7✨

742 49 42
                                    


"Hey hey! Beni de bekle." Peşinden hızlıca ilerlerken aklımdaki tek düşünce saniyeler öncesinde yaşadıklarımızdı. Beni az kaldın öpecek olmasıydı... Öpecekti...

          *******

Tae'nin arkasından beni beklemesi için ne kadar seslensem de o beni takmadan ilerlemeye devam ediyordu. Hatta şuan baya hızlı yürüyordu bu aramızdaki mesafeyi yaklaşık olarak iki katına çıkarmıştı. Ona yetişebilmek için koşmaya başladım. Gayet de güzel koşuyordum. Koşmak her zaman olduğu gibi yine işe yaramıştı, ona yaklaşmaya başlamıştım.

Bu arada benden size bir tavsiye. Benim gibi sakar bir kız olmayın. Çünkü tam hızımı arttırmıştım ki bi vagondan diğer vagona geçerken ayağım takıldı ve dizlerimin üstüne yere kapaklandım. Aniden olduğu için kendimi tutamayıp çığlık attım. Çığlığım trenin içinde üç dört kere yankılandı. 

"AAHHH!!" dizlerimin üstüne düşmeye alışık olduğumdan abartılacak bir şey yoktu. Daha rahat bi pozisyona geçmek amacıyla popomun üstüne oturdum. Dizlerimi kendime çekip üflemeye başladım. Çünkü gerçekten yanıyordu. Üflemeye devam ederken ne zaman yanıma geldiğini anlamadığım Tae de bana eşlik etmeye başlamıştı. Evet yanlış duymadınız. Tae dizlerime üflüyordu. Sıcak nefesi tenime değiyordu ve düşmemin etkisiyle yanan yerler bu sefer Tae yüzünden daha da fazla yanmaya başlamıştı.

Dizlerime üflemeyi kesmiş, Tae'yi izliyordum. O ise odaklanmış bir şekilde üflemeye devam ediyordu. Gözlerim dudaklarına kaydı. Büzmüştü ve çok öpülesi gözüküyordu. Yaptıktan sonra utanmayacağımı bilsem çenesinden tuttuğum gibi kendime çevirip öperdim. Ama adım gibi biliyorum ki utanacağım. Bu yüzden bu fikri aklımdan çıkarmak amacıyla gözlerimi gözlerine bakmaya zorladım. Keşke bakmasaydım. Gözleri... son zamanlarda kaybolmak isteyeceğim tek yer olmuştu. Kirpikleri, benimkinden güzel kirpikleri... harikaydı. Sorun şu ki her neresine bakarsam bakayım beni etkilemeyi başarıyordu.

"Biraz daha bakmaya devam edersen beni tek lokmada yutacağını düşünmeye başlayacağım." dudakları yavaşça kıvrıldı ve sırıtmaya başladı. Lanet olsun senin hiçbir şeyden habersiz bir şekilde dizlerime üflemen lazımdı. Neden böyle yapıyorsun!!?

Dediği şeyle öksürmeye başladım. Aynı anda dizimdeki ellerini ittirip ayağa kalkmaya çalışıyordum. Tabiki de beceremedim. Ne bekliyordunuz ki? Belimde ardından da popomun altında hissettiğim elle birden kendimi havada buldum. Şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum.

"Öhöm öhöm. Kucağına almana gerek yoktu. Kendim yürüyebilirim." Kucağından inmeye çalıştım. İnemedim orası ayrı mesele.

"Olmaz." hee tamam o zaman. Benim için bi sakınca yoktu hatta istediği kadar taşıyabilirdi. İnmek için ısrar edeceğimi düşündüyse eğer yanılıyordu çünkü şuan gerçekten rahattım. 

"Pekii zorlama yok." Gülerek yüzüne bakmaya başladım. Uzatacağımı düşünmüştü. Onunla "Hayır ineceğim." "İnmeyeceksin!" diye tartışacağımı düşünmesi beni çok mutlu etmişti. Biraz şaşkınca baktıktan sonra önüne döndü ve yürümeye başladı. Konuşmuyorduk. Sessizdi ama ben onun kalp atışlarını duyabiliyordum. Çok rahatlatıcı bir etkisi vardı. Gözlerimi kapatıp kafamı göğsüne yasladım. Bu sayede daha iyi duyabiliyordum.

Çok geçmemişti, en fazla 7 dakika... sonra dayanamayarak konuştum. Çünkü düşünmekten aklımı kaçıracaktım.

"Orada..." dediğimde yavaşça bana bakmaya başladı. Yutkundum ve devam ettim. "Yani trende... hepsi senin suçun derken neyden bahsediyordun?" Evet sormuştum. Rahatlayabilirdim. Ama o önüne döndü ve yürümeye devam etti. Cevap vermesi amacıyla göğsünden dürttüm.

"Hiç bişeyden." Bu muydu yani. Hiç bişey!! Ahh cidden mi? Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım bunu fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.

"Sana giymen için daha uzun ve kapalı bir şey bulmalıyım. Yapacağımız şeyi o etekle" eteğime baktı ya da bacaklarıma. Buna dikkat etmemiştim. "Asla yapamazsın. Hem dizlerin de acıyor." Biraz sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Dinlenmelisin. Seni eve bırakacağım." Beni düşünmesi hoşuma gitmeye başlamıştı ama asla eve gidemezdim.

"Dizlerimde bi sıkıntı yok. Tahmin edebileceğinden daha fazla düştüğüm için artık acımıyorlar." İnandırıcı olmak amacıyla gülerek söylemiştim. İnanmış olmalı ki ters bir cevap vermedi. Bu demek oluyor ki eve gitmiyordum. Bu güzel!!..

Sessizce yürümeye devam ettik. İleride diğer grup üyelerini gördüğümde geldiğimizi anlamıştım. Fakat bir fark vardı. Üstlerini değiştirmiş olmalılar. Pekii ben? Benim kıyafetim yok ki. Ben bunları düşünürken yanlarına yaklaşmıştık. Hepsi bi Tae'ye bir de kucağındaki bana bakıyorlardı. İmalı imalı bakmaları ve sırıtmaları rahatsız etmeye başlamıştı. Tae'ye döndüm ve fısıldadım.

"İnebilir miyim?" Cevap vermese de beni dikkatli ve yavaş bi şekilde aşağı indirdi. Diğerleri hala bakmaya devam ediyorlardı. Artık gerçekten rahatsız olmuştum.

"Hadi ama. Neye bakıyorsunuz!?" Dememin ardından Hoseok yanıma geldi. Ve önümde eğildi. Ne olduğunu anlamak amacıyla geriye gidecektim ama bacağımdan tuttu ve buna engel oldu. Ardından elini dizlerimdeki yaraya dokundurdu. Canım acımıştı ve acıyla inlemiştim. O ise bana kızarak ayağa kalktı.

"Neden bu kadar sakarsın ki? Seni tanımasam kendine zarar vermekten zevk aldığını düşüneceğim. Ahm.. acıyor mu?" Gülümsedim ve elimle yanağını sıktım.

"Beni bilirsin ki ben alışığım. Bu yüzden acımıyor artık." Hoseokla konuşmamı Jungkook bölmüştü.

"Ekip tamamlandığına göre siz de üstünüzü değiştirin ve artık eğlencemize başlayalım." Dediğinde ona baktım.

"Benim kıyafetlerim yok ki.." Jungkook gülerek üstüme doğru gelmeye başladı.

"Bunu da düşündüm. Ben düşündüm. Ben. Al! Giy bunu." Yüzüme attığı poşeti son anda yakalamıştım yoksa canım burnum acıyacaktı. Yaptığı hareketle herkes gülmeye başladı. Ama komik değildi ki bu!!

"Yaa!! Gülmesenize!!" Stemlerim işe yaramadığında üstümü değiştirmek için  hızla ilk bulduğum trenin içine girdim. Kimsenin beni soyunurken görmesini istemediğim için güvenli bir yer bulmalıydım. Etrafıma bakındım. Heh... Orası olurdu işte. Gördüğüm yere gidip Jungkook'un suratıma atarak verdiği kıyafetleri giydim. Bol olmuşlardı ama sorun olmazdı herhalde. Yani umarım..

Geldiğim yere doğru ilerleyip trenden çıktım. Oradaydılar. Tae de giyinmişti. Galiba beni bekliyorlardı. Hızlı adımlarla yanlarına gittim. Çember oluşturmuşlardı. Jimin ve Namjoon'un arasına kaynadım.

"Biraz daha bolu yok muydu Jungkook? Sanki bu çok dar olmuş. Ha?" Kıyafetleri gösterdim. Tae sırıtarak karşıdan bana bakıyordu. Neden her zaman sırıtıyorsun ki güzel sırıtışlım?

"O kıyafetler Yoongi'nin. Üzgünüm ama en küçüğü onlardı." Dediği şeyle hepimiz gülmeye başlamıştık. Bir kişi hariç. Tahmin etmesi zor olmamalı.

O kişi Yoongi'ydi. Yoongi gülmüyordu aksine değişik değişik Jungkook'a bakıyordu. Jin Yoongi'yi fark edince gülmeyi kesti. Çemberin ortasına doğru adımladı. Heyecanlı bir şekilde konuşmasıyla diğer altı kişi aynı anda bağırmaya başladı.

"O zaman eğlencemiz başlasın mıı??"

"YEEAAHHH!!"

_________________________

Üç dört günde bir yeni bölüm yazmayı planlıyorum. Eğer yazamazsam bilin ki vaktim olmamıştır veya işim vardır. Ama yazacağım ehuehuehu^^

VALIENTE💫 || kthWhere stories live. Discover now