1.Bölüm

339 92 155
                                    

        Tüm aile üyeleri çift katlı müstakil evin bahçesinde çiçeklerin arasına konulmuş yemek masasına yerleşirken aylar sonra beraberce yemek yemenin mutluluğunu ve sevincini yaşıyorlardı.

Meltem Hanım kıpkırmızı, hala dumanı tüten sımsıcak domates çorbasını elindeki küçük yemek kasesine doldurup oğlu Murat'ın önündeki antika yemek takımının parçası olan düz tabağın üstüne bıraktı. Meltem Hanım siyah saçlarındaki birkaç tel beyaz ve bulutlanmış zümrüt yeşili gözleriyle yaşına rağmen hala dinç ruhlu olan zarif ve şefkatli bir kadındı.

Murat annesinin şefkat ve sevgi karışımı bakışları altında kibar bir şekilde teşekkür edip önüne bırakılan çorbayı bir kaç kaşık darbesiyle karıştırdı. Aldığı çorba dolu kaşığı biraz üfleyerek soğumasını sağladı. Çorbadan aldığı her kaşık doldurdu midesini.

Anne yemekleri böyleydi işte. Bir kaşık alsan ömürlük doyduğunu hissediyordu insan....

"Pelin'de hamileymiş geçen söyledi Yaren.." Meltem Hanım burnunu kırıştırarak devam etti. "Ayy. Bir görseniz nasıl ballandıra ballandıra anlatıyor.." Çorbasından sesli bir şekilde yudum alıp sözlerini bitirdi.
"Eee. Boru mu? Kız hamile."
Meltem Hanım her seferde olduğu gibi bu sefer de imalı konuşmalarını sürdürmüştü.

       Pelin, Meltem Hanım'ın küçük kardeşi Yaren Hanım'ın kızıydı. Yeni başlamış mutlu bir evliliği vardı.

Murat her seferde yaptığı gibi ellerini koyu kumral saçlarına daldırdı ve zaten karışık olan saçlarını tekrar dağıttı. Sessiz kalmanın uygun olacağını düşünüp çorbasına devam edecekken masanın altından sağ ayak bileğine aldığı darbeyle kalın, biçimli kaşlarını çattı. Vuran kişinin karısı olduğunu anladığında çatılan kaşları gevşemiş bir şekilde yüzünü karısına çevirdi. Karısı Çağla gözleriyle karşılarına oturan anne ve babasını işaret etti uyarır gibi.

       Çağla sarı saçlarını gergince kulağının arkasına yerleştirdi. Bu tür sohbetlerden rahatsız oluyordu. Çocuklarının olmamasını sanki bir hataymışçasına yüzlerine vurmalarına sinir oluyor ve ilginç bir hırs besliyordu içinde. Kendisini eksik biri gibi hissediyordu çünkü.

       Murat'ın babası Haluk Bey tabağının yanındaki üçgen şeklinde katlanmış çiçek desenli peçeteyi alıp ağzını ve bıyıklarını sildi.

"Karışma Hanım. Genç daha onlar..." dedi halden anlar ve babacan bir üslupla.

    Haluk Bey seyrekleşmiş beyaz saçları ve yaşının simgesi haline gelen yüzündeki kırışıklıklarla sevimli biriydi.

Her baba oğlunun arkasını toplardı.

     Keyifli geçen akşam yemeğinin ardından kahve keyfi yapmak için yemek masasının yakınında bulunan oturma grubuna otururlarken Meltem Hanım ve Çağla kahveleri hazırlamak üzere mutfağa geçtiler.

Hanımların gidişinin sonrasında yalnız kalan baba-oğul bir süre ortamdaki huzıe veren sessizliğe şahit oldular.

       Haluk Bey oğluyla baş başa kalmanın rahatlığıyla sıkıntı dolu bir nefes çekti içine.

Gerçekler zor saklandığı kadar zor da ortaya çıkardı.

"Kahvelerimizi içtikten sonra çalışma odamda azıcık konuşalım oğlum. anlatmam gereken mühim bir mevzu var." dedi anlatacaklarının huzursuzluğuyla.

Murat onaylar biçimde başını sallarken evin arka bahçeye açılan kapısında belirdi Çağla elindeki kahvelerin olduğu gümüş tepsiyle.
Çağla dikkatli ve emin adımlarla çimlerin üstünde ilerlerken oturma gruplarına yaklaştı. Haluk Bey den başlayarak sırayla kahveleri dağıttı.

Herkes sakin ve sessiz bir şekilde kahvelerinden ilk yudumlarını alırken Murat'ın telefonunun hafif melodik bir tınıya sahip olan zil sesi ortamdaki sessizliği yok etti.  Murat'ta kot pantolonunun cebinden zorlukla çıkardığı son model telefonunu çıkarıp aramayı cevaplarken yardımcısı Ali'nin söyledikleriyle oturduğu yerden fırlayıp telefonu kapattı.

"Galiba bir ipucu bulduk komiserim.."

Ailesiyle kısa bir vedalaşmadan sonra Çağla'yı acele ile eve bırakıp Emniyet Müdürlüğünün yolunu tuttu.

Gerçek, gecikmeyi sevmez.

L. Annaeus Seneca

Başlangıç Tarihi: 8.10.2016

Yeni bir kitabın ilk bölümü.

Umarım beğenirsiniz...

ATEŞBAZWhere stories live. Discover now