4.Bölüm • Kusurlu Güzellik

Start from the beginning
                                    

"Evet, ancak..."

"Ancak?"

"Bilmiyorum. Ne yapmalıyız?"

"Öldürmeliyiz." Lev omuz silkti.

"Öldürmemeliyiz. Bunu sen de biliyorsun. Onu tanrıçaya götürelim. Yargı için."

"Bilmiyorum. Aklıma gelmediğini söyleyemem." Biraz düşündü ve ardından iç geçirdi. "Bu belki ölüm kararından daha mantıklı olabilir. En azından fosilin yerini öğrenebiliriz. Tanrıça her şeyi bilir, fakat bizden saklar. Bunu sen de biliyorsun. Biz yine de şansımızı denemeliyiz."

Darya olanlardan bihaber onları izliyordu. Bazı kişilerse konuşulanlara kulak dikmiş dinliyordu.

Yelena, Lev'in dediklerine kafasını sallayarak onayladı.

"Götürün şunu!" Kral Lev, muhafızlara, kızı almaları için bağırdı. Önünde yatan, yarı büklüm kıza gözlerini çevirdi. Durumu hiç iyi görünmüyordu. Ona su, yemek vermeliydi. Bunu o da biliyordu. Ancak her hamlesini çok vicdansızca atıyordu.

Kabarık elbisesi içindeki Yelena, sarayın içine doğru ilerledi. Güzel bir şekilde yıkanmaya, vücudunun haşlak suda gevşemesine ihtiyacı vardı. Bu yüzden üst kattaki, görkemli odasına doğru yol almaya başladı.

Merdivenleri yavaş adımlarla çıktı ve odasının kapısına baktı. Kapının yanındaki muhafıza yüzünü çevirdi; kendi kendine hafifçe gülümseyerek kapının tokmağını kibarca döndürdü. Kapı açıldığında her zamanki manzaraya baktı. Kırmızı bir yatak, sitrin ve tanzanit taşlarıyla süslenmiş bir ayna, değerli iplerden dokunmuş birkaç halı, siyah perde, gardırop, duvarda banyoya açılan bir kapı, yatağın yanına konmuş iki tane küçük masa ve üzerinde çiçekler...

Adımlarını odanın içerisine doğru atarak kapıyı kapattı. Ardından aynanın karşısına geçti ve kendine sakince baktı.

Sarı saçlarındaki tokayı tek bir hareket ile çözerek, saç tellerinin narin omuzlarına ve beline dökülmesini sağladı. Dışı bronzdan yapılmış ağır tarağı eline alarak, dalgalı saçlarını yavaşça, incitmeden taradı. Ardından tarağı yerine koydu ve siyah elbisesinin arkasındaki iplikleri çözerek, elbisenin kendini yere bırakmasını sağladı.

Çıplak ayaklarını ahşap zemine vurarak odasındaki banyoya açılan kapıya doğru yürüdü. İçeriye girip kapıyı kapattı. Köleler küvetinin içini sıcak suyla doldurmuşlardı. Küvetin kenarında ise saçlarını yıkamak için su dolduracağı bir tas vardı.

Sağ ayağını, üzerinde dumanlar tüten sıcak suyun içine, küvete soktu. İlk önce sıcak su olduğu için ayakları yanar gibi oldu ama cildi hemen sıcaklığa alıştı. Sol ayağını da soktu. Ardından yavaşça tüm bedenini sıcak suyun içerisine verdi. Su, tenini biraz yakmıştı. Ama bu ona acı değil de, biraz zevk vermişti. Sıcak su sayesinde tüm kasları gevşemişti.

Küvetin içerisine yattı. Sadece burnu, ağzı ve dudağı dışarıda kalıyordu. Saçları suyun altında, tıpkı bir yosun dalgalanıyordu.

Gözlerini kapatıp kendini huzurun içerisine bıraktı. Bir an olsun düşüncelerinden, sorunlarından ve dertlerinden uzak kalmayı denedi. Ama en büyük sorunu Lev'di. Yelena onu seviyordu. Yani en azından kendini buna inandırmaya çalışıyordu.

Yakında o da tahta oturacaktı. Ama sorun, Lev'in Yelena'ya, fırsat bulduğu her zaman küstahça hareketler sergileyip ona tıpkı yokmuş gibi davranmasıydı. Sanki karşısında bir yeşil varmış gibi davranıyordu. Yelena, Lev'in kendisini pek de sevmediğinden emindi. Lev'in merhameti yoktu. Merhameti, kalbinin çok daha derinine gömmüştü.

Yelena ayaklarını sudan çıkarttı ve küvetin kenarına uzattı. Ayak parmakları, suyun altında çok kalmaktan dolayı hafifçe büzüşmüştü. Küvetin kenarında duran ayaklarını çekti ve usulca ayağa kalktı. Islak sarı saçlarından damlayan sular, çıplak teninde bir yol çiziyormuş gibi ilerliyordu. Sıcak sudan hemen çıktığı için biraz üşümüştü.

Kapının askılığında asılı duran ipek havluyu ellerinin arasına aldı. Ardından vücudunu havlu ile sarıp sarmaladı. Yumuşaklığını hissedince gülümsedi. Uzun sarı saçlarından akan sular artık derisine değil, havluya temas ediyordu. Havlu, suyu hemen emiyordu.

Kapıyı açtı ve odasına geri dönerek banyo kapısını kapattı. Aynanın karşısına geçti, kendine baktı. Bakır tarağı eline aldı ve yumuşak saçlarını taramaya başladı. Masmavi gözlerinden derinlik okunuyordu, tıpkı denizler gibi.

Saçlarını taramayı nihayet bitirdiğinde, vücuduna sarılı olan havluyu tek bir parmak hareketi ile açtı. Islak havlu, yavaşça yere düştü. Gardırobunu açtı ve elbise seçmeye başladı. Gümüş renkli, bakır renginde ip ile işlemeli elbiseyi üzerine geçirdi ve korsajını sıktı.

Aynada kendisine baktı. Gayet güzel görünüyordu. Bunu o da biliyordu.

O her zaman güzeldi.

Ancak...

Ancak güzellik, Lev için pek önemli bir şey değildi.

YÜKSELİŞWhere stories live. Discover now