15. Bölüm - Acı, herkes için farklı anlam taşır -

3.8K 397 550
                                    

Işıklarda durduğum sırada gözümün önünde bazı sahneler gidip geldi ve hepsinin içinde Sehun ve yabancı bir kız vardı. Sehun'un başkasının elini tuttuğu, başkasının saçlarını okşadığı, başkasına sarıldığı... Biraz korku filmi gibiydi ve çok az da dram ama en çok ihanet barındırıyordu. Üstesinden gelmekte zorluk çekeceğim kadar çok ihanet vardı.

. . .

Eve girdiğim an hızla odama ilerledim. Adımlarımı odamda ki banyoya yönelttiğim de evin soğukluğu da, üstümde ki kıyafetlerde umurumda değildi. Duş kabininin içine girip sıcak suyu açtığımda öncesinde üstüme dökülen soğuk su dişlerimi titretmişti. Biraz kenara kayıp suyun ısınmasını bekledim. Hasta olmak istemiyordum.

Sıcak su damlalarının yüzüme çarptığını hissetmeye başladığım da yeniden suyun altına girip tamamen ıslanmaya başladım. Artık kendimi sıkmak zorunda değildim. Arkasına sığınacağım su damlaları vardı şimdi.

Gözlerimden ardı arkası kesilmeden düşen yaşlara hıçkırıklarımda eşlik ettiğinde sırtımı duvara yasladım. Yavaşça kayarak dizlerimin üstüne çöktüğümde elimi saçlarıma daldırdım. Kalbim çok kırıktı, bu yüzden atmam gereken çok fazla çığlık vardı. Sessiz kalıp her şeye sahte tebessüm etmek çok zordu. Bir gün geldiğinde ve iyice dolduğunda bedenin, altından kalkamaz bir girdaba giriyordu. Ne kadar ağlarsan ağla, ne kadar çığlık atarsan at bir türlü kalkmıyordu kalbine atılan taş. Hep nefesini kesiyor, hep canını yakıyordu. Şu an tam da o anlardan birindeydim. Kendimi sıkmam bir işe yaramıyor ama hislerimi serbest bırakmak da rahatlatmıyordu.

Neden beni banyo suyunun altında ağlayacak kadar çaresiz bıraktın, Sehun?

. . .

1 ay sonra

Usul adımlarla şirket binasından içeri girdiğimde zencefil ve tarçın kokusu burnumu kaşındırmıştı. İşaret parmağım ile burnumu hafifçe ovalayıp katın ortasında dikilen büyük yeni yıl ağacına bakarak ofisime ilerledim. Her zaman ki siyah takımlarının aksine bugün kırmızı ve yeşil giyinen çalışanlarım selamlarını verdikten sonra kendi işlerine yönelmişlerdi. Bir kaçı ise renkli toplar ile süslenmiş sepetleriyle yanıma gelmiş ve kendi elleriyle pişirip, paketledikleri zencefil adam kurabiyelerini elime tutuşturmuşlardı. Demek tatlı kokunun sahibi bunlardı.

Ofisimin önüne geldiğim de Minhyun'u yine kendi yerinde görememiştim. Son zamanlarda devamlı ortadan kaybolması ve olduğu anlarda da yanımdan ayrılmayışı gözüme batmaya başlamıştı. Bir aydır arkamda ki gölgem gibi olmuştu ve tam Chanyeol'den kurtuluyorum derken onun peşime takılması sinirimi bozuyordu.

Elimde ki kurabiye poşetini sallayıp odamdan içeri girdiğim de masaya uzanan beden tanıdık geliyordu. Bir zamanlar eşim olan ama koca bir aydır yüzüme dahi bakmayı reddeden şahıs, Oh Sehun. Seslice boğazımı temizlediğim de tek istediğim burada ne yaptığını öğrenmekti. Ancak o çıkardığım sesten sonra yerinde sıçramış ve masamda ki, kahve dolu bardağı dökmüştü.

Kahve dolu bardağın masamda ne aradığını bilmesem de ve buna şaşırsam da şu an için ilgilenmem gereken başka bir konu vardı.

"Yah! Ne yaptığını zannediyorsun?" Hızla masamın arkasına yürüyüp elimde ki kurabiye paketini rastgele bir yere bıraktım. Yakalanmanın verdiği heyecandan olsa gerek cevap vermemiş ve titrek hareketlerle masa da ki kirliliği temizlemeye başlamıştı. Masadan kalkan buharlar kahvenin hala sıcak olduğunu gösteriyordu ve Sehun'da dosyalara yaklaşmakta olan kahve akıntısını elleriyle durdurmayı denemişti.

MissingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin