Bölüm 54 - Temas

Start from the beginning
                                    

"Seni yenmeye çalışan kimse yok?" dedi pek de yumuşak olmayan otoriter tonlamasıyla.

Başımı çevirip etrafı kan ve karanlıkla kaplanmış ancak yine de eskimemiş yüzüne bakarak "Niye geldin?" diye sordum. Yaptığım onca haksızlığa, kararsızlığa ve kaçışlara rağmen neden hala buradaydı?

Dizlerinin üzerine karşıma çöktü ve dirseğini yüksekte kalan dizine yaslayarak "Söyle bana, Melek. Gitmek mi istiyorsun yoksa kalmak mı?" diye sorduğunda gözlerimi çıkarmaya uğraştığım bileğimden çekip onun koyu gözlerine çevirdim. Hatırladığım gibi karanlık bakmıyordu.

"Bilmiyorum," dedim gözyaşları içinde hıçkırarak "Çok acı çekiyorum ama senden de korkuyorum," derken gözyaşı ve hıçkırık fırtınasının içinde akıcı cümleler kuramıyordum.

Başını diğer yana yatırdı "Korkma" dedi.

Ondan korkmak istemezdim çünkü beni Black'in gazabından kurtarabilecek biri varsa o da Aral'dı. Başımı önüme eğdim ve gözlerimi kapattım. Yaralı elimi avucuna aldı. Derimi adeta yüzerek elimin ortasına getirdiğim bilekliği narin hareketlerle elimden çıkarıp dizinin yanına bıraktı ve bir kolunu dizlerimin altından diğerini da belimden geçirip beni kucağına aldı. Gariptir, kendime ihanettir ki onun kucağında olmaktan aldığım hazzı bu güne kadar tattığım hiçbir his yaşatamamıştı. Kabul etmemem gerekiyordu lakin bu dünya üzerinde gururu ve merhameti olan kimsenin kabul etmeyeceği yegane gerçekti.

Gözlerimi kapattım, dudaklarımın ve direncimin mühürü eriyip kapılarının eşiğine döküldü ve o açığı yakalan canavar varla yok arası bedenini içeriye sığdırdı.

Başım geriye düştü. Düşen tek şey başım değildi. Her şey canavar kapıdan içeri girip içeriyi işgal ettiğinde yere düşmüş, ezilmiş, kırılmış, parçalanmıştı. Benden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Vazgeçişim, huzuru örten ince zarı yırtmıştı. Geriye bir adım bir de bedenim kalmıştı.

Dudakları saçlarımın arasındayken "Olanları unutup geriye dönemem, yandım çok öylece sönemem. Bir kül kalır illa senden ya da benden," diye mırıldandı. Rüzgar aralanan lavabonun kapılarıyla saçlarımı onun kollarına ve göğsüne doğru savururken fizik ve gerçeklik kullarını silip atarak geriye hisleri bırakmıştı. O ruhumu bir köşeye çekmiş onu okşuyordu ancak bunun tam tersi bedenimde dokunduğu her yer alev alev yanıyordu. "Bu şarkıyı dinlesen seversin," dedi.

Gözlerimi aralayıp altından geçip gittiğimiz kuru yapraklara baktım. Hala kumsaldaydık. Gökyüzü mavi, az uzağımdaydı. Okyanusun kokusu tuzlu, birkaç metre uzağımdaydı. Black'in nefreti acı, az uzağımdaydı... Damağımdaydı.

"Bir kül kalır illa senden ya da benden,"

"İşte bu yüzden beni çağırdın, Melek. O küller için,"

Başımı iki yana sallarken "O külleri savurdum ben," dedim.

"Ve ben her yerden toplayıp buradayım,"

"Yeniden doğmak için mi?" diye sorduğumda sorum havada kaldı. Sessizliğim rüzgarın ve tuzun gölgesinde ıslanırken gözlerim tekrar kapandı ve boynum vücudumun el vermeyeceği ağrılı açısıyla geriye düştü. Teslim oldum. 

Teslimiyetim geçiciydi. Savaşta dosta düşman, düşmana dost olman gereken günlerden birindeydim. Dost olmayacak dostuma düşman, düşmanlığının ebedi kalması gereken düşmanıma dost aksiyle yaklaşıyordum. Aral beni Black'ten kurtaracaktı, tek bir kurşun beni Aral'dan kurtaracaktı. 

Cipin arka kapısını Ashley benim için açana kadar gözlerim kapalı Aral'ın kucağındaydım. Beni koltuğa bıraktığında sımsıkı tuttuğum tişörtünü bırakmak istemedim. Yaşadığım hiçbir şeye açıklama yapamazdım. Hiçbirine. Ancak yine de hepsine, her daim bir bahanem hazırdı. Her zaman, kendime bile yalan söylemeye hazırdım. Kendimi bile yalanlarıma inandırabilecek kadar güçlüydüm ancak bugün, kendime yalan söyleyemiyordum. Black ne kadar bana zarar verirse versin bir yanım onu geride bırakmanın acısını çekiyordu ancak kalan diğer yanım Aral'ı arzuluyor, onu istiyordu. İçimdeki binbir meleğin her biri başka bir şey söylüyordu ancak ikisinin sesi baskındı. Birisi Aral'ı istiyor, diğeri ise Black'i. Bir tarafım ona yaptıklarım için acı çekmemi istiyor ve Black'i istiyordu diğer tarafımsa artık yeterince ceza çektiğimi ve Aral'a gitmem gerektiğini düşünüyordu.

"Christopher geliyor," dedi. Ashley'in sesi endişeli, yoğun olarak paniğin esaretindeydi. Aral arkasına dönmedi, bir elini arabanın tavanına diğerini de arabanın kapısının üzerine koyarak  gözlerini gözlerime dikti. Ashley'in adımlarının daha da sıklaştığını onlarca kişinin kıkırtısının ve müziğin arasından seçip ayıklamıştım. "Yaklaştı," diye uyardı.

Öfkeli canavar mührün kırılmasına öylesine sinirlenmişti ki içeriye sığan ikinci canavarın kinle karşıladı "Aral," diye haykırdı karanlığın içinde her bir zerreyi aydınlatabilecek kadar kuvvetli yıldırımlar çakan sesiyle.

Aral, daha önce hiç görmediğim bir gülümsemesiyle bana karşılık verip dışarıyla tek bağlantım olan arabanın kapısını kapattı, kilitledi ve Black'e döndü.

Siyahın Vedası | KüllerWhere stories live. Discover now