1

163 21 15
                                    

Müzik dersimiz bitmişti. Her zaman ki gibi herkesin sınıftan çıkmasını bekledim. Sonunda sınıfta kimse kalmayınca piyano odasına gittim. Saf tahtadan yapılmış eski piyanoya usulca oturdum. Çantamı yere bırakarak, parmaklarımı parlak ve beyaz tuşların üstüne yerleştirdim. İlk başta birkaç notaya bastım. Ardından aklımda kalan bazı şarkıları çalmaya başladım. Tuşlardan çıkan her bir ses beni başka bir dünyaya götürüyordu. Çaldığımda kendimi kaybediyordum. Parmaklarım notalarla bütünleşiyordu sanki.

İki saatin sonunda parmaklarımı tuşların üstünden çektim ve gülümsedim. Bana tez huzur veren şey notalardı. Bu bölümü severek okuyordum. Herkes gittikten sonra piyanoyu çalmak ise bana ayrı bir zevk veriyordu. Yerde duran çantamı elime aldım. Ardından odanın kapısına doğru yol aldım. Resimcilerin çoğu beni kapının küçük penceresinden izliyordu. Resim ve Müzik bölümü öğrencileri aynı üniversitenin içerisindeydi. Ve ben her akşam piyano çaldığımda çoğusu beni izliyordu. Gülümseyerek kapıyı açtım. Hepsi bana gülümseyerek bakıyordu. Başımı eğerek aralarından geçtim.

Otobüs durağına geldiğimde içimde kalan huzurla etrafa gülümsüyordum. Müzik benim her şeyimdi. Hele ki piyano...

"İleride Chopin gibi çalacağından eminim."

Sesi duyduğum tarafa doğru döndüm. Utanarak, "Umarım." dedim. Karşımda duran çocuk bana gülümsedi. Bende gülümseyerek önüme döndüm.

"Neden konservatuara gitmiyorsun?" diye sorduğunda bir kez daha ona doğru döndüm.

"Bilmem. Oraya gitmenin zor olduğunu söylediler."

Kaşlarını kaldırdı. "Bunu sana kim söyledi?" dedi.

"Bilirsin hocalar, öğrenciler falan."

"Piyanoyu çalarken arkadaşlarla seni hep görüyoruz. Adeta tuşlara uyum sağlıyorsun. Çaldığın bestelerin Chopin'e ait olduğunu anlamak hiç zor değil." dedi.

"Sende mi müzik bölümündesin?" diye sordum.

"Hayır ben resimciyim fakat çizerken klasik müzik dinlediğimiz için biliyorum. Yani anlayacağın siz çalarken biz çiziyoruz." dedi sırıtarak.
Gülerek karşılık verdim.

Birkaç dakika hiç konuşmadık. Daha sonra onun otobüsü geldiğinde bana doğru döndü gülümsedi. Ona karşılık verdiğimde önüne dönerek otobüse bindi. Duyduğum iltifat beni mutlu etmişti. İçimde yayılan mutluluğa dur diyemiyordum. Birilerinin yaptığınız işi beğenmesi çok hoş bir durumdu.

Eve geldiğimde Sam yemek yiyordu.
Beni gördüğünde hızla ağzındaki lokmayı çiğnedi.

"Dur tahmin edeyim, bir kızla bardaydın ve ardından seviştiniz." dedi.

"Bu nereden çıktı?" diye sordum şaşırarak.

"Ne yani sevişmedin mi?"

"Hayır, dostum."

"Bu piçimsi gülümsemeni neye borçluyuz o zaman?"

"Bugün bir sürü iltifat aldım. Hemde piyano çaldıktan sonra." diyerek karşısında oturdum.

"Gördüler tabi sendeki cevheri." dedi.
Gülerek önünde duran tatlıdan bir parça alarak yemeye başladım.

"Bugün bir şey daha oldu. Bir çocuk bana neden konservatuara gitmediği mi sordu?"

"Sen ne söyledin?"

"Yalan konuştum."

"Dean bak seni anlıyorum. Bu konuyu defalarca konuştuk ama-"

"Sam, kararım hâlâ aynı." dedim lafını keserek. Elindeki çatalı bırakarak ciddi olmaya başladı.

"Dean, bu çok saçma."

"Sana göre."

"Kariyerini yükseltmek varken-"

"Sam konu kapandı!" diye bağırdım son sesimle. Sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Hızla ayağa kalktım. Odama doğru ilerlediğim sırada arkamdan bağırdı.

"Onunla konuşacağım!"
Hemen arkamı döndüm.

"Sakın Sam! Sakın."



Merhabalar, yine hikaye yine hikaye. Sıkmaya başladım biliyorum ama bana yakın bir konu hakkında yazmak istedim. Diğer hikayelerime ara verdiğim için bölüm yazmakta zorlanıyorum ama onlarada mutlaka bölüm ekliycem.

Bu arada tek bölümlük değil.
Yorum yapmayı unutmayın sizi seviyorum ^^

You can't forget me // Destiel AUWhere stories live. Discover now