I

5.4K 587 222
                                    

"Pislik herif," diyerek yatağı yumruklayan Taehyung, sinirli, yalnız ve amaçsız hissediyordu. "peşimden gelmedi bile."

Yatağındaki yastıkları bir bir tekmelerden odanın geri kalanını dağıtmamak için kendini zor tutuyordu. O geceden beri bir hafta geçmişti ve henüz odasından çıkmamıştı. Kafasını dağıtmak için izlemediği film ve bitirmediği anime kalmamıştı. Jungkook'a sürekli sataşır olmuş ve saksofonunu görmediği bir yere saklamıştı. Zaman geçmek bilmiyordu ve kalbinin üzerinde oturan öküz kalkmadıkça huzur bulamıyordu.

"Taehyung," diye seslenen Seokjin'e doğru bakınca yastık dövme seansına ara vermek zorunda kaldı ve kendine gelmeye çalıştı. "bir haftadır yapmadığın şey kalmadı. Tam olarak ayrılmış bile sayılmazsınız, neden onunla yüz yüze konuşmuyorsun?"

"Hah," dedi Taehyung, alayla gülerken. "biz gerçekten ayrıldık, hyung."

"Kendisi kişiliğimi beğenmediğine dair sözlerde bulundu. Onu affetmeyeceğim."

Seokjin, bıyık altından kıkırdarken kafasını iki yana salladı ve "Bal gibi de affedeceksin, Tae." dedi ve saksafonu saklamaya çalıştığı yerden alıp genç adama uzattı. "Şunu çalarak sinirini çıkar ve sonra onunla konuşmaya git."

"Ama hyung," diye sitem etti Taehyung. Elinde saksofon, yatağa yıkılırcasına oturmuştu. "haksız olan o. Onun gelip özür dilemesi gerek."

Seokjin anlayışlı bir gülümsemeyi heykel gibi olan suratına yerleştirirken manevi kardeşinin yanına gelip onun sarı saçlarını karıştırdı ve abi tavsiyesi verdi.

"Aşkta gurur olmaz, Taehyung."

~

Saat gece yarısına yaklaşırken Taehyung, saksofon çalmaktam parmak uçlarını hissetmiyordu. Jungkook, bu haftasonu ailesinin yanındaydı ve büyük hyungları gezmeye gittikleri için ev saatlerdir boştu. Seokjin'in tavsiyesine uyup içinden geldiğince saksofon çalmaya çalışıyordu ama hakim olamadığı duygular bir zeytin yağ gibi üste çıkıp kendi caz parçarını delik deşik ediyordu.

Son notasına basarken çeldirici bir kapı zili duydu ve saksofonu yavaşça yatağının üzerine bıraktı. Namjoon ve Seokjin hyunglarının geldiğini haber verdiği için mutlu olsa da saksofon çalamayacağı için üzülmüştü. Kapıya ulaşıp açtığında görmesi gereken şey iki çift ayakkabıydı.

Gördüğü ise, Park Jimin'di.

Bir haftadır onu ismiyle düşünmüyor ve ismine dair kızamıyordu. Her ne kadar haklı olursa olsun dudaklarından Park Jimin ismi döküleceği an bedenen eriyeceğini biliyordu. Park Jimin, dünyaya düşmüş en güzel melekti ve kendisine bir pislik gibi davransa da bu, melek olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Sonuçta, şeytan da bir melekti.

"Sanırım yanlış geldiniz," dedi Taehyung, ilk karşılaşmalarını hatırlayarak. "burası pisliklerin girebileceği bir yer değil."

Jimin'in dolu gözleri daha da titrerken kafasını iki yana salladı ve birkaç damla yaş, pembe yanaklarından süzüldü. Taehyung, o damlaları kendi hayatını katleden mermiler yerine saysa da artık söylediklerinden pişman olmayacaktı.

Park Jimin, canını çok yakmıştı.

"Lütfen," dedi Jimin ağlarken. Kendisini gizlemiyor ya da herhangi bir şekilde yüzünü kapatma gereği duymuyordu. Taehyung'un karşısında puantiyeli pijamaları ve yağlı saçlarıyla birlikte hüngür hüngür ağlıyordu. "affet beni."

Taehyung, boynuna atlamamak için kendini zar zor tutarken "Beni, ben olduğum için sevmedikten sonra," dedi ve dirseğinin iç kısmındaki dövmeyi gösterdi. "yıldızım olmanın anlamı kalmıyor."

"Kafam iyi değildi, Taehyung." dedi Jimin dikkatle, hıçkırarak ağlamasına rağmen düzgün bir açıklama yapmaya çalışıyordu. "Seni zaten kıskanıyorum üstüne o kadar çok insanla olan bağını görmek...Beni yalnız ve eksik hissettirdi."

"Biliyorsun, ben öyle senin gibi sevecen, dışa dönük ve arkadaş canlısı biri değilim. Zor severim ve zor ayrılırım. O gece sadece seni kırmak istedim, Taehyung. Çünkü ben çok kırıldım."

"Benim yüzümden mi?" diye sordu Taehyung. Göz göze gelmemek için parmaklarına bakıyordu. Birkaç tanesi nasır tutmuştu.

"Hayır," dedi Jimin, ağlaması şiddetlenirken. "seni hak etmediğim için kendimi kırdım."

Taehyung'un şaşkınlıkla ağzı açılırken karşısında omuzları sarsılan adama baktı ve "Aptal." dedi.

Kollarını onun boynuna sarıp yedi gündür hasret kaldığı kokusunu içine çekerken fısıldadı.

"Ben senin dünyansam," dedi ve alınlarını birbirine yapıştırdı. "sen de benim yıldızım, evrenim, tanrım, meleğim, annem, babam, nefesim ve amacımsın."

"Bundan asla şüphe duyma."

Jimin, ağlamasınu durdurmaya çakışırken "Özür dilerim." dedi. "Çok, çok özür dilerim, sevgilim."

"Sorun değil." dedi Taehyung ve devamını sesli olarak söyleyemese de beyninde yankılandı.

"Binlerce kez bile beni kırsan, yine seni affederim, Park Jimin."

--------

Arkadaşlar, şu multimedyadaki ışıldayan oğlanı çok seviyorum
Baya seviyorum
Sizi de ve yorum yapan parmaklarınızı da seviyorum, tamam >.<

bölüm; o'na @seysuma

saxophone :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin