18.Bölüm • Tanzanit Armağanı

En başından başla
                                    

"Evet, tam da o."

Elena'dan bir kıkırtı yükseldi. "Hadi canım! Bir asker mi? Motya mı?"

Vera sandalyeden kalktı. Koyu kahverengi elbisesinin arkasını düzeltirken, "Evet, asker," dedi umursamazca.

"Güzel... Savaşçılar cesaretli olur. Onu gerçekten seviyor musun yoksa?"

Irina, Elena'yı dirseği ile dürttü. Kulağına, "Kes şunu!" diye fısıldadı ama bunu Vera da duyabildi.

Bunun üzerine Elena sadece omuz silkti ve kızıl saçlarını savurdu.

Vera sonunda gözlerini kılıçtan alıp, arkadaşlarına dikti. Dişlerini göstererek gülümsedi. "Seviyorum sanırım. Tanrılar adına, adam çok yakışıklı!"

Elena işaret parmağını kızıl saçlarının parlak bir buklesine doladı. Tatlı gülümsemesi dudaklarını sarmaladı. "Şu savaşçıyı çok merak ettim. Eğer ciddi düşünmüyorsan bana da gösterebilir misin?"

Irina, Elena'ya gözlerini devirdi. "Motya'ya asılmayı düşünmüyorsun, değil mi Elena? Onu daha görmedin bile!"

Vera adımlarını Elena'ya yaklaştırdı. Meydan okurcasına, nefesini onun yüzüne vurarak, "Motya benim," dedi keskin ve net bir sesle. "Eğer ona bir bakışını bile görürsem seni yok ederim."

Elena yutkundu ve çenesini kaldırdı. Burun kanatları gerilmişti. "Ne yapacağıma sen mi karar vereceksin? Beni tehdit edemezsin."

Irina ikisinin arasında olan gerginliği dağıtmaya çalışırcasına, "Hadi ama! Siz dostsunuz. Aranıza bir erkeğin girmesi son derece saçma olur!" dedi biraz yüksek bir sesle.

Elena, Vera'nın karşısından çekildi ve imalı gözler ile baktı. "Haklısın. Son derece saçma olur."

Odayı sessizlik sardı. Vera bu sessizlikten rahatsız olmuş olacaktı ki, aynasının önüne yürüdü. Esmer, soluk tenli yüzüne ve sarı saçlarına baktı. Yüzündeki sinirli ifadeyi yok etmek için dudaklarını ve kaşlarını gevşetti.

Masada duran kınındaki kılıcı eline aldı, atölyesinden çıkmak için kapıya yöneldi. Irina arkasından seslendi. "Nereye?"

Elena'ya kaçamak bir bakış attı Vera. "Motya'nın yanına." Ardından onun gelmesini beklemeden atölyeden çıktı ve uzun koridor boyunca yürüyüp merdivenlerden aşağı indi.

Motya'nın gündüz olabileceği iki yer vardı. Nizkiy Ormanı, talim sahası veya sarayın ahşap bankları. Ama Nizkiy Ormanı'nda yerden bitme çocuklara eğitim veriyor olma olasılığı daha fazlaydı.

Bu yüzden sarayın kapısından çıktı. Soğuk hava yüzüne çarpınca irkildi. Üzerinde sadece kahverengi elbise ve kırmızı pelerin vardı. Neyse ki elbisenin kolları uzundu.

Bir süre yürüyünce soğuğa alıştı. Biraz aşağıya indiğinde Nizkiy Ormanı'na ulaştı. Çok uzak değildi ama çok yakın da sayılmazdı.

Nizkiy Ormanı, dövüşlerin, eğitim gibi birçok tehlikeli işlerin burada yapıldığı bir yerdi. Alan büyük olduğundan oldukça rahattı.

Vera etrafa baktı. Tam da tahmin ettiği gibi, bir küçük kıza kılıç eğitimi veriyordu. Askerlerin zamanı boş geçerdi ülkenin bu sakin durumları yüzünden. Bu boş geçen vakitlerinde eğitim verirler, kendi aralarında alıştırma yaparlardı.

Vera, onu gördüğünde gülümsedi ve kemerindeki kılıcın kabzasını sıktı. Koşar adımlar ile yanına ulaştı. Motya işine öyle odaklanmıştı ki, Vera'yı fark edememişti bile.

Motya'nın eğitim verdiği küçük kız epey sakar gibi görünüyordu. Küçük kız ile Motya, kılıç ile karşılıklı dövüşürken epey dikkatli olmaya çalışıyorlardı. Küçük kız sakarlığından, kılıcı tam Motya'nın koluna vuracaktı ki Vera kızın elini tuttuğunda, kılıç kızın elinden kaydı ve sertçe yere düştü. O, Motya'nın yaralanmasını önlemişti. Vera için bu önemli ve gurur verici bir şeydi.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin