6. Bölüm

1.4K 139 23
                                    

6. Bölüm
••

Hiçbir yaşamsal fonksiyon göstermiyormuşum gibi öylece duruyordum. Neredeyse nefes bile almıyordum, ki alsam bile neye yarayacağını bilmiyordum. Onu karşımda görmem ve gerçek olduğunu kavramam sonrasında, yapacağım hiçbir şey kendime getiremezdi beni.

Gidişiyle yaşayan ölü olan ben, dönüşüyle ölmüştüm! Evet. Kelimenin tam manasıyla ölmekti bu. Geriye hiçbir umut bırakmazcasına ölmek. Oracıkta. O anda son nefesini vermek.

Evet. İşte şimdi, kalbimin ve dürtülerimin el verdiğince ona bakmamaya çalışırken, her bir hücremin teker teker öldüğünü hissediyordum. Öncesinde küçük kırıntılar halinde kalan yaşama sevincim, şimdi tamamen gitmişti. İçi ölmek dedikleri bu olsa gerekti.

Almaya çalıştığım nefesler bir bir boğazıma dizilirken, sesini işiten kulaklarım hâlâ uğulduyordu.

Neden buradaydı, anlam veremiyordum. Arkasına bakmadan giden bir insan, seneler sonra ne diye dönerdi? Üstelik böylesine mide bulandırıcı şekilde?

Nasıl yapardı? Şirketimizin hisselerine ortak olarak dönmek neyin nesiydi? Anlamı neydi bu şekil bir dönüşün? Giden o iken, dönüşünde intikam alabileceği bir şey olduğunu mu sanıyordu? Alınacak bir intikam varsa ortada, bunu alan ben olmalıydım. Asla o değil.

Bu düşüncelerle midemin bir kez daha burkulduğunu hissederken, ellerimle karnımı sarmaladım. Başımı önüme eğdiğimde, ablamın fısıltısını duymam gecikmedi.

"Canım, iyi misin?"

İyiyim deyip yalan söylesem bir dertti, söylemesem ayrı dert... Suskun kalıp başımı salladım yalnızca.

Derken onun sesi duyuldu tekrar. Böylelikle başım refleks olarak önümden kalktı ve iradesiz gözlerim gözlerine sabitlendi. Sarsılması mümkün görünmeyen ciddiyeti eşliğinde, amaçlarından bahsediyordu. Bizim şirketimizde, daha ilk günde, kendi amaçlarından...

Artık toy değil, aksine olgun ve donanımlı olduğunu gösterir gibi ustalıkla konuşmasını yaparken onun gözleri bende değildi ama benimkiler bir aptal gibi onda takılıkalmıştı. Yıllardır yokluğuyla eksik kalmışlar gibi hasretle ve dünden bir hevesle.

Derin bir iç geçirdim. Neden böyle yapıyor, kendime engel olmayı beceremiyordum ki? Bundan günler öncesinde ben değil miydim, onu unutmak için kendime sözler veren? Hatta yeminler eden?

Ben değil miydim ki, kilometrelerce uzaktan bile, bana artık daha fazla zarar vermesini istemeyen? Bundan sakınabildiğim kadar sakınacak olan?

Şimdi neydi o zaman, gözlerimin, kulaklarının ve kalbimin, bana ve aldığım karara ettiği bu ihanet?..

Bu sayede bir kez daha anlamıştım ki, Alper'in, üzerimdeki etkisi akıl alır gibi değildi. Sınırlarını hep zorluyordu ve zorlamaya devam edecek gibi görünüyordu. Hislerime kilit vursam, gözlerim durmak bilmiyordu. Göz kapaklarımı bir kepenk misali indirsem, sesini işiten kulaklarım acı çeker gibi uğulduyordu. Kulaklarımı tıkasam ellerimle, kalbimin sızısına çare yoktu. Uzun lafın kısası, bu işin herhangi bir çıkış yolu yoktu. Ben, onda tutuklu kalmıştım. Tüm benliğimle ve geri dönülemez bir biçimde.

Bu fikrin bende oluşturduğu sinirle ve hâlâ sesini duyuyor olmamın verdiği yıkımla, ansızın ayağa fırladım. Başım anlık bir dönüş yaşarken, elimle alnımı ovaladım. Sonrasında adımlarımı duraksamaksızın attım.

"Kızım?"

"Gökçe?"

Herkes bir ağızdan endişeyle bana seslenirken, gözlerimi yumdum. Aileme omzumun üzerinden dönüp baktığımda, Alper'in gözlerini de üzerimde hissediyordum. Merakla ve hatta endişeyle baktığını da. Olabilir miydi?

AŞKIN MATEMATİĞİ (Askıda)Место, где живут истории. Откройте их для себя