×2×

98 6 3
                                    

Terminusun kanlı ayakları çıplaktı, altlarındaki derisi süzülmüştü ve üzerinde sendeleyerek yürüdüğü soğuk metal üşümesini sağlıyordu. Bileklerini sıkan yuvarlak kapanlar ellerini birbirine yapışık tutuyordu. Boynunda metal bir tasma, tasmanın ucundan çıkan zincir ise Maximus'un avucunun içine kadar uzanıyordu.

122. adım. 123.adım. 124.

Maximus elindeki zinciri kendine doğru çekiştirdi. "Hadi sene! Bütün akşamımı sana harcayamam."
Yoğun sis etrafı sarıyordu. Yağan yağmur ise ormanı sulamıştı. Ayaklarının altındaki ıslak yağmuru hisseden Terminus şevkatle iç çekti. Rahatlamıştı ve sahte özgürlüğün tadını çıkarıyordu, ayrıca ayaklarının altındaki acı terk etmişti.

Metalden yapılma ağzı açık, karemsi bir koridora girdiler. Yağmurun sesi kulaklarını terk ediyordu. Yerler ıslaktı. Duvarlara 1 metre arayla asılmış şık meşaleler sadece kendi etraflarını aydınlatmaya yetiyordu.

Koridor çelik bir kapıyla son buluyordu. Maximus kapıyı yumrukladı ve sessizlik içinde bekledi. 15 saniye sonra kapının ardından bir kaç kilidin açılma sesi duyuldu ve kapı ardına kadar aralandı. Geniş, heybetli omuzlar, düz kalçası, uzun ince bacakları ve aşırı fit vücuduyla adam, kapı ağızına sırtıyla artistik bir pozda yaslandı. Kalın bir üst vücuda ve dar bir bele sahipti. Boyu 1.95 üstüydü. Dikkat toplayan yüzü dar ve uzundu, çenesi narin fakat güçlüydü. Kaplan gözlüydü; kibirli ve görkemli bakıyorlardı. Adamın gözleri ne kadar vahşi ve hareketli olsada yüzünün ifadesi uysal ve temizdi. Maximus'da Terminus gibi söylemesede, adamda inanılmaz bir çekicilik bulmuştu.
Adam durduğu yerden ağızını yana doğru götürdü ve Terminus'a olgun gözlerle baktı. Fakat bu olgunluk saniyeler içinde acıyan bakışlara dönüştü. Keskin, çok da kalın olmayan bir sesle "Bu da ne?" diye sordu.
Maximus Terminus'a baktı ve "Konuştuğumuz hasta, Bay Megatron." dedi. "Zehirlenen."
Megatron anlamışçasına bir kaşını kaldırdı ve bakışları Terminus'un kanlı, morarık ayaklarına gitti.
"Onu bu şekilde mi getirdin?"
Maximus'da bakışlarını yaşlı adamın ayaklarına düşürdü. "Evet, giydirecek kıyafetim ve param yoktu. En azından yanımda değillerdi. Bende yenilerini alamadım, hasta bir moruk için değemezdi."
"Bana satacaktın." dedi Megatron.
Maximus onayladı.
Megatron yoğun bir iç çekti. "Maximus, onu bana böyle satamazsın. Daha üzerinde deney yapamadan elimde kalacakmış gibi duruyor."
"Hadi ama, bu şansı değerlenir. Daha başka beyninden Energ-01 kimyasallarıyla zehirlenmiş bir hasta bulamazsın. Sana bir hasta sunuyorum, diri diri."
"İşte sorun bu, hiç de diri görünmüyor. Fiyatı kaç anlaşmıştık? 100 bin?"
Maximus başıyla onayladı. Megatron sakin bir suratla kafasını iki yana salladı "Pekala, sana 100 bini veririm. Ama eğer ürününden bir sorun çıkarsa peşinide bırakmam." dedi Megatron elini cebine götürürken.
Maximus adamdaki ciddiyetin gerçekliğini anlarken ortamı gevşetmek için gözlerini kapayarak sevimlice gülümsedi. "Sanırım bu riski almaya hazırım."
Megatron cebinden 100 tane binlik çıkarıp Maximus'a uzattı. Sonra elini ihtiyarın omuzuna ve sırtına koyarak onu, dairesinin içine yönlendirdi ve durdurarak Maximus'a baktı. Metal tasmayı göstererek "Aç şunları." dedi.
"Emin misiniz? Kaçmak isteyebilir."
"İçerisi sıcak ve bolca yiğecek var. Bir yere gideceğini zannetmiyorum. Yapabileceği tek şey benim üstemden gelmeye çalışması ki bunu yapacağına da hiç bir şans vermiyorum."
Maximus kilitleri çözdü ve tasmayı yaşlı adamın boynundan çıkardı. Terminus sırtında Megatron'un sıcak ve nazik avucunu hissedebiliyordu. Ağır, çelik kapıyı diğer eliyle arkasından kapattı ve Terminus'u, üzerinde eski çağlardan dikilme örtünün dağınık bir şekile durduğu yatağa götürürken vücudunun yıkılmamasını sağladı. Terminus'u dikkatlice kanepeye oturttu, sonra yüzüne baktı. Bir zamanlar muhtamelen bilgin ve dayanıklı olan yüzü, şimdi ölü ve bakımsız, sarkık etlerinin altında kaybolmuştu. Aşırı sessizdi. Hiç şikayetlenmiyordu. Sanki kaderini yıllar öncesinden kabullen miş gibiydi. Megatron yaşlı adama masum gözlerle baktı ve adamın küçücük vücudunu koltuğun üzerinde bırakarak hemen karşısındaki mutfak tezgahına yöneldi.
Dairenin içerisi bir hobit evi gibiydi, yuvarlak ve göçüktü. Tavandaki sarı ışık yeterli değildi fakat etrafı görülebilir kılıyordu. Tozlu diktörtgen şeklindeki odanın bir yarısını uzun ve kısa bir koltuk, eskilerden kalma antenli bir televizyon, ve küçük, yuvarlak cam bir masanın olduğu bir salon kaplıyordu. Diğer yarısı tek kişilik minyatür bir mutfaktı. Musluk, duvara montelenmiş koyu ahşaptan dolaplar, içlerine yerleşmiş cam bardaklar ve ocağın üzerindeki şirin bir çaydanlıkla mutfak, salondan sadece 1 buçuk metre ötedeydi. Küçük, ahşap bir kapı ağzı daha geniş bir oturma odasına açılıyordu. Orası daha aydınlıktı. Oturma odanın tek basamakla çıktığınız bir üst bölümünde eski tezgahlar, üzerlerinde deney tüpleri ve büyük bir çalışma masası bulunuyordu. Minik bir labarotuar gibiydi.
"İçini ısıtacak bir şeyler içmek ister misin? Titriyorsun." dedi Megatron, tezgaha dönüktü, zencefil hazırlamakla uğraşıyordu.
Cevap gelmedi. Cevap gelmeyeceğini biliyordu. Yaşlı adam fazla sessizdi. Yıkılmış gibi duruyordu. Muhtamelen zor bir hayat geçirmişti ve son yıllarını Maximus'la havasız, kapalı bir madende geçirmek taşıdığı yükü daha da ağırlaştırmış olmalıydı.
Megatron hazırladığı zencefili çay bardağına koydu ve altlıktan tutarak yaşlı adama doğru yürüdü. Terminus beklenmedik bi şekilde vücudunu öne uzatarak Megatron'u kollarından kavradı ve zencefil yere düşerek camlarla birlikte odanın her tarafına saçıldı. Megatron hafif bir şaşkınlıkla bir anda avuçlarına kuvvet gelen yaşlı adamın şefkat dolu gözlerine baktı. Terminus ellerini Megatronun avucuna götürdü ve dikkatle incelemeye başladı.

"Sen diğerleri gibi değilsin. Sen...Sen nezaketli, sıcak kanlı, hoşgörülü ve saygılısın..." Terminus acıyla tuttuğu Megatron'un elini okşamaya başladı. "Peki öyleyse neden böyle pis işlerle uğraşıyorsun? Nasıl bu hallere düştün? Sekiz gezegeni alacak kadar gücün varken neden diğerlerine yardım etmiyorsun?"

Megatron yaşlı adama bakakalmıştı. Bir kaç saniye önünde duran küçük adamcağıza donuk gözlerleriyle süzdü, sonra önünde yavaşça eğildi ve yere çöktü. "Özür dilerim, adınız nedir?"

Terminus çattallaşmış sesiyle cevap vermeye çalıştı. "Terminus. Senin ki?"

"Megatron. Keon'dan Megatron."

Terminus şaşkın bir ifadeyle tekrar etti. "Keon'dan?"

"Tanıyor musunuz?"

Bir anda yaşlı adam sempatik bir kahkaha patlattı. "Sen Keon'dan Megatron'sun."

Megatron sıcak bir gülümseme yaptı. "Evet, evet."

"Daha dün akşam Dünyanın Sonuna Giden'inin 3. Part'ını okuyordum. Mısralarınız gerçekten beni ayakta tutan çok az şeyden biri."

"Ah, kan damlası sesiyle başlayan."

"Evet, evet. Önyargılı sorularım için özür diliyorum Bay Megatron, gerçekten. Affinızı dilerim."

Megatron durması için eliyle işaret yaptı. "Lütfen, bana istediğiniz herşeyi sorabilirsiniz. Açıkçası uzun zamandır kimseyle adam gibi bir dialog kuramıyorum. Getirilmeniz çok iyi oldu."

"Çok genç bir siyasetçisiniz, fakat yetenekli bir siyasetçi ve eleştiri yazarı. Size hep bir soru sormak istemiştim, neden 3.Part'ınızın adını Dünyanın Sonuna Giden koydunuz?"

"Eleştiri yazılarımı okumuş olma imkaniniz var mı?"

"Tabiki, hepsini okudum."

"O zaman çoğunlukla içinde bulunduğumuz sistemi ve üstlerimizi eleştirdiğimi biliyorsunuz. Dünyanın Sonuna Gidende'de bunu yazıya aldım; Ben bir şekilde yazarlığı bırakıyorum, şiirlerimle insanların düşünce tarzını değiştiremiyeceğimi anlıyorum ve aksiyonda bir rolüm oluyor. Üstlerimize bir şekilde karşı çıkıyorum, savaş açıyorum (gizli olarak tabi). Savaş sonunda üstümüzün cinayetinden sorumlu oluyorum. Fakat dünyamız etrafımızda çürüyor. Şiiri ayrıca üstlerimizin ağızından yazdım."

"Sizce sonumuz şiiriniz deki gibi mi olacak?"

Megatron gözlerini kapattı ve yakasını düzeltti. "Eğer böyle giderse evet."

"İnsan-üstü deneyler yaptığınızı bilmiyordum."

"Yapmıyordum. Yeni başladım denebilir. Yazımlarımdan biraz uzaklaşıp kendimi başka şeylere vereceğim."

"Fakat yazınızı bırakmayacaksınız değil mi?"

"Ah, nasıl bırakabilirim ki? Mısralarımı yaratmak benim yaşam tarzım."

Terminus Megatron'un elini bıraktı ve gözlerinin içine baktı. "Peki üzerimde deney yapacak mısınız?"
Adamın keskin kenarlı gözleri yumuşadı ve yuvarlaklaştı. Terminus'un önünde ayağa kalktı ve "hayır" dedi. "Ama size yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Açlıktan ölüyor olmalısınız." Megatron tezgaha yöneldi ve çekmeceleri karıştırmaya başladı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 11, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

TRANSFORMERS: Günlük İşlerWhere stories live. Discover now