0.3

89 8 0
                                    


Neva saate bakınca, saatin epey erken olduğunu farketti. Rüyanın etkisinden hala çıkamamıştı. Bu ruh halinden sıyrılmak için bir duş aldı. Üzerini giyindi ve Yağız'ı uyandırmaya gitti. Psikoloğun yerine getirmesini söylediği şeyleri yapmaya bir yerden başlayabilirdi. Her zaman beraber gittikleri pankek kahvaltı hazırlayan yere giderek mesela... Orası grupça müdavimi oldukları kafeydi.

Yağız'ın odasına girdiğinde yine her zamanki gibi yatakta yayılarak mışıl mışıl uyuduğunu gördü. Hemen yanağına bir öpücük kondurdu.

"Uykucu hadi kalk. Ablanın karnı acıktı." Dedi. Yağız ise suratını kaşıyıp;

"Neva git işine ya. Mutfak aşağıda." Diyip arkasını dönünce hızlıca yastığını ve battaniyesini çekti.

"Hadi beyefendi kalkıyorsun, giyiniyorsun. Abla kardeş güzel bir kahvaltı ediyoruz. Aşağıda bekliyorum seni." Dedi ve odadan çıktı. Yağız kaşlarını çatsa ve bu durumdan memnun olmasa da Neva'nın ne kadar inatçı olduğunu biliyordu. Ne yapar eder uyumasına izin vermezdi. Bu sebeple uysal bir şekilde üzerini giyindi. Aşağı indi 'Hadi çıkalım' dedi.

Kafeye ulaştıklarında Neva bir an duraksadı ve kafeye dışarıdan baktı. Her haftasonu buraya gelirlerdi. Sürekli oturdukları o cam kenarı caddeye bakan masaya baktı. Boştu. Oysa o masada ne makaralara şahit olmuştu. Hep beraber... Şimdi ise bir tek kendisi vardı. Arkadaşlarının yokluğunu bir kez daha hissetti. İçi üşüyordu Neva'nın iki yıldır her zaman olduğu gibi. Yağız'ın koluna dokunmasıyla irkildi;

"Girelim mi?" Dedi Yağız. Hissettiklerini tahmin dahi edemiyordu ama onu böyle görmek , bir şey yapamamak onu deli ediyordu. Neva kendini toparladı ve gülümsemeye çalıştı.

"Girelim" dedi.

Neva yine de o masaya oturmak istemedi. Oraya tekrar arkadaşlarıyla oturmak istiyordu , zamanı geldiğinde. O sebeple o masanın önündeki masayı seçti. Yine de o masayı görebiliyordu.

"Burası çok güzelmiş, hiç beni getirmezdiniz." Dedi gülerek Yağız. Bu hafif sitemi Neva'yı güldürmeye yetmişti.

"Sen o kadar erken uyanamayacak kadar tembeldin." Demekle yetindi. Gerçekten de öyleydi. Yağız uykuculuğuyla bilinirdi ve hafta içi erken uyanma konusunda sürekli serzenişte bulunduğundan hafta sonunu yatarak ve oyun oynayarak geçirmeyi tercih ederdi. Bu yüzden onlara katılmazdı.

"Hadi oradan kaç kere beni atlatarak dışarı çıktığınızdan bahsetmeyeyim istersen." Diyerek Neva'ya kafa tuttu. Neva o zamanları hatırlayınca ona hak vermeden edemedi. Yağız'ın yaşı onlara göre küçük olduğundan aralarına kabul etmedikleri ve zaman zaman atlattıkları doğruydu. O yüzden masumca "Bizimle vakit geçirmeyi bu kadar istediğinin farkında değildik. Diyelim" demekle yetindi. Tam o esnada garson siparişlerini almaya gelmişti.

"Ne alırdınız?" Dedi. Neva ise menüye bakma gereksinimi duymadan

"İki kişilik kahvaltı alabilir miyiz?" Dedi. Garson da kafasını sallamakla yetinip yanlarından ayrıldı. Aralarında garip bir sessizlik olunca Neva konuşma ihtiyacı hissetti.

"Ee anlat bakalım. Sen neler yapıyorsun? Hayatında biri var mı bakalım?" Dedi muzurca. Yağız ise bu sorusuna ağız büktü.

"Saçmalama Neva. Hayatımda kimse yok çok şükür" dedi. Neva kardeşini tanıyordu. Bir anlık duraksamasından biri olduğunu anlamıştı. Susma hakkını kullandı.Yağız'ın az sonra açık vereceğini biliyordu.

"Hele bir kız var. İsmi Ece. Evlerden ırak. Yahu o nasıl bir çenedir?" Dedi. İşte beklediği dökülme gerçekleşmişti.

Elini çenesine dayayarak. "Hım, demek Ece." Dedi imalı bir şekilde. Yağız ise gözlerini sonuna kadar açarak anlamsız bir tepki vermişti.

"İma ettiğin her ne ise geri al onu. Allah korusun." Neva ise bu sefer kahkaha atmıştı.

"Ben neyi ima ettim ki?" Dedi.

"Sen biliyorsun neyi ima ettiğini. Yahu her konuşmamızın ardından baş ağrısıyla ayrılıyorum yanından." Dedi. Neva muzip bir sırıtışla,

"E o zaman konuşma ablacığım. Sana konuş diye yalvarıyor mu?" Dedi. Yağız köşeye sıkışmıştı.

"Ben lavaboya gidiyorum ve sen de geldiğimde bu konuyu kapatıyorsun." Dedi ve hızla ayağa kalktı. Neva ise arkasından gülerek baktı. "Kaçtı " diye söylenmekle yetindi. Garson gelip masayı kurdu ve çayları doldurdu.

Sonra gülüşünü solduran bir şey oldu. Önündeki masaya bir kız oturmuştu. Bu içinde bir yeri çok rahatsız etmişti. Karşı masaya bakmamaya çalıştığından bardağına bakıyordu. Kimseyi rahatsız etmenin alemi yoktu. Buraya bu hissi aşmaya gelmişti. Kendine gelmeliydi.

Sonra karşı masadaki kızın sesini duydu. 'Algıda seçicilik' dedikleri bu olsa gerekti.

"Sonunda gelebildin Sonat. Bir gün seni beklerken meyve vereceğim cidden." Diye söylendiğini duydu karşıda oturan kızın. 'Sonat' ismi de çok kullanılan bir isim olmadığından şansına küfretmeyi ihmal etmedi Neva. Tam o esnada masasına biri çarptı ve çayın sıcaklığıyla eli yandığından ,reaksiyon olarak inledi Neva ve ayağa kalktı.

Arkasını döndüğünde gördüğü yüzle başından aşağı kaynar sular döküldü Neva'nın. Bu gerçek miydi? Yoksa her zaman gördüğü halüsinasyonlardan biri miydi? Açık kestane hafif dalgalı gür saçları, açık kahverengi gözleri , çıkık elmacık kemikleri ile çenesi, düzgünlüğünü kıskandığı burnu ve dolgun biçimli dudakları...

Ona bakıyordu tam şu an. Anlamazcasına, tanımazcasına...

"Pardon" dediğini duydu. Daha önce gördüğü halüsinasyonlarda sesinin de birebir benzediğine şahit olmamıştı. Gerçekten Sonat kanlı canlı karşısında olabilir miydi?

Evet! Her şey asıl şimdi başlıyor!

Sizce Sonat Neva'yı neden tanımamazlıktan geldi? Yoksa gerçekten de tanımıyor mu?

Neva Sonat'ın hayatına tekrar nasıl girecek?

Olaylar bu hale nasıl geldi?

Hepsi ve daha fazlası sonraki bölümlerde!

Bizimle kalın, sağlıkla kalın. Bir sonraki bölümde görüşene dek hoşçakalın🌸

Ayrılık Mısraları -Alarçin'in Ay Işığı Sonat'ı-Where stories live. Discover now