•2•

13 1 1
                                    

VİLVERİN

2

We The Kings, Sad Song: “Seninle, güzel bir karmaşayım.”

“Rezene çayı almayı da unutma Jane! Ve çabuk ol.”

Üzerimdeki ince bir hırkayı düzeltirken, "Tamam anne." diye seslendim mutfaktaki anneme. Kapıyı kapatarak hızlıca merdivenlerden inmeye başladım. Apartmanın girişindeki aynaya takıldı gözüm. İki senenin ben dışında herkesi değiştirdiğini söylemiştim değil mi? Aslında pek de öyle değil. Kim ilk günkü gibi kalır ki? Zaman, su misali akıp giderken biz suyun dibindeki tortular gibi suya karışıp başka diplere süzülüyorduk. İstesek de, istemesek de. İki yıl beni daha çirkin biri haline getirmişti, daha bakımsızdım, kilo almıştım. En son 75'i görmüştüm, 5 kilo daha alsam obezite sınırına ulaşacaktım. Üzerimdeki siyah tayt o kadar iğrenç duruyordu ki... Hangi akla hizmet giymiştim! Hayır, kesinlikle eskisi gibi aynaya bakmıyordum. Kendimi kitaplarla mutlu etmeye çalıştığımdan bu yana gözlerim bozulmuş, gözlük takmaya başlamıştım. Ama gözlüklerim, gözlerimdeki o dibin dibindeki kız çocuğunun bitik bakışlarını gizlemiyordu.

Geçen sene sürekli baş ağrısı şikayetiyle gittiğim doktordan migren, dolaylı yoldan depresyon tanısıyla geri dönmüştüm. Verilen ilaçları yarıda bırakmıştım. Annemin psikologla görüştürme çabalarını bloke etmiştim ve bu konuyu abim, annem ve babamdan başka kimseye anlatmamıştım. Bu bataklığın içinde debelenmek bazı anlarda hoşuma gitmese de, günün çoğunluğunu yatağımda uyuyarak geçirirken sanki zaman durmuş, geçmiş silinmiş, bütün acılar dinmiş gibi hissediyordum. Hayatımda en büyük yeri artık kitaplarım, kulaklığım ve müziklerim almıştı.

Dün gece zihnimde koyduğum sınıra rağmen uykuya dalana dek onunla ilgili hayaller kurarak kendime işkence etmiştim. Bu sabah ise aynada yansımamı görene dek geceye göre daha iyiydim. Aynada yüzüme baktıkça kendime olan güvensizlik biraz daha artıyordu ve derin bir ümitsizliği beraberinde getiriyordu.

Olay kesinlikle kilolu olmam değildi veya bakımsız olmam. Evet, bakımlı biri ambalajı güzel bir şekerleme gibiydi rağbet görürdü, ancak insanlar ambalajda uzun süre oyanlanmıyordu. Sonuçta tadı güzel olan bir şekerlemeden ambalajı yeterince güzel değil diye kimse vazgeçmezdi. Benim ambalajım da kötüydü, şekerlemelerim de.

Aynadan uzaklaşıp kapıya yöneldim. Dışarı adımımı attığımda hafiften esen rüzgarla gülümsedim. Rüzgarı severdim. Saat sabahın altı buçuğuydu ve kendimi bir nebze olsun iyi hissetmek için yürüyüş yapmaya karar vermiştim. Normalde daha geç çıkardım ama hem bu saatlerde caddeler kalabalık değildi, hem de sabah kahvaltısına misafirimiz vardı.

Babamın çalıştığı firmanın Türkiye ayağından bir iş arkadaşı ailesi ile birlikte temelli olarak buraya taşınacaklardı, bizim yıllar önce yaptığımız gibi. Yaklaşık iki hafta önce Amerika'ya gelmişlerdi. Eve yerleşme, alışma derken ancak şimdi rahatça bir araya gelecektik.

Kendimi Los Angeles sokaklarına atarken sana anlatacaklarıma gelelim. Adımın Jane olduğunu söylemiştim. Aslında tam adım Işıl Jane Erden. Babam Türk, annem İngiliz. Birbirlerini çalıştıkları firmanın yılbaşı yemeğinde tanımışlar. Evlendikten sonra Türkiye'de kalma kararı alsalar da yıllar içinde aldıkları terfilerle yılın yarısından çoğunu Amerika'da geçirmek durumunda kalmışlar. Bu yüzden de ben 12 yaşındayken Türkiye'den temelli olarak buraya taşınmıştık. Ve herkesin hakkımda merak ettiği bir soru: Müslüman mısın yoksa Hristiyan mı? Ailem tercihi bana bıraktıklarını söyleyip her iki dini de bana öğrettiler ancak küçüklükğümden beri hiç Hristiyan gibi hissetmemiştim. Bunda en büyük etken bir İslam devletinde doğup büyümüş olmamdı. Kısaca kalben de, kimlik üstünde de doğduğumdan beri Müslüman'dım. Bu yüzden ilk geldiğimde birkaç kişi tarafından pek sevilmemiştim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 19, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

VİLVERİN Where stories live. Discover now