan geçmişini kimse bilsin istemiyordu. Bu hem onu utandırırdı, çünkü ameliyathanedeki olayı çoktan herkes duymuştu, hem de Rosine'in tepkisinden korkuyordu. Sevgilisi kısmen komadaydı ve onun değil eski sevgilisinin adını söylemesi muhtemelen pek hoşuna gitmezdi. Bella bu konuda ne düşünmesi gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Evden çıkarkan Edward'ın uyandığına, birbirlerine sarıldıklarına ve tekrar birlikte olduklarına dair bir hayal kurmuştu. Aptalcaydı. Edward daha Bella'nın onun bir kaç metre ötede olduğunu bilmeden öylece yatıyordu. Bundan hep korkmuştu; tekrar ümitlenmek ve hayal kırıklığına uğramaktan.

"Bir şeyler yiyelim mi?"

Alexander bu teklife şaşırmış görünüyordu. Bella hastanedeyken dışarı çıkmak gibi bir istekte bulunmazdı hiç, hele Alexander'la.

"Neden olmasın?"

Bella hastanenin karşısındaki, her zamanki restorana gitmek üzere hareketlendi ama Alexander onu durdurdu.

"Bu kez mekanı benim seçmeme izin ver. İzin günündesin, ben de moladayım. Buradan uzaklaşmak sana iyi gelecek gibi görünüyor."

Bella itiraz etmedi. Alexander bir kez daha şaşırdı. Beraber genç doktorun lüks Mercedes'ine bindiler. Bella çevreye bakmıyordu bile. Yalnızca, aynı yanında oturan adamın da dediği gibi buradan uzaklaşmanın ona iyi geleceğini düşünmüştü.

Yaklaşık yirmi dakika sonra araba yavaşladı. Bella daldığı düşüncelerden sıyrılıp etrafına bakındı. Şehrin deniz kıyısında kalan kesimine gelmişlerdi. İkisi de arabadan inerlerken Bella nerede olduklarını anlamaya çalıştı. Vale gelip anahtarı Alexander'dan aldığında ise, ona pahalıya patlayacak bir yemek yemek üzere, epey lüks fransız restoranına geldiklerini anladı. Ne var ki ne giysisi, ne makyajı, ne saçları ne de ruh hali buraya hiç uygun değildi. Bunu düşünmemeye çalışarak içeriye girdi. Salon pek dolu değildi. Zaten akşam saatlerinde doluşurdu böyle yerlere insanlar; şık giysileriyle tabaklarını doldurmayan minicik porsiyonlara ve pahalı şaraplara para saçmak için.

"Buyrun, Madam."

Bella sandalyesini çeken garsona tuhaf bir bakış attı. Sonra oturdu ve gözlerini Alexander'a dikti.

"Buranın kafamı dağıtacağını mı düşündün? Gerçekten?"

 Bu soruları garson gider gitmez, karşısına oturmak yerine kare şeklindeki masada, sağ tarafına oturan Alexander'a eğilerek söylemişti. Alexander sırıttı.

"Her gün bulunduğun çoğu yerden farklı değil mi? Daha iyi bir seçenek olabilir miydi?"

Bella daha ağzını açamadan garson adlarını bile okuyamadığı yiyecek ve içeceklerle odlu menüyü masaya bıraktı. Alexander ise menüye ihtiyaçları olmadığını söyledi, sonraki üç dakika boyunca genç doktor ve garson Bella'nın anlamadığı bir dilde konuşmaya başladılar. Sohbetleri yarı fransızca, yarı aksanlı İngilizceydi. Garson sonunda Alexander'ın seçiminin muhteşem olduğunu defalarca tekrar ederek uzaklaştı.

Just Love [düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin