Bölüm 1

176 16 9
                                    


Esrarengiz,sınıfının ineği,gecenin gölgesi Pars Güven multide


  Yağmurun pencereye inatla çarpışı, gecenin zifiri karanlığında ve sessizliğinde bir masalın son sahnesinde ,kulede kurtarılmayı bekleyen prensesin inatla şövalyesini bekleyişi gibiydi.Bir o kadar inatçı ve bir o kadar da yumuşaktı.Odamın penceresinde yağan yağmur hakkında içimde edebiyat parçalarken ,annemin verdiği ceza süresinin bitmesini bekliyordum.

 Hadi ama herkes on sekiz yaşına geldiğinde yapmak istediği bir çok liste hazırlamıştır. Benim listemin ilk başında saçlarımı kızıla vurmak vardı.Cesaret edip saçımı kızla boyamıştım,fakat eve  geldiğimde annemin çeşitli işkencelerine maruz kalacağımı pek tahmin etmemiştim. 

Tamam!Harika olmuş Dilay, bir saç rengi bir insana bu kadar yakışır gibi iltifatlar duymayı beklemiyordum,ama telefonuma el koyup tüm teknolojiden mahrum edip beş saat oda cezasını da pek düşünemedim doğrusu.

Babam ,her ne kadar annem kadar ceza konusunda bu kadar gaddar olmasa da onun da kendi yöntemleriyle işkence şekli vardı. Mesala okul harçlığımı yarıya indirmek gibi.

  Saat on olmuştu.Teknolojiden uzak olmam sayesinde odamı daha iyi inceleme fırsatı buldum.Çalışma masamda ki kitapların arasında kurutulmuş bir gül bulmuştum.Sorun bu gülün burada ne işi olduğu değil kimin vermiş olduğuydu.Ben bu konu hakkında düşünmeye başlamışken, gardiyan yani sevgili annemin kapının kilidi açmasıyla etrafım birden aydınlandı.

   Şu filmlerde ki kavuşma sahnelerinde olur ya canım. Anladınız işte...

'' Ah Dilay ah, ee bende Serpilsem senin o kırmızı kafanı eski rengine döndürmeyi bilirim.''

Tripli davranmam gerekiyordu, ama bu lafından sonra bir müddet afalladım.

''Hayır anne ya saçıma ikinci kez boya sürersem yanar.Bak bu kırmızı değil ki hem kahverengi ve kızılın karışımı ne olur anne.Söz kendi saç rengim dışında bir daha asla başka renge boyamıcam.'' dedim çizmeli kedi bakışıyla.

  Kural bir; eğer on sekiz yaşına geldğinizde listenizin başında saç boyamanız varsa lütfen benim gibi marjinal olmaya çalışmayın.Tabi başınızda benim gibi gardiyan bir anneniz varsa.Tek çocuk olmanın faydasını bazen sevsem de yalnız olmanın verdiği hatta doğrusunu söylemek gerekirse yaptığın suçu onun üstüne atacağınız birinin olmaması kötü oluyor.

 Telefonuma kavuştuğumda evladını kartalın elinden kurtarmış Fatma Girik'in duyduğu bir mutluluk içerisindeyim.Yirmi beş cevapsız arama, neyse ki başıma bir şey geldiğinde telaşa düşüp arayacak bir can dostum var.Sıla Doğan.Lise birden beri hem sıra arkadaşım,komşum ve hiç olmayan kız kardeşim.İlk aramada ahret sorularına başlamıştı.Ben o na 5N1K diyordum.Soru sormaktan ibaret olan,başımın etini yiyen canım arkadaşımın nedense bir tek nasılsın demek aklına gelmiyordu.

'' Sağol Sılacım bende iyiyim sen nasılsın?'' dedim kinayeli bir şekilde.

    Telefonun diğer ucundan bıkkın bir ses geldi.

''Ya hangi cehennemdesin Dilay?Neden sana ilk aramamda ulaşamıyorum?''dedi sinirli ve meraklı bir şekilde.

''Bende benim saçımı boyattıktan sonra neden cevap vermediğimi anlayabilecek zekada olduğunu zannediyordum Sılacım''dedim.Kendimi yatağa atarak.

''Hadi ya o kadar çok mu kızdı? Halbu ki tüm ceza sistemini düşünmüştük.Tamam telefonunu alması bekleniyordu da bu kadar saat ve oda hapsini hesaba katamadık tüh be.''dedi

Gece Sıla ve benim son sene hakkında ki planlarımızla devam etmişti.Sonunda planı yaparken bugün ki gibi çuvallamamak için dua edip kapatmıştık telefonu.

  Birisi lütfen artık sabahın yedisinde ders başlatmamak için yeni kanunu çıkartsın.Daha hava aydınlanmadı bile kim bu saatte kalkıp okula gider ya.Sabahın altısında sıcak yatağımdan ayrılmak bana çok koysada kendimi banyoya zor attım.Gri okul eteği yerine okul pantolonunu tercih ediyordum.Çünkü bu mevsimde özellikle, Bolu gibi bir yerde eteğin altına çorap bile giysem donuyordum.Lacivert ceketimide giydikten sonra saçımı dağınık örgü yapmıştım.

''Kız Dilay ,gözün kör olmasın.Saat altı buçuk ikidir tostu ısıtıyorum.Kahvaltı yapmadan gideceğini sanıyorsan yanılıyorsun.Peşinden gelir yine yedirirm sana tostu.''diye mutfaktan yurda sesleniş yapan annemin bağırmasıyla koşar adımlarla mutfağa gittim.

 Babam çoktan kahvaltısını yapmış sabah haberlerini izliyordu.

''Kızım bir kerede bağırtma şu anneni.Kadının ses telleri kopacak bir gün .''diyip göz atmıştı.Babamın bu lafına kahkahayı patlatınca, annemde kafama bir tane patlattı.

''Sağol annecim,hem döverim hem severim diyorsun yani.'' dedim

 Mutfakta ki bulaşıklarla ilgilenirken de cevap vermesini iyi biliyordu doğrusu.

''Tabikide anneyim ben anne.''diyerek her annenin klasik lafını söylemişti.

Okulun bahçesinde donmamak için sınıfa koşturan öğrencilerin peşinden bende yeni sınıfıma doğru koşuyordum.Bu yıl sınıfların ikiye ayrıldığını ve artık Sılayla aynı sınıfta olmadığımı öğrenince bir ara müdüre suikast düşüncesine koyuldum.Sınıfta bir kaç tanıdık yüz vardı.Tüm sıraların neredeyse hepsi dolu kalan yerlerlerde hep duvar kenarıydı.

  Bir tane gözüme orta sıra kestirmiştim.Bir kişinin çantası vardı;ama diğer yanı boştu gidip boş yere çantamı koydum. Sıla'nın kapıdan seslenmesiyle klasik kızlar tuvaletinde aynada tipimize bakmaya gitmiştik.''Ya Dilay ,bizim sınıfta sadece iki kişiyi tanıyorum.

 Onlarda geçen sene seçmeli derste gıcıklık yapan aptal sarışınlar.''dedi. Ellerimi çıtlattıktan sonra yüzüme biraz su çarptım.Peçeteyi zorda olsa çekmiştim.Şunu tamir etseler iyi olacaktı.

''Kızım bizim sınıfta neyse ki geçen sınıftaki Ali ve Zeynep var.''dedim kötü kız kahkahalarımı atarak. Sılayı sinir etmek hoşuma gidiyordu.

Ders zilinin çalmasıyla Sılayla ayrıldık.Sıramda gözlüklü,mülayim tipli ve ilk ders olmasına rağmen kitapları olan buğday tenli bir çocuk vardı.Sırama geçip oturduktan sonra, göz ucuyla bile bakmadı.Çocuğu çaktırmadan incelemeye çalışıyordum.

''İncelemen bittiyse önüne dön istersen hoca sana bakıyor.''demesiyle hemen önüme döndüm.

  İlk ders anlaşılan coğrafyaydı.Nihal Hoca hiç normal coğrafyacılar gibi yumuşak bir kadın değildi.O yüzden tüm sınıf dersinde mum gibi olur.Dersin kırk dakikası dağların paralelliği ve ak denizdeki geçitlerle geçmişti. Teneffüs zili çaldı mı gören deprem oluyor zanneder.Anlaşılan bu seneki sınıfında geçen senekinden pek bir farkı yok.Herkes dışarı çıkmıştı.Fakat yanımda ki çocuk matematik testi çıkartıp soru çözüyordu.Hemde problem.Bu okul böylesinin heykelini dikmeli ve zirvede bırakmalıydı.

  Sınıfın belalısı olan uzun Gökhan yayıla yayıla içeri girdi.

''Bak bak ,demek sınıfımızda bir inek var ''dedi.

''Kimliğini açıklamak zorunda değilsin Gökhan. Hepimiz senin ne olduğunu biliyoruz zaten.''dedim saçımın ucundaki kırıkları ayıklarken.

 Damarları beliren Gökhan'ın sinirlendiği iki km öteden belli oluyordu.Ama kızlara el kaldırmama kuralı olduğu için ,bir şey yapamıyordu.Hızla bizim sıraya gelip ,adını bilmediğim gözlüklü çocuğa bir tekme attı.

''Ne yapıyorsun aptal?Çocuğun başı kanıyor. ''diyerek onu ittirdim. Yerde hareketsiz yatan gözlüklüyü zorda olsa kaldırdım.

  O kadar güçsüzdü ki kendi başına öylece  yatıyordu.Kalkamamıştı.Kapıdan içeri giren zayıf,kumral,kahverengi saçlı bir kız koşarak yanımıza geldi ve 'Pars' diye bağırdı.Kolundan tuttuğum,adının Pars olduğunu öğrendiğim çocuğun bu senenin en büyük olayı olacağını sonradan hep birlikte görecektik.

KİMLİKSİZ( DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now