ÖLÜMÜN ZEHİRLİ KUCAĞI.

18.6K 1.2K 144
                                    

Bölüm 4:

ÖLÜMÜN ZEHİRLİ KUCAĞI.

Pejmürde ruhumun sakat kanatlarına muhtaç kaldım. Açtım dudaklarımı ve bir çığlık koparttım. Ne duyan oldu, ne duyuran. Kanatlarımı çırptım. Çırptıkça kanadım. Ve iblislerimin turuncularından çaldım. Sahi, pencereler açık mı?

Tuhaf bir karın ağrısı karnımı yoklarken dişlerimi birbirine bastırıp çığlığımı yuttum. Hemşire iki dakika önce yanımdaydı ve sakinleştiriciyi vurmuştu. İlaçlar tahmin ettiğiniz üzere işe yaramıştı da. Beni uyutmamışlardı. Fakat bu karın ağrısı, geçecek gibi değildi. Hemşireleri çağırsam muhtemelen her şeyi tehlikeye atardım. Tek kaçış biletimi kendi ellerime yırtar ve bir alevin ortasına atardım. Fakat bunu istemiyordum. Ellerimle karnıma bastırıp dudaklarımdan kan tadını alana dek ısırdım. İçimdeki kıvrak yılan zehrini akıttığı mabedine süründü ve acıyı biraz daha yayarak olduğu yerde kıpırdandı. O da huzursuzdu. İbislerimin turuncularını çalmışlardı ruhlarına fakat bunun dışında iyi olan kimse yoktu. Dudaklarında bir gülüş ve ruhlarında bir cinayetle onlar karşımdaydı. İblislerimi görebiliyordum.

Olduğum yerden kalkmaya çalıştım ama kafamın içindeki dünya hızla döndü ve bedenim tekrar yatağa devrildi. Ağzıma yayılan acı safranın harcanmaya değer tadı, midemdeki her şeyin birazdan bedenimi yoklayacağını söylüyordu. Sanki biri ruhumu ikiye katlıyor ve kağıttan bir gemi yapıyordu. Gemiyi suyun üzerine koymalarına ramak kalmıştı. Bilmedikleri muhtemel bir gerçek vardı ki her gemi, yüzme bilmezdi. Ve ruh, suyun üstünde kalmayı beceremezdi.

En sonunda olduğum yerden doğrulmayı becerebildiğimde adımlarımı sarsak bir şekilde önüme ilikledim ve kapının oraya kadar yürümeyi başardım. Hafifçe araladığım kapıdan dışarıya doğru başımı çıkardım fakat son anda dudaklarımı yaran inleme yüzünden tekrar içeri kaçmak zorunda kaldım. Zihnimin de bedenimin de tek bildiği şey, onun yanına gitmem gerektiğiydi. Bilmiyordum. O kimdi, neydi, beni umursuyor muydu? Fakat bacaklarım da kollarım da beni onun yanına iteklemek istiyordu. Son bir güçle, tekrar dışarıya bakmak adına bir hamlede bulundum. Işıklar loşlaşmıştı ve danışmanlıkta muhabbet eden hemşireler dışında kimsecikler ayak altında değildi. Bu iyiye işaretti. Eğer odası dolu değilse bana yardım edebilirdi.

Minik ama hızlı adımlarım beni onun yanına götürecek kurtarıcılarımdı. Kalbim dört nala kıvranırken bedenimin de ondan geriye kalan bir yanı yoktu. Pençelerini üzerimden çekmeyen iblislerim bile o an umurumda değildi. Neyle karşı karşıya olduğumu bilmiyor yine de bana yardım edecek olan adamın varlığına tutunuyordum.

Nihayet odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatma ihtiyacı duymadan hızla açtım ve açtığım gibi kapatarak yere çöktüm.

Ellerimi karnımda birleştirip açıkta kalan bacaklarımı bile umursamadan yanaklarımdan süzülen yaşlarımla konuşmaya başladım. "Yardım et," diye fısıldadım endişeli gözleri üzerimden kaynar sular boşaltırken. Bakışlarını tartışmak ve uğruna birkaç hece tüketmek isteyeceğim ölü bataklıkları bugün daha bir canlıydı. Dostane bakıyordu sanki. Düşmanı değildim bugün onun. Bugün ben karşısında ona göre ondan daha aciz küçük bir kadındım. Avuçlarında ruhuyla yollarında bekleyen bu kadının derdinin ne olduğunu merak ettiğine yemin edebilirdim.

"Ben..." diye fısıldadım. Dudaklarımı yalayıp acılarımın kepeneklerini indirmeye çalıştım fakat başaramadım. Oradaydı ve gün ışığı görmeye oldukça meraklılardı. "Ben...inandım."

Evran kaşlarını çattı.

"Dün gece odama bir adam geldi," diye hızlıca anlatmaya koyuldum. "Bana bir ilaç verdi. Eğer bunu içersem hemşirelerin iğnelerine maruz kalsam da uyumayacağıma dair bana söz verdi. Ben...içtim...ilacı içtim ve..."

YILDIZLARI SAKLADIM AVUÇLARIMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin