Gerektirmemeliydi.

İçimde bir gram bile kalmamış olan cesareti aramak faydasızdı. Kerem karşımdaydı ve yine bir şeylerin ardına saklanmaya çalışan kişi bendim. O gece bastıramadığım hislerime bir kere daha lanet ettim. Onun yanına gitmeseydim bunlar olmayacaktı. Hatırlamasından -unutmamış olmasından, beni kandırmasından- korkmam gereken bir şey olmayacaktı. Ama o gece oraya gitmiştim. Oraya gitmektan korkmamıştım ve şimdi alacağım cevaplardan korkacak duruma gelmemi kendi ellerimle sağlamıştım.

"Yaptığım saçmalıktı." Duvara bakan gözlerimi sımsıkı kapattım. Sanki gözlerimi kapatarak onun sesini duymamı engelleyebilirmişim gibi. Kandırıldığımı duymak istemiyordum.

"Sus."

"Sana çok öfkeliydim Zeynep. İçimde sönmeyen bir ateş varmış gibiydi. Seni bu yüzden çok kırdım." Kırmak ve yok etmek farklı şeylerdi. Anlayamadığı şey buydu.

"Emre ile çok yakındınız. Hakkım yoktu biliyorum ama dayanamadım. Arkadaşımı geri istedim. Sürekli sizin birlikte olduğunuz resimleri görmek katlanılmazdı. Benim yüzümden canından vazgeçen çocukluk arkadaşımın yaralarını abim sarıyordu. Ona ihtiyacın yok diye düşündüm. Tekrar arkadaş olabilirdik." Tırnaklarımı batırdığım avucum karıncalanmaya başlamıştı. Söyledikleri benim için anlamsızdı. Nedeni, niçini yoktu. Beni kandırmıştı. Beni umursamadığını açık bir şekilde söylediği halde onun yanına gitmişken, o aptal gibi ağzımı aramaya mı çalışmıştı? Zihnen ve bedenen yorulmuştum. Onunla savaşacak halim yoktu.

"Söylediklerin de, o gece de umurumda değil. İhtiyacımın olmadığı kişi Emre değil, sensin." Sinirlendiği için mi emin değildim, derin bir nefes çekti içine Kerem. Görmesem bile, sesi kulaklarıma ilişmişti.

"Can'a gittiğim gün ondaki resimleri gördüm. Bir sürü resminiz vardı elinde Zeynep. Saçlarını okşuyordu. Sana sarılıyordu. Senin yanındaydı. Sinirlendim. Bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Bizim bir geçmişimiz vardı. Aramıza döneceğine emindim. Seni kandırmak aklımda bile yoktu." İkimiz de birbirimizi dinlemezken çabası boşunaydı. Ben sus diyordum, o susmuyordu. O anlatıyordu, ben inanmıyordum. Sahi kendisi inanıyor muydu? Bebeğinin katili olarak görürken beni, yanında istemesi mantıklı mıydı? Değildi. Benimle alay ettiğini açıkça söyleyemiyordu. O gece zihnimde dolanan bir cümle hala aklımdaydı. Göz yaşlarıma kadar aşığım ben ona, demiştim. Doğruydu. Ona olan hislerimi böyle anlatabilirdim ben. Bizim sihirli kelimemiz ancak göz yaşı olabilirdi.

"Dinlemek istemiyorum. Neden anlamıyorsun?"

"Bir markete gittim. İçmek için bir şeyler alacaktım. Sonra aklıma o resimler geldi. Planlanmış bir şey değildi. Elim sodalara gitti. İnanacağını düşünmemiştim ben. Aslında geleceğine bile ihtimal vermemiştim ki. Sonra seni aradım. Gel dedim. Sen geldin. Seni o kadar kırmama rağmen. Bu çok tuhaftı. Benim için bunu kimse yapmamıştı. Eylül bile." Bile. Gözlerimi açıp hüzün bulaşmış ifademle gülümsedim duvara karşı. Hala o kadının karşısında küçümsenen taraftaydım. Bu işler böyle yürüyordu demek ki. Gel diyene giderdin. Kıyamazdın. Karşındaki yüceltilirdi. Sen yine küçümsenirdin. Yumruk yaptığım elimle gözümden akan yaşı sildim. Kerem'in aksine benim gel dediğimde gelenim yoktu. Kendimle idare etmeyi öğrenmiştim. Acıtsa bile.

"Seni kandırmak istemedim ama durduramadım kendimi. Aklımda dönen soruların cevabını bir tek senden alabilirdim ben." Bir süre sessiz kaldıktan sonra yerinden kalktığı duydum. Odadan çıkmasını beklerken, yatağın boş olan tarafına yerleşmişti. Benim gibi uzandığını çöken yataktan anlayabilmiştim. Önceden olsa yanımda uzandığı için heyecandan ölebilirdim belki. Şimdiyse ifadesizdim. Bir elini saçlarımda gezdirmesi uykumu getirmişti sadece. Belki onu engellemem gerekirdi ama yapmadım. Bunu yapmasını özlemiştim.

Cennet GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin