25.Bölüm • Kadife Eldiven

20.5K 1.5K 184
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sabah herkes kahvaltı için aşağıya inmişti. Ancak Darya hâlâ yatağında sessizce ağlıyordu. Dün akşam her şey çok ani gerçekleşmişti ve bu hâlâ yakıyordu. Gerçeklik canını cehennem gibi acıtıyordu. Mutlu olacağını sanırken hiç bu kadar mutsuz olacağını düşünmemişti. Eskiden hep bu odanın, bu tür bir yaşamın hayalini kurardı ancak bu hayaller pek de şimdi yaşadıklarına benzemiyordu.

Gözaltları hem morarmış, hem de şişmişti. Üşüyordu. Biraz ısınmak adına şöminenin başına gitti ve oturdu. Köleler az önce şömineyi körüklemek için gelmişti, bu yüzden harlı bir vaziyette yanıyor ve vücudunun her tarafını ısıtıyordu.

Ellerini şömineye tuttu ve buz gibi ellerini çözmek için birbirine sürttü. Ağlaması dinmişti fakat içindeki yangın ve dışındaki buz hâlâ devam ediyordu. Pjotr'un ağabeyi çıkması, onu depremdeki sağlam olmayan bir kule gibi yıkmıştı. Çok şey bildiğini sanıp aslında hiçbir şey bilmiyordu. Bilmediğim daha neler var acaba, diye düşünmeden edemedi

Merdivenlerden gelen bağırış seslerinden irkilirken, aniden ayağa kalktı ve koşarak odasının kapısını aralayarak baktı. Yaklaşık on beş tane kadın, itilip kakılarak yukarı çıkarılıyordu. Giydikleri yeşil elbiselerden de anlaşılıyordu ki onlar köleydi. Konuştukları dilden Nandya ülkesine ait oldukları belliydi. Bağırarak, "Sitemip yotorist," diyorlardı. Bu Nandya diliydi ve Darya bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu.

Köleler oldukça güzeldi. Yeşil elbiseleri, yeşil tırnaklarına uyum sağlıyordu. Çoğu kahverengi saçlara sahipti. Hepsinin boyu uzun, vücutları güzeldi. Predezia, Nandya ülkesinden genellikle kadın köle satın alırdı. Çünkü Nandyalı kadınlar, yeşil olsa bile gerçekten güzel oluyordu.

Kölelik sisteminden iğrendiği için, zaten somurtkan olan yüzünü daha fazla somurttu ve kapısını sessizce kapattı. Yeniden şöminesinin başına oturdu. Olan şeyleri düşünmemeye çalıştı fakat bu konuda oldukça başarısızdı. Hayat devam ediyordu, yaşamaya devam etmek zorundaydı.

Bu yüzden dolabın karşısına geçti ve içinden rastgele bir elbise çıkardı. Bu elbise bordo renkli, oldukça şık, kabarık ve uzun bir elbiseydi.

Onu giymek üzere üzerindeki gecelikleri çıkardı ve elbiseyi giydi. Aynaya baktığında berbat yüzünü gördü. Hem gözleri morarmış, hem de ten rengi iyice beyazlamıştı. Dudaklarının solukluğu da cabasıydı. İnsanların ne olduğunu anlamaması lazımdı. Kötü hissediyor gibi görünüp onu sevmeyenleri sevindirmemesi gerekiyordu. Ancak kötü hissediyordu ve bunu dışa vurmasına engel olamıyordu.

Elbisenin boynuna kadar çıkan zarif yakasını düzeltti ve toplu olan saçını saldı. Saldığı anda, tel tel saçlar omuzlarından aşağıya döküldü. Sarı saçları ile soluk teni birleşince, ortaya bir hayalet oluşmuştu. Bunun olmasını engellemek adına saçlarını gümüş tarağı ile yavaşça taradı ve minik bir çanağın içerisinde olan, kırmızı ile pembe çiçek özleriyle ve çeşitli yağlar ile yapılmış olan boyanın bir miktarını parmaklarına aldı; yumuşakça ve düzgün dokunuşlar ile dudaklarına sürdü. Çok belli olmuyordu. Yalnızca ten rengi ile neredeyse aynı sayılabilecek olan dudaklarına daha doğal ve biraz pembemsi renk sağlamıştı.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin