20.Bölüm • Sarayın Dersleri

21.5K 1.7K 293
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Darya uyandığında hasta hissediyordu. Zaten tüm gece uyuyamamıştı, sabaha yakın yatağında uyuyakalmıştı. Hâlâ her yeri ağrıyordu. Yaşadığı şeylerin şokunu henüz atlatabilmiş değildi. O şeytan tarafından kaçırılmıştı. Aslında ona şeytan demek istemiyordu. Çünkü Pjotr'un dediği şeyler beyninde yankılanıyordu. "Ben şeytan değilim. Bana güçlerim yüzünden şeytanmışım gibi davrandılar, ben de şeytanmışım gibi davranmak zorunda kaldım."

Aslında pek iletişim kurmamışlardı. Onu bir kulübeye götürmüştü ve kulübe tamamen tahtadan oluşuyordu. İçeride onlarca kişi vardı. Hatırlayabiliyordu: Herkes içki içiyordu; bira, şarap, viski. İçecekleri veren ise büyük burunlu bir adamdı. Yaptığı işten pek hoşnut görünmediği söylenebilirdi. Ama her gün orada yaşayan kişiler olmadığı barizdi. Belki de sadece o gecelik oradalar idi. Bilmiyordu.

Uzun şamdanlarda yanan birçok mum, ter ve alkol kokuları vardı içeride. Herkes kendinden geçmişti. Pjotr ise kenarda oturmuş, maşrapasındaki köpüklü birayı yudumluyordu. Darya da aynı şekilde oturmaya zorlanıyordu. Kaç kere o kapıdan çıkmayı denemişti ancak başaramamıştı.

Hâlâ anlayamamıştı onu neden öylece salıverdiğini. Sadece bir akşam durmuştu. Ensesine bir yara kazımıştı ve bunu bilerek yapmıştı. Yara çoktan kabuk tutmuştu, iyileşmeye başlıyordu. Her gün, Kral Lev'in ona verdiği merhemden sürüyordu. Merhemi Sonja denen kız ve usta zehirci Madam Gina yapmıştı.

Yatağından kalktı ve acıyan belini tuttu. Ağzından acı ile dolu bir inleme çıktı. Üzerindeki beyaz ve bol gecelik onu biraz hasta etmişti. Hava soğuktu, gece bu kadar açık giyinmek doğru olmuyordu, fakat gardıropta daha kapalı ve sıkı bir gecelik yoktu.

Masanın yanına gitti ve pelerini andıran hırkasını giydi. Aslında hiç yemek odasına gidebilecek gücü yoktu. Kendini gerçekten kötü hissediyordu. Bu yüzden yemeğinin odasına getirilmesinin daha doğru olabileceğini düşünerekten kapıyı açtı ve kapının hemen yanına duran bir köleye seslendi. "Hey!"

Adam hemen başını döndürerek ona baktı.

Köle yavaş adımlar ile Darya'nın yanına gitti ve soru sorar gözler ile baktı. Adam hayattan bıkmış görünüyordu. Şuracıkta kellesini uçursalar, onu öldürenlere dua edermiş gibi bir hali vardı.

Darya çekinerek konuştu: "Ben biraz hastayım. Aşçı kölelere söyle, kahvaltımı odama getirsinler."

Bir yandan iyi, bir yandan kötü hissediyordu. Kibirlendiğini fark edebiliyordu ve bunu fark etmek biraz üzücüydü. Resmen emir veriyordu. Hem de kendi türünden olan insanlara. Kendini teselli etmeye çalıştı. O seçilmiş bir yeşildi. Özel olmanın verdiği hissi tadabiliyordu. Daha birkaç hafta önce insanlar ona emir verirken, şimdi o başkalarına emir veriyordu. O günlerin acısını çıkaracak gibi bir hali vardı. Haklıydı da.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin