6.Arayıp Da Bulamadığım Kanka

142 19 5
                                    

İşte bu soruya verecek cevabım yoktu. Şu saniye vereceğim cevap ne olursa olsun Berk tarafından öldürülecektim. 
"Kimse." dedim.
"Öyle olmaz. Birini seçmek zorundasın." dedi Melisa. Gerçekten bu kızdan nefret etmeye başlamıştım. Ahmet'in de dediği gibi 'KÜÇÜK YELLOZ'. O sırada aklıma zekice bir fikir geldi. Can'a dönüp,
"Bu odadan herhangi biri değil mi?" diye sordum.
"Evet." dedi. Ayağa kalkıp yatağımın üzerindeki Ponçik Su'yu elime aldım ve,
"İşte bu arkadaşı." dedim Ponçik Su'yu sallayarak. Berk tarafından öldürülmekten son anda kurtulmanın verdiği mutlulukla yerime oturdum. 
" O canlı bile değil." dedi Selin.
"Evet o bir Panda. Ama bir dakika pandalar canlı değil mi?" diye sordu Yaren. Selin, Yaren'in sorusuna gözlerini devirip,
"Ben kabul etmiyorum. Siz?" dedi. Berk verdiğim cevaptan gayet mutlu gibiydi.
"Ben kabul ediyorum.Yaren'in de dediği gibi Ponçik Su da bir canlı." dedi. Herkes itiraz etse de yapacakları bir şeyin olmadığını anladıkları zaman vazgeçtiler. Melisa'ya dönüp,
"Doğruluk mu, Cesaretlik mi?" diye sordum.
"Doğruluk." dedi.
"Peki, o zaman söyle bize Can'ı kaç kere ve kimlerle aldattın?" Melisa, bir Can'a bir de bize baktı.
"Hiç."
"Doğruları söyle." diye çıkıştı Selin.
"Tamam. 8." dedi. Melisa sayıyı söylediği saniye toplumdan bir 'yuh' sesi yükseldi.
"Lan benim hayatımda o kadar erkek arkadaşım olmadı be." dedim istem dışı bir şekilde. Melisa umursamaz bir şekilde devam etti.
"Bizim sınıftaki iki çocuk, bardaki barmen, Alp var, Enes var, hocanın asistanı, alt komşu ve evin karşısındaki bistroda çalışan garson." dedi. Melisa isimleri sayarken Can'ın kaşları iyice çatılmıştı. 
"Lan o bistroda ki çirkin garsonla bile mi?" dedi Can sinirle. Ayağa kalkıp Melisa'nın kolundan tutarak zorla ayağa kaldırdı. 
"Ya bu kız gider ya da ben." dedi Can. Selin de ayağa kalkıp,
"Boş ver Can. Ne yapacaksın bu gitse de ne değişecek?" dedi.
"Sen bu haltları yerken ben ne yaptım biliyor musun? Evde oturup sana güvendim." dedi Can sinirle.
Melisa umursamaz bir şekilde yerine oturdu. Ve tüm gece bu şekilde geçti. Can ve Melisa atıştı, Yaren tuhaf sorular sordu, şaşırtıcı bir şekilde Berk ve Ahmet gerçekten iyi iki arkadaş oldular ve Selin de gece boyunca olası sorunları engellemeye çalıştı. Benim aklımda ise tek bir soru vardı. Melisa bu kadar sevilmemesine rağmen Selin neden gitmesine izin vermemişti? Bu soruyu Selin'e sormayı aklıma not edip uyuma düzenini ayarlamaya çalışan Selin'in yanına gittim. 
Selin diğerlerine bir şeyler söyleyip bana döndü ve kolumdan tutup çekiştirerek kapıya doğru götürdü.
"Hey nereye?" diye sordum Selin'den kolumu kurtarmaya çalışırken.
"Müdireyi çağırmaya gidiyoruz. Partiye katılsın diye." dedi. Şaşkın şaşkın Selin'e bakarken yanağımı sıkıp,
"Yaren kadar olmasa da sende de az bir salaklık var." dedi ve Berk'e dönüp bebeksi bir sesle,
"Beeerrrkk, dolap çok ağır itemiyorum. Yardım eder misin?" dedi. Berk gözlerinden kalp çıkan emojiye dönüşüp yanımıza geldi ve tek hamlede dolabı itti. Selin Berk'e teşekkür ederken, Berk'in duyabileceği bir ses tonuyla,
"Ne o öyle aşk tanrısı Zeus'u mu yuttun? Bu ne böyle azcık daha zorlasa gök kuşağı kusacaksın." dedim gülerek. Ne ima ettiğimi anladığında,
"Yok öyle bir şey." dedi ve Ahmet'in yanına döndü. Ben de Selin'e yetişip nereye gittiğimizi sordum. Selin cevap vermeden hızlıca merdiveni indi. Onu takip edip aşağıya indim. Giriş katta koridorun sonundaki bir odaya geldiğimizde kapının önünde durup cebindeki anahtarları çıkardı. Anahtarlara tek tek bakıp bir anahtarla kapıyı açtı. Uzun süredir kapı kapalı olduğundan açtığımız anda uçan bir toz kütlesi bizi karşıladı. 
Selin ışığı yakıp üst üste duran vakumlu torbalardan birini almak için uzandı. Birlikte zorla kaldırdığımız torbayı alarak dışarı çıktık.
"İçinde üç tane yorgan var o yüzden bu kadar ağır." dedi Selin. Ardından tekrar kapıyı kapatıp kilitledi. Birlikte zorla asansöre taşıdığımız vakumlu torbayı asansörün içine atıp tuşa bastık. 
"Selin." dedim.
"Efendim?"
"Melisa'yı bu kadar sevmemenize rağmen neden haala yanınızda?" Selin bana dönüp gözlerimin içine baktı ve,
"Lan kızım babası zengin. Barlar zinciri var adamın." dedi.
"Her şeyi bunun babası sayesinde ücretsiz yapıyoruz. Paralı olan şeylerin de parasını bunun babası veriyor."
"Oha be resmen arayıp da bulamadığım kanka." dedim. Birlikte gülerek torbayı asansörden çıkardık.
Sürükleyerek odaya kadar getirdiğimiz torbayı duvara yaslayarak kapıyı açtık. 
"Yardım edin de içeri alalım şunu." dedi Selin içeridekilere bakarak. Selin'in sözü üzerine ayağa kalkan Berk ve Ahmet, bizim ölüm kalım mücadelesi vererek taşıdığımız yorganları kolayca içeri taşıdılar.
Yaren torbayı görünce ayağa kalkıp torbanın yanına gitti ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bir kaç saniye sonra Selin'e dönüp,
"Kuzen, bunu ne yapacağız?" diye sordu.
"Üzerine yatıp uyuyacağız." dedi Selin ve duvara yaslanıp Yaren'i izlemeye başladı. Yaren önce dik duran torbayı yere yatırdı ardından da üzerine uzandı. Bir kaç kez sağa sola döndükten sonra Selin'e,
"Bu hiç rahat değil ben bunda yatmam." dedi. Selin gülerek Yaren'in yanına gitti ve vakumlu torbayı açtı. İçine hava dolan torba yavaş yavaş şişerek olması gereken hali aldı. Yaren şaşkınlıkla torbaya bakıp tekrar üzerine uzandı ve,
"Böyle daha iyi oldu." dedi. Yorganları çıkarıp yere serdikten sonra Selin herkesin yatacağı yerleri ayarlamaya başladı. 
"Can, Ahmet ve Berk yerde yatacak. Yaren ve ben, benim yatağımda yatacağız. Melisa ve Duru da Duru'nun yatağında yatacaklar." dedi. Melisa'yla bu duruma ne kadar itiraz etsek de Selin kabul etmedi ve tüm geceyi Melisa'yı üzerimden atmaya çalışarak geçirdim.
Sabah uyandığımızda ise Melisa'yı yataktan atma işinde gayet başarılı olduğumu fark ettim. Yerde yüz üstü uyuyan Melisa'ya gülerken odada bir eksiklik vardı. Ben yatağımı düzeltirken odaya giren Selin, yerde yatan Melisa'yı görünce gülmeye başladı ve kulağıma eğilip intikam almanın en güzel yolunu anlattı. Önce yerdeki halıyı katlayıp Melisa'yı sürükleyerek tahta zeminin üzerine getirdik. Ardından Selin küçük bir kovaya soğuk su doldurup yanıma geldi.
"Hazır mısın?" 
"Hazırım." Selin üçten geriye sayıp kovayı Melisa'nın başından aşağıya döktü. Melisa'nın çığlıklar atarak uyanması bizi kahkahalar atarak güldürse de Melisa durumdan pek memnun olmuş gibi görünmüyordu. Ayağa kalkıp banyoya koştu. 
Bizim seslerimize uyanan diğerlerine olanı anlattığımızda Ahmet ve Can gülmeye başladı ama Berk pek mutlu görünmüyordu.
"Derse yetişmemiz gerek. Hadi Duru." dedi Berk. Berk dolabımı açmış, erkek reyonundan aldığım tişörtlere bakıyordu. Banyodan çıkan Melisa da sinirle bize bakıp,
"Bunu ödeyeceksiniz. Size ne yapacağımı biliyorum." dedi. Selin de ben de bunu pek umursamamıştık. Hazırlanmak için dolabımın karşısına geçtiğimde Can bana sarılıp,
"Günaydın prenses." dedi. üstünde tişört olmadığı için teni kollarıma değiyordu. Can'dan uzaklaşıp,
"Aklına bir şey takılmasın diye söylüyorum, aramızda hiç bir şey yok." dedim. Can aldığı tepkiden pek memnun olmamış gibi,
"Ama olacak." dedi ve Ahmet'in yanına gitti. Dolabımdan rastgele bir tişört ve pantolon alıp banyo sırasında beklemeye koyuldum.
Berk banyodan çıkınca dişlerimi fırçalayıp üzerimi değiştirdim. Saçlarım kabarmış ve kafamın sekiz kat büyüklüğünde bir ahtapota dönüşmüştü. Saçıma sıktığım spreylerden dolayı saçlarımı taramam kolaylaşmıştı ama yine de kabarıktı. Saçlarımı ikiye ayırıp minik iki topuz yaptıktan sonra banyodan çıktım.
Berk camdan çıkarken ben de son bir kez Ponçik Su'ya sarılıp dolabıma koydum. Dolabımı kilitledikten sonra herkesle vedalaşıp hızlıca dışarı çıktım. Beni bekleyen Berk'in yanına gidip omzuna vurdum ve,
"Eee dostum nereye gidiyoruz?" dedim. 
"Sen böyle devam ederse cehenneme gideceksin." dedi Berk umursamaz bir tavırla durağa doğru yürürken.
"Ne oldu yine ne yaptım?" dedim bıkkınlıkla. Berk annemin yokluğunu hiç aratmıyordu. Sahi buraya geldiğimden beri de kimse beni aramamıştı. Belkide gerçekten gitmem onlar için iyi olmuştu. Depresyona girip sabahlara kadar nutella yiyerek ağlama işini sonraya bırakmalıydım. Gerçi nutella da yemeyecektim. Çünkü bir öğrencinin bütçesine göre oldukça pahalı.
Durağa geldiğimizde Berk bana dönüp, 
"Sabah Melisa'ya yaptığınız da neydi öyle?" dedi sinirle.
"Sadece şakaydı." dedim en masum hakimle.
"Böyle devam edersen odanın değişmesi gerektiğini annenlere söyleyeceğim." Berk 'Daha fazla konuşma' anlamına gelmesi için kulaklığını takıp bana arkasını döndü. Ben de yapacak bir şey bulamayıp telefonla uğraşmaya başladım. Otobüsün gelmesine daha on dakika vardı. Küçük ablam olan Damla'yı arayıp açmasını bekledim. Saatin daha sekiz olduğunu hesaba katarsak kesinlikle uyuyordu. Ama adım gibi emin olduğum bir şey varsa o da Nehir ablamın uyanık olduğu ve sevgilisiyle sahil kenarında dolaştığıydı. Sebebi de çok açık bir şekilde ortadaydı. Babam uyandığında ablam evde olmazsa ve en geç on dakika içinde eve gelmezse kıyamet kopardı. Bu yüzden de ablam ve eniştem buluşacaklarında sabah yedi de buluşurlardı. Nehir ablamı aradım. İkinci çalışta telefonu açıp,
-Ne var Duru? şurada romantizm yaşıyoruz Duru. İki dakika içine etmezsen olmaz değil mi Duru? 
dedi. Ablamın eniştemle birlikte olduğundan artık emindim.
+ Ben de seni çok özledim abla. Ankara da güzel bayağı.
-Bunlardan bana ne Duru?
+Tamam ağlama ağlama. Üzülmene gerek yoktu bu kadar.
-Duru saçmalamaya devam edeceksen kapatıyorum telefonu.
+Öff tamam be tamam. Eniştem ne yapıyor?
-İyi işte o da ne yapsın bana romantik kahvaltı ayarlamış. Kahvaltı yapıyoruz.
+Iyyy birazdan kusacağım. Neyse enişteme sorsana bir, unicornlar ne yapıyormuş?
Ablam dediğimi duyup bir kaç saniye algılamak için uğraştıktan sonra telefonu yüzüme kapattı.
Gelen otobüse binip ben de kulaklığımı taktım. Okula gelmiştik. Şu an yapmak istediğim tek şey kendimi yere atıp, markette istediği cipsi annesine aldıramamış çocuk gibi ağlamaktı. Ama en son daha dün okulun sayfasındaydım hem de bir prenses olarak. O yüzden kendimi rezil etmeye hiç istekli değildim.
Dersler, havada uçan kelimeler, "Dinlemeyecekseniz çıkın dışarı." diye bağıran tuhaf hocalar, kafeteryada içilen çaylar ve yeni arkadaşlarla tanışmalar bittikten sonra artık yurda gitmeye hazırdım. Berk telefona bakıp,
"Otobüsün gelmesine daha bir saat var. Öbür durağa yürüyelim. Hava da güzel." dedi.Tamam anlamında başımı sallayıp Berk'in yanından yürümeye başladım. Derin bir nefes alan Berk konuşmaya başladı.
"Bak Duru, Selin gerçekten çok güzel bir kız hatta baya güzel ama içi kötü onun. Ben seni tanıyorum. Sen normalde Melisa'ya öyle bir şeyi hayatta yapmazsın. Böyle devam edemez. Eğer Selin'le arkadaş olacaksan onun seni örnek almasını sağla. Sen onu örnek alma." dedi.
"Tamam annecim." dedim gülerek. 
Yurda geldiğimizde Berk'le vedalaştım ve içeri girdim. Önce odama çıkmayı düşündüm ama yemek saatinin bitmesine az kalmıştı ve karnımdan çıkan sesler pek iç açıcı değildi.
Yemekhaneye girip sıraya geçtim. Sıramın gelmesini beklerken bir yandan da yemek hanedekileri inceliyordum. Pek çoğu pijamalıydı. Birbirleriyle konuşup gülüşüyorlardı. Arka taraftaki masalara bakarken gözüme Selin çarptı. Pek çok kişinin aksine hazırlanmış ve makyaj yapmıştı. Yemeğini bitirip yanındaki sandalyeden çantasını aldı ve tepsisini koyduktan sonra hızlı adımlarla yemekhaneden çıktı.
Yemeğimi alıp Selin'in kalktığı masaya oturdum. Yemeği tek başına yemek oldukça sıkıcıydı. Ben de çantamdan çıkardığım bu günkü ders notlarını açıp çalışmaya ve bir yandan da yemek yemeye başladım. Yarım saatin sonunda masadan kalkıp tepsimi bıraktım. Masaya dönüp çantamı alacakken cebimde titreyen telefonu hissettim. Arayan, sınıfın en önlerinde oturan gözlüklü kızdı. Telefonu açtım.
-Alo?
+Merhaba Duru. Ben bu gün son derse girememiştim de eğer kabul edersen notlarını alabilir miyim?
-Tabii ama önce bilgisayara geçirmem gerek.
+Yok ben sadece resimlerini çekeceğim.
-Tamam o zaman. Ben yurttayım.
+Ben de yurdum oradaki duraktayım.
-İyi o zaman ben dışarı çıkıyorum. Görüşürüz birazdan.
+Tamam. Bay bay.
Sınıfın çalışkanına yardım etmek her zaman en mantıklı şeydir. Çünkü onlar ders ayırt etmeden tüm sıkıcı derslere bile girerler. Bu da sizde olmayan notları onlardan almanızı sağlar.
Masanın üzerindeki eşyalarımı toplayıp adını bile bilmediğim kıza notlarımı vermek için dışarı çıktım. Bir kaç dakika sonra yanıma geldi. Notlarımın resimlerini çekip bolca teşekkür ettikten sonra yanımdan ayrıldı. Ben de bu gün gerçekten çok yorgundum. Asansöre binip odama çıktıktan sonra çantamdan anahtarlarımı çıkardım. Kapıyı açıp içeri baktım. Dün gece yere serdiğimiz yorganlar düzgünce katlanmış ve yatakların yanına konulmuştu. 
Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı açtım. Şimdi yapmam gereken tek şey notlarımı bilgisayara geçirmek ve uyumaktı. Kapının yanına, yere bıraktığım çantamı alıp yatağıma koydum. O sırada pikemin içinde yastık dışında bir şeyin daha olduğunu fark ettim. Pikeyi biraz açtığımda Ponçik Su'yun kafasını gördüm. Sabah giderken onu dolabıma koyduğumdan emindim. 
Ponçik Su'yu yataktan çıkarmak için çektiğimde ise elimde olan tek şey Ponçik Su'yun kafasıydı! 
Hızla pikenin tamamını açtığımda Ponçik Su'yun bedenini gördüm. Biri Ponçik Su'yun kafasını koparmıştı! Ponçik Su'yun başının koparıldığı yerde ise bir kağıt vardı.
"Sana küçük bir şaka yaptım..."  
~°~
Selam herkese!❤
Bu bölümü dün yayınlayacaktım ama maalesef unuttum. Kendimi durmadan fake atan Koray Abi gibi hissediyorum.👓
Neyse yarın okullar açılıyor. Depresyona girip nutella mı yesek?🍫
Bayramınızı da kutlayamadım. Herkesin bayramı mübarek olsun. 🍬🍭🍬🍭

Çok öpüyorum pandalarım hepinizi bu arada 1K olduk. 🐼💃

Ve unutmadan söylemek lazım. 9. sınıfa başlayacak okur pandalarım okula kesinlikle formanın tamamını giyerek gitmeyin. İlk günden çok makyaj da yapmayın bence neyse bu yılın hemen ve çok eğlenceli bitmesi dileğiyle.👕👔🎽
(Ponçik arkadaşlarınıza da kitabı önermeyi unutmayın.)😘

İçimdeki PandaWhere stories live. Discover now