Küçük bedenime sıkıştırmaya çalıştığım acı çeken ruhum,her geçen gün biraz daha özümü kaybetmeme neden olmuştu.

Yirmi yaşındaydım.

Buğulu ayna karşısında donuk bakışlarımı gezindirdiğim yirmi bir yaşındaydım.Beyaz mermerin kenarından süzülen kan damlaları,ellerimden kurtulmanın verdiği özgürlükle parıldamaya başlamışlardı.

Maruz kaldığım şiddetin hakimiyetine dayanamayıp sonumu bileklerimde bulduğum yirmi yaşındaydım.

Karnımda yer bulan tekmeler nedeniyle,ıssız sokak kaldırımını anne koynu olarak bellediğimde yirmi bir,yaktığım her sigarada biraz daha yandığımda yirmi iki yaşındaydım.

Yirmi üç yaşındaydım.

Yağmuru hissetmeye başladığımda,yirmi üç yaşındaydım.Göğüs kafesimin zindanlarında,kurak topraklarına söz geçiremeyen kalbime yağan yağmura boyun eğmeye başlamıştım.

Park Ji Min adındaki bu yağmura sırılsıklam olduğum,yirmi üçüncü yaşımdaydım.

Saçlarında huzuru kokladığım,her an yağmaya hazır olan gözlerindeki bulutlarda kaybolduğum,dolgun pembe dudaklarında cehennemin kucağına sığındığım,kollarımla sardığım bedeninde kendimi keşfettiğim Park Ji Min'e sırılsıklamdım.

Jeon Jung Kook'un sırtında,yarı baygın bir halde gözyaşlarımı akıtırken zihnim yeniden beni avlamaya başlamıştı.

Aptaldım.

İçimdeki çocuğun bile ölmesine sebebiyet verirken,babamı koruyabileceğimi düşünecek kadar aptaldım.Koyu gözlerinin aynasından her baktığımda,ölen Yun Hwa'yı yeniden bulduğum birini kendi ellerimle ölüme teslim eden bir aptaldım.

"B-baba."

Titrek sesim ruhumda yeni bir darbeye sebep olduğunda derin bir nefes alıp gözlerimi yorgunca Ji Min ile buluşturdum.Kolundan damlayan kan damlaları,beyaz zeminde nakşolurken ilk kez bu kadar çaresiz olduğumu hisssediyordum.

"Ji Min,o ağacı bulduk sanırım."

Yeon Ai'nin boğuk sesini duyduğumda bakışlarını Ji Min'in üzerinde dolandırıp sertçe yutkundu,ellerini diz kapaklarının üzerine yerleştirdi.

Şuan sıkışıp duran kalbimin atma sebebi olan,bana birkaç gün içinde mahrum kaldığım aile sevgisini özüme kadar tattırmış babamın verdiği haritayı tutarken bir yandan da göz bebeklerinde kayıp giden his yıldızlarını yakalamaya çalışıyordu.

Dudaklarımdan dökülen yakarışları yutkunmaya çalışarak Ji Min'i incelediğimde kan lekelerinin istilasına uğramış nemli bluzunun uçlarını dirseğine kadar çekip büyük çınar ağacına bir bakış fırlattı.Çok geçmeden istediği şey kendini belli ettiğinde rahat bir nefes almasına engel olamamıştı.

Kurtulmuş olabilirdik.

En azından şimdilik.

"Hyung,meşaleler yine görünmeye başladı."

Jung Kook kesik çıkan nefesini kontrol altına almaya çalışırken,bir yandan da bacaklarımın kenarından kollarını sallandırıyordu.

Yaklaşık bir saattir elektrik tellerinin verdiği avantajla izimizi kaybettirmiş halde,bir cehennem çukurunu andıran ormanda çırpınan adımlarımız yankılanıyordu.

Kar damlaları etkisini arttırıp,ruhumuza çarpan ağaç dallarını örterken arkamızdan gelen sesler de kendini aktifleştirmeye başlamıştı.

Yorgun bakışlarımı tekrar Ji Min'e çevirdiğimde,kar birikintisini ayaklarıyla eşeleyip duruyordu.Elektrik tellerinden kurtulduğumuzdan-dört kişi olarak- beri aramızda hiçbir etkileşim olmamıştı.

killer melody » ji min ✅Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα