2. Bölüm

2.8K 187 90
                                    

Multimedia'da Gökçe. ❤

2. Bölüm
••

Susun, yalvarırım susun ki huzura ereyim artık.

Bu, susmak nedir bilmez düşüncelerime yaptığım çağrılardan, yakarışlardan yalnızca bir tanesiydi. Her gün o kadar çok tekrarıma rağmen bana mısın demiyorlardı.

Sürekli bir Alper'dir gidiyordu... Ne kadar da Alpercilerdi. Ah hele kalbim... O düzenbaz yok muydu, her an hiç usanmaksızın adıyla çarpıyordu. Terk edilmişliğin verdiği acı ise sancı olarak vuruyordu. Üzerinden dört tane üç yüz altmış beş gece ve gündüz geçse de, merhem olmamıştı yarama. Yani zamanın, her şeyin ilacı olduğu, yalandan başka bir şey değildi.

"Kızım!"

Babamın seslenmesinin yanı sıra kolumu dürtmesiyle ancak kendime gelebildim. "Efendim baba?"

"İyi misin kızım?"

"İyiyim, iyiyim," dedim aceleyle. Benim yüzümden üzülsünler istemiyordum. Ailece yeterince zor günler geçiriyorduk ve bugünlerin suçunu da yeterince omuzlarımda taşıyorken, bir de bir türlü kabuk bağlayamayan aşk acımla üzmemeliydim onları. "Öyle dalmışım işte, uyku bastırdı."

Büyük ablam söze karıştı. "Odana çık istersen kuzum?"

Ona döndüm. Gözlerindeki endişeyi buradan görebiliyordum. Mayıs'ın 11'i oluşu, üzerime daha çok titremesi için yeterli bir sebep olacaktı ki, her yıl aynı tarifeyi uyguluyordu. En iyi o biliyordu içimdeki yangını. Ve en iyi o deva olabiliyordu bana. Belki zaman değil ama Derya Günday ilaçtı.

"Çıksam iyi olacak." diye onayladım, önüme altın tepside sunulan bu fırsatı. "Hepinize iyi geceler."

Herkes beni onaylarken yerimden kalkıp, salonu yavaş adımlarla terk ettim. Merdivenlere ulaşmıştım ki, Oğuz'u görmemle duraksadım. Kapının önündeydi. Gülümsemeye çalıştım elimden geldiğince. "Hoş geldin Oğuz."

Onun da gülümsemeye çalıştığını hissettim. Zira pek sahici durmuyordu. "Hoş buldum Gökçe. Nasılsın?"

"İyiyim. Ama biraz yorgunum. Sen nasılsın?"

"İyi diyelim iyi olsun. İrem içeride, değil mi?"

İrem, iki ablamdan küçük olanıydı. Aramızda yalnızca bir yaş vardı. En çılgın, en matrak ve en tatlı olanımızdı. Oğuz'la imrenilesi bir ilişkileri vardı ve düğünleri artık oldukça yakındı.

"İçeride," dediğimde gülümsedi. "Öyleyse ben içeri giriyorum. Ama sanırım sen gelmiyorsun?"

Başımı salladım. "Biraz yorgunum, uyuyacağım."

"Tamamdır. İyi uykular, baldız."

Yanımdan geçip giderken karşılık vermek için aralanan dudaklarım, aralandıklarıyla kaldı. Bir zamanlar yenge dediği günler de olmuş ama o günler geride kalmıştı. Buna artık alışsam iyi olacaktı. Ama olmuyordu. Beceremiyor, belki de yediremiyordum.

Ruhsuz adımlarım beni odama sürüklediğinde kapımı kilitledim. Adeta perteleşen bedenimi yatağa bıraktığımda gözlerimi yumup derin bir nefesi dışarı üfledim. Ne zaman geçecekti?

Ne zaman kalbimden tamamen geçip gideceksin Alper? Ne zaman kül olup tarihe karışacaksın? Ne zaman kendini bana tamamen unutturacaksın? Ya da hiç değilse şunu söyle. Daha ne kadar içimde sönmeyen bu yangında yanmaya devam edeceksin?

Hiçbir zaman mı Alper? Söylesene, hiçbir zaman gelmeyecek misin insafa? Hem gitmeyi hem kalmayı mı seçtin yoksa? Nasıl bir açgözlülük bu sendeki? Gittin işte, Alper. Gittin sen. Kalmayı beceremedin, bari gitmenin hakkını ver. Ver ki, bendeki bu acı da dinsin artık. Çık Alper, çık artık bu yürekten. Çık ki, nefes alabileyim. Çık ki, yaşadığımı hissedeyim. Çık ki, artık özgür olayım.

AŞKIN MATEMATİĞİ (Askıda)Where stories live. Discover now