2-peynirli cips

598 76 166
                                    


Kütüphaneden cezam bitmesine rağmen ayrılmamıştım ve birkaç saat boyunca konuşmuştuk sanırım. Hiç bu kadar gülümsediğimi, karşımdaki insanı dikkatle dinlediğimi hatırlamıyordum. Adı Hoseok'du, okula bu sene gelmişti ve dahi falan sayılırdı. Metafizikle ilgileniyordu, dakikalarca teorilerden bahsetmişti. Hiç sıkılmamıştım. Sesi o kadar yumuşaktı ki büyük ihtimalle incilden bir bölümü açıklasa bile onu aynı dikkatle dinlerdim. Yani, hristiyan değilim.

Koyu kahverengi irisleri beni incelerken çok, çok farklı hissetmiştim. Sanki her zerremi görüyor, tanıyor gibiydi. Dünyanın en garip herifiydi. Ve bunu sevmiştim.

Benden kendimden bahsetmemi istediğinde özel çok bir şeyim olmadığını fark etmiştim. Ben de dans ettiğimden bahsettim, bir de ne kadar aptal arkadaşlara sahip olduğumdan.. Yugyeom'la Kook'un birkaç macerasını anlattığımda gülmekten yıkılacaktı az kalsın. Hatta görevliden şiddetli bir 'Şşh' da kazanmıştık.

Ona bahsetmediğim bir başka şeyler de sıkça beraber kafayı bulduğumuz,-ki bunlar alkolle olmuyordu, söylememe gerek var kı?- çoğu zaman illegal işleri yürüttüğümüzdü. Mesela Yugyeom tam bir salak gibi görünürdü ama en iyi mallar onda olurdu. Baekhyun ise karşı taraftakileri kandırmada aşırı iyiydi. Daehyun genelde aklı başında olandı ama iyi silah kullanırdı, biraz korkutucuydu sanırım, sinirlendiğinde? Kook da ufak sahtekarlıklarımıza eşlik ederdi. Çocuk sevimli ve minik bir şey olduğundan genelde insanlar güvenirdi. Arada bize katılan Mark ve Hoseok ise beleşe gelip partilere ortak olmalarına karşın beladan yırtmamıza yardım ederlerdi.

İşte, bunların hiçbirini anlamamıştım.

Fakat okulda zaten kötü bir namımız vardı, duymuş olmalıydı, değil mi?

Şimdi ise evdeydim, üzerimde rahat bir şeyler vardı ve tamamen yayılıyordum. Kucağımdaki çoğu insanın kokusundan nefret ettiğ fakat benim bayıldığım peynirli cips vardı ve Kihyun'la facetime yapıyorduk. Kihyun çocukluk arkadaşımdı ve tamamen gerçek diyebileceğim tek insandı. Bir sene önce başka bir şehire taşındığından sadece uzun tatillerde görüşüyorduk. Onun dışında yardımımıza facetime yetişiyordu işte. Yarım saattir falan Hoseok'u anlatıyordum ve o da acayip  fazla şıpırdattığı noodle'ını yerken büyükçe açtığı gözleriyle beni dinliyordu. Hatta bir ara kameraya suyu fışkırmıştı. İğrençti bu çocuk.

"Senin kimseden bu kadar etkilendiğini görmemiştim. Hem de hiç tensel temas olmamışken."

Ona katıldığımı belli edercesine başımı salladıktan sonra parmaklarımda kalan sosu emerken aklıma gelen gerçekle gözlerimi kırpıştırdım.

"Siktir siktir siktir-"

Kihyun sesimi duyduğunda başını noodle'dan kaldırmış kaşlarını çatarak bana bakıyordu, ne olduğunu anlamaya çalışırcasına.

"Of ya, Mark gelecekti. Bir sorun çıkmış sanırım geçenki partide. Unuttum tamamen. Seni sonra ararım tamam mı?"

O başını sallarken telefonu kapattım ve önce gidip ellerimi yıkadım. Ardından Mark'ın numarasını tuşlamıştım.(y/n; evet got7dan mark:')

Telefonu açtığında direk sövmüştü, nasıl bu kadar uzun süre biriyle konuşabilirdim ki, onu neden aramamıştım, çok sorumsuzdum ve aklım neredeydi benim, aptal mıydım-

Artık durması için birkaç bahane sıralarken derin bir iç çektiğini duydum. Bu herif de fazla agresifti ama. Daha önce hiç gerçekten kahkaha attığını bile görmemiştim ve 2 senedir arkadaştık.

"Seni alacağım 10 dakikaya, kıçını kaldır hazırlan."

Telefon yüzüme kapandığında kaşlarım çatık bir şekilde telefon ekranına bakıyordum. Sinir olmuştum ama yapacak bir şey yoktu. Hem niye bana bir olay anlatacak diye beni dışarı çıkarıyordu yahu? Gelseydi işte yanıma. Üşengeç bir insandım ben.

your throne;; wonkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin