Eli tekrar elimi kavrayıp "Devam edelim mi gidelim mi?" dedi. İlk günlerdeki gibi herşeyi kendi kafasına göre yapmak yerine soruyordu en azından. Omuz silkerek birşey demedim ve ona bakmaya devam ettim. Birkaç saniye o da bakmayı sürdürdü ve kaşları hafifçe çatıldı. "Neden öyle bakıyorsun?" dedi.
Nasıl bakıyordum ki?

Yüzü birkaç duyguyu aynı anda misafir etti ve ilk önce çattığı kaşları anlamamazlıkla gevşedi  başparmağıyla hafif çıkmış sakallarını kasıdı sonra birkaç saniye düşündükten sonra şaşkınlık suratına yerleşti.
Bana gereğinden uzun bakıp süzdü sonra birşey demeyerek kendisiyle yürümem için çekiştirdi.
Ne olmuştu şimdi de ben anlamamıştım. Cidden. Sadece konuşsak olmuyor muydu?
Neden hep birbirimizi itmek veya çekiştirmek zorundaydık. Sadece konuşsaydık ya.

Başıma giren ağrıyla beraber sessizce beni yönlendirmesine izin verdim. Birkaç tezgah daha gezdi daha sonra takı satan bir tezgahın önünde durdu ve kırmızı lacivert iple örülmüş bilekliklerden iki tane aldı. Birini yine benim bileğime bağlayıp sonra kendininkini bağladı. Kendi kendine beğeniyor, seçiyor, alıyordu.
Bende yanında gezdirdiği evcil hayvanı gibi sürükleniyordum. Bedenim ürperdiğinde sinirden olduğunu düşündüm çünkü hava akşam olmasına rağmen neredeyse kırk dereceydi.

Telefonumun titrediğini hissedince hemen ekrana gömüldüm. Melissa bir resim yollamış  altına da 'Birisinin sana gülmeyi öğretmesi lazım' yazmıştı. Bir iki saat önce yemekte çekilmiş olan bir fotoğrafımızdı.  Mesaja dalga geçerek cevap verip instagrama girdiğim sırada telefon elimden çekildi. Gözlerim birden büyürken Neymar'a baktım. "Benim yanımdayken telefon yok." deyip arka cebine telefonu attı. Yüzüme beklentiyle baktığında tepki vermem için yaptığını anladım. Çünkü Neymar'ın benim neyle uğraştığımla falan ilgilendiği yoktu.

Vücudum birden gevşeyince bacaklarım tutmuyormuş gibi hissetmeye başladım. Neredeyse kırk derece olan havada üşümeye başlamıştım. Adımlarımı bile zorla atıyordum.  Sonunda arabaya geri yürüdüğümüzü anladımda dayanmaya çalıştım. Attığım adım iyice paytak paytak olmaya başladığında durmaya çalıştım. Ama Neymar fark etmeyerek beni çekiştirmeye devam etti. "Junior..." diyebildim fısıltı gibi sesimle. Tabii ki duymamıştı. Çünkü bulunduğumuz yerde şölen havası vardı. Çaprazımızda irlanda dansı yapmaya çalışan birkaç genç kahkahalarla gülüyordu. Bebek sesleri zaten başlı başına bir koro gibiydi.  
Otelin bulunduğu lokasyonun aksine burası daha çok halkın içinde bir yerdi.

Bir adım önümde beni çekiştiren Neymar'ın elini yapabildiğim kadar sıktım ve sesimi yapabildiğim kadar yükselttim, tekrar adını seslendim.

Ah sanırım kusacaktım.

Üpermiştim ama alnımdaki ter taneciklerini hissediyordum. Neymar sonunda birazda olsa beni umursayarak bana döndü. Tereddüt ederek boşta sallanan elimi koluna attım ve koluna sararak destek almaya çalıştım. "Ne? Ne oldu?" dedi gereğinden fazla yüksek sesle. Ayakta durmakta zorlandığımı anladığında elimi tutan elini bırakıp belime sardı. Tek eli bedenimi tutarken diğeri ile kafamdaki cap'i geri attı ve saçlarımı yüzümden çekti. "İyi misin? Beatrisa korkutma beni, eğer.. eğer şakaysa hoş değil." sesi telaşdan titriyordu.  "Midem, Neymar üşüyorum." dedim ağlamaklı sesimle. Güzel elaları cok yakınımdaydı. Ve korkuyla bana bakıyordu.

Belki sadece başına bela olmamdan korkuyordu ama beni düşünmesi, benim icin endişelenmesi hoşuma gitmişti. 

"Tamam sakin ol, hastahaneye gidiyoruz güzelim."

Gözlerim tam kapanacağı sırada ayaklarım yerden kesildi ve çam kokusu ciğerlerimi doldurdu.  "Kolunu boynuma sar." dedi
Dudakları kulaklarıma çok yakındı. Yine ürpermiştim ancak bu sefer soğuktan değildi.

PUZZLE  (Neymar Jr)Where stories live. Discover now