16.Bölüm • Yanık ve Kehanet

20.4K 1.9K 156
                                    

Darya'nın sesi ile herkes irkildi. Soğuk rüzgâr yüzlerine çarparken, ozların ateşi her yeri aydınlatıyordu. Kral Lev'in yüzü belirsizlik ve şaşkınlık içerisindeydi. Kaşlarını çattı.

Darya'nın yüzü toz içindeydi. Sarı saçları kabarmıştı ve elleri çamura ya da toprağa bulanmıştı.

Kral Lev birkaç adım attı, Darya'ya yaklaştı. Nefesi, kızın yüzüne vurdu. Darya irkildi, derin bir nefes aldı.

"Sen neredeydin?" diye sordu Lev.

Darya, Lev'in ses tonundan ürkmüştü. Burnuna yanık kokuları geliyordu ve bu da onun nefes almasını zorlaştırıyordu. Bitkin hali onu tüketiyordu. Ne diyeceğini bilmiyordu. "Ben..." diye mırıldandı. Kelimeleri toparlamaya çalışıyordu. Kafası o kadar karışıktı ki doğru düzgün bir cümle bile kuramıyordu. "Ben kaçırıldım."

Alek'in ağzından tiz bir kıkırtı duyuldu. "Hadi ama! Kim ne yapsın seni?"

Kral Lev hışımla arkasını döndü ve en sert bakışlarını Alek'e yolladı. Alek korku ile sindi ve arkasını dönerek ölü ozları izlemeye koyuldu.

"Sen gelsene benimle..." Kral Lev, kızın kolundan sıkıca tuttu, bir yere götürmeye çalışıyor gibiydi.

Yelena hızla sevgilisinin peşinden gitti. "Ne yapacaksın?" diye sordu. Kaşlarını sertçe çatmıştı; kıskançlık ifadesi, yüzüne ayna gibi yansıyordu.

Kral Lev, yüzünü Yelena'ya çevirdi. Gözlerini öfkeyle kapatıp açtı. "Geleceğim, Yelena. Konuşacağım. Şimdi senden yapmanı istediğim tek şey; peşimde kuyruk gibi dolanmanı bırakman."

İncinmiş gibi görünen Yelena, gözlerini devirdi ve kız kardeşi Vera'nın yanına gitti. Toprak ile kaplı zemine oturdu.

Bu sırada Kral Lev ile Darya, gözden uzak bir yere doğru yürüyorlardı. Lev eline bir meşale almıştı. Bu, oldukları yeri aydınlatmaya yetiyordu.

Darya'nın kolunu bıraktı. Yürüdükçe büyük ateşten uzaklaşıyorlardı. Karanlık artıyor, soğuk azalıyordu. İleri kesimlere soğukluk pek hâkim değildi. Biraz daha ilerleseler, Schastlivyy Dağı'na ulaşabilirlerdi. Ancak onların öyle bir niyeti yoktu. Amaçları sadece diğerlerinin göremeyeceği bir yerde konuşmaktı. Daha doğrusu Lev'in istediğiydi bu.

Karşısı akarsuya bakan bir yerde durdular. Her taraf çim ile kaplıydı. Ozlar, yanan ateş ve diğerleri, bir siluet gibi görünüyorlardı.

Kral Lev elindeki meşaleyi daha sıkı tuttu ve meraklı bir biçimde sordu: "Neredeydin sen? Az kalsın ölecektik seni bulacağız diye. Umarım mantıklı bir açıklaman vardır, köle."

"Kaçırıldım."

"Ne kaçırılması? Neyden bahsediyorsun?"

"Ben... Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Beni Pjotr kaçırdı."

Kral Lev'in kafası karışmış gibi göründü. Zaten çatık olan kaşları daha da çatıldı. "Cidden... Cidden saçmalamayı kes."

Darya onu nasıl ikna edeceğini bilmiyordu ve kendini tam olarak bir ucube gibi hissediyordu. Yanakları ve boynu yanıyordu; ona inanmayacağından çok korkuyordu. "Efendim, beni Pjotr kaçırdı. Gerçekten. Tam olarak kanıt mı bilmiyorum ama bana ondan kalan bir iz var."

Lev'in gri gözleri açıldı. "Neymiş?"

Darya tamamen tereddütlüydü. Yutkunduktan sonra uzun saçlarını eli ile topladı ve tutamlarını omzuna bıraktı. Hâlâ orada olduğunu umduğu, ensesindeki yeşil doğum lekesinin üzerine bırakılan yanık yarasını göstermek için arkasına döndü. "Bakın. Eğer bu bir kanıtsa, inanın bana lütfen. Beni o kaçırdı." Sesi kısıktı, güçsüzdü. Ağlamak istiyordu.

Kral Lev şaşkınlık ile ona baktı ve yarayı gördüğünde geriye doğru gitti. "Fosil tırnağın şekli..."

"Ne?"

"Yalan söylemiyorsun, Darya" dedi Lev. Şaşkınlığını üzerinden atmamış gibiydi. Gri gözlerini Darya'nın üzerinden çekmiyordu. "Bunu yalnızca o yapabilir. Peki, nedenini biliyor musun?"

"Bilmiyorum, majesteleri." Darya gerçekten de bilmiyordu. Ama söylediği şeyler hâlâ zihninde dolanıyordu.

"Nasıl kaçtın? Şimdi bana tek tek anlat, tamam mı? Umarım kara büyücünün kehaneti gerçek olmamıştır. Tanrılar adına, lütfen olmasın. Lütfen o sen olma."

"Nyapuvarus Gecesi epey boğucuydu. İçerisi fazla dardı ve ben de biraz hava almak için dışarı çıktım. Pjotr bir anda karşımda belirdi. B-bilmiyorum, oraya nasıl geldiğini ve neden geldiğini. Ve ensemi yaktı. Ardından beni arkaya götürdü. Bağırmak istedim, bağıramadım. Beni engelleyen bir güç var gibiydi. Beni ata bindirdi ve bir kulübeye götürdü. Benim elimi ayağımı bağlamadı. Hayır, beni bir zindana da tıkmadı. O kulübeye girdiğim andan itibaren beni oraya tıkan ve oradan çıkmamamı sağlayan bir güç, bir tılsım vardı. Yaratıklar beynimi kemiriyordu sanki. Bir süre orada kaldım. Ardından beni geri yolladı. Neden yolladığını bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum. Yollamadan önceki son sözü neydi biliyor musunuz?" Darya kendine olan yeminini bozdu ve Lev'in kulağına, "Fosilin büyüsünü benden başka kimse kullanamazmış," diye fısıldadı.

Kral Lev'in sertçe yutkundu, derin bir nefes aldı. Gözleri korkunç bakıyordu. Tedirgindi ve terliyordu, havanın soğukluğuna rağmen. "Doğruymuş, Darya... Sen kehanetin ta kendisisin."

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin