1✨

2.1K 84 24
                                    


Perdemin arasından sızan güneş ışığının yüzüme çarpmasıyla sabah olduğunu anlamıştım. Birazdan alarm çalacak, sıcacık yatağımdan kalkıp okula gidecektim. Ne kadar gitmek istemesem de  her gün yaptığım ve yapmak zorunda olduğum bir şeydi bu.

Kalan vaktimi iyi değerlendirmek için sırtımı pencereye döndüm. Bu sayede yüzüme çarpan güneş ışığından kurtulmuş oldum. Yorganımı tepeme kadar çektim ve alarmın çalmasını beklemeye başladım. Her gün böyle oluyordu. Güneşle uyanıp alarm çalana kadar yataktan çıkmıyordum. Bu süre içerisinde onu düşünüyordum. Sadece onu...

Yaklaşık bir yıldır platoniktim. Veya bunu kabul edeli yaklaşık bir yıl oluyordu. Onun hakkında her şeyi biliyorum. Nelerden hoşlanıyor, nerelerde takılıyor, arkadaş çevresi, uğraştığı sporlar... hepsini biliyorum. Ama onun beni taktığını hatta gördüğünü bile düşünmüyorum. Her ne kadar o benim her şeyim olsa da ben onun hiçbir şeyiydim. Bunun böyle olduğunu baştan kabul etmiştim. Canımı acıtsa da, kalbimi parçalasa da biliyordum... o beni tanımıyordu. O, HaNeul kim bilmiyordu.

Alarm çalmaya başladı. Okula gideceğim için üzülsem mi yoksa azcık daha düşünseydim depresyona girmekten beni kurtardığı için sevinsem mi bilemedim doğrusu.

Yorganı tekmeleyerek önce üstümden sonra ise yataktan düşmesini sağladım. Yattığım yerde kollarım ve bacaklarımı açabildiğim kadar açarak esnedim. Bunu yapmayı seviyordum. Küçükken babam beni uyandırmaya geldiğinde bana öyle değil böyle esnemelisin diyerek aynı şimdi yaptığım hareketi yapıyordu. Ona ne kadar öyle yapmayacağım desem de babamın gittiği günden beri yapıyordum. Kısacası babam sayesinde alışmıştım. Esnemem bittikten sonra bacaklarımı yataktan sarkıtarak oturdum.

Alarmı hala susturmamıştım çünkü bu onun sesiydi. Twitterda söyleyip paylaştığı şarkıyı alarmım yapmıştım. Her gün onun hakkındaki düşüncelerimden beni yine o kurtarıyordu. 3 dakika boyunca günümün güzel geçmesini sağlıyordu. Bittiğinde ise okula gideceğim dank ediyor ve tekrardan yıkılıyordum. Evet yine öyle oldu. Boş boş telefonuma bakarken alarm sustu. Hayal kırıklığıyla yataktan kalktım. Kapımın arkasında asılı olan okul kıyafetlerimi alıp lavaboya gittim. Önce elimi yüzümü yıkadım. Sonra dişlerimi fırçaladım ve okul kıyafetlerimi giydim. Eteği fazla kısa bu yüzden çok rahatsız oluyorum. Ama giymek zorundayım. Okula gitmek zorunda olduğum gibi...

Hızlıca odama geçerek telefonumu ve çantamı alarak alt kata indim. Annem kahvaltı hazırlamış yemek için beni bekliyordu. Mutfak kapısının önüne gelip durdum. Anneme baktım o da bana bakıyordu.

"Yemeyeceğim. Biliyorsun değil mi?"

"Yemek zorundasın. Gözümün önünde eriyip gitmene izin veremem."

"Beni umursuyormuş gibi davranma. Yemeyeceğim. Hoşçakal" hızlıca kendimi kapıdan dışarı attım. Yoksa kulağımdan çekerek zorla ağzıma tıkacaktı. Bu tahmin edilmesi zor bir şey değil. Arkamdan gelen bağırış seslerine aldırmadan ayakkabılarımı hızlıca giyip koşmaya başladım. Eğer koşarsam 10 dakika sonra okulda olacağım ve onu görmek için 25 dakikam olacak. Bu güzel. Hızlı koş HaNeul.

Yaklaşık 10 dakikadır koştum ve görüş alanıma okulun girmesiyle aniden durdum. Nefes nefese kalmıştım. Ardından ellerimi dizlerime yaslayıp soluklandım. Okula böyle giremezdim. Heleki beni görme ihtimali varken - ki görse bile takmaz - ölsem oraya adımımı atmam. Sakinleştikten, soluk alıp vermem düzene girdikten sonra yavaş adımlarla okula doğru ilerledim. Giriş kapısından hızlıca içeri girdim.

Bahçede olmadığını biliyorum çünkü her sabah okula erkenden gelip kendini spor salonuna kapatıyor ve zil çalana kadar oradaki havuzda yüzüyordu. Onu yüzerken çok izlemek istiyorum. Havuzdan çıktığında ıslak vücudundan damlayan damlalara bakmak, onu sadece şortla görmek istiyorum. N-ne diyorum ben ya!! Hey-hey sakin ol ve kendine gel HaNeul. Kendime gelmek amacıyla tırnaklarımı avcuma batırdım. Ardından yürümeye devam ettim.

Merdivenlerden çıktıktan sonra karşıma çıkan ilk sınıfa girdim. Çünkü burası benim sınıfımdı. Sırama -yani en arka sıraya- doğru ilerledim. En arkaya ulaştığımda sırtımdaki çantayı bıkkınlıkla yere bırakıp kendimi sırama attım. Uyumalıyım. Ders matematik ve bunu gerçekten kaldıramam.

Kolumu sıraya kafamı da koluma koyarak gözlerimi kapatıp ruhumu huzura teslim ettim. Çok olmamıştı. En fazla 5 dakika bilemedin 7 dakika geçmişti ki yanımda hissettiğim hareketlilik ile gözlerimi araladım. Bildiğin işkence gibi bir şeydi bu. Tam uyumuşsun böyle uykunun en tatlı yerindesin biri geliyor ve huylandığın yere dokunuyor. Ne yaparsın?

Yaptığı hareketle gözlerimi sonuna kadar açarak Hoseok'a baktım. Delirmiş olmalıydı. Beni bu kadar iyi tanırken, uyuduğum zaman uyandırılınca ne kadar çekilmez ve katlanılmaz olduğumu her seferinde tekrardan yaşayan kişi böyle yapmazdı. Yapmamalıydı...

Sakin kalmaya çalıştım. Bu benim için fazlasıyla zordu.

''Hoseok. Gene. Ne. İstiyorsun?.''

Gülümseyerek sinirden çatılmış kaşlarımı parmağıyla kaldırdı ve yüzüme baktı.

''Ya sakin ol. Sana hoşuna gidecek bir şey söyleyeceğim.''

Gizemli davranması merakımı arttırdı ve Hoseok'a doğru yaklaştım. Hadi söyle dercesine yüzüne baktım ama salak şey ne demek istediğimi anlamadı ve boş boş yüzüme bakmaya başladı.

''Ya!! Söylesene artık!'' Çemkirmemle yerinden sıçrayan Hoseok, harika reflekslerim sayesinde kolundan yakalamasaydım az kalsın dengesini kaybedip yere düşecekti.

Hocanın gelmesi ile göz devirdim ve önüme döndüm. Söyleyeceği her neyse çok önemli bir şey olmalıydı. Çünkü tenefüsü bekleyemeyecek gibi duruyordu. Ama şöyle bir şey vardı ki Bayan Kang'ın dersinde götü yiyen sıkıyosa konuşsun. Bir keresinde yanındakinden silgi isteyen birini gürültü yapıp sınıfın dikkatini dağıttı diye disipline göndermişti. Lafın kısası kimseden korkmayan ben, Bayan Kang'dan delicesine korkuyordum. Tüm okul Bayan Kang'dan delicesine korkuyordu.

Hoseok'un bu haline gülerek önüme döndüm. Hocada dersi dinliyor izlenimi uyandırıp her zamanki gibi hayallere dalmıştım. Klasik. Yine onu düşünüyorum. Kalbimin ritmini bozan adamı...

...Kim Taehyung'u...

VALIENTE💫 || kthWhere stories live. Discover now