ŞÜPHELİ

213 44 111
                                    


Olacak korkusuyla yaşadığınız şeyleri kafanızda defalarca kez senaryolaştırsanız da, gerçekten olduğundaki gibi hissettirmez insana. Aklınıza geldiğinde nefesinizi kesen şeyin başınıza asla gelmeyeceğini düşünerek rahatlatırsınız kendinizi. Gerçekleştiğinde ise... İşte o zaman kalbinize açtığı koca delikle baş başa bırakır sizi; uğruna gecelerce uykusuz kaldığınız korkular...

Sınıfta ismi söylendiği an gerçek korkunun ne olduğunu anlamıştı. Herkesin dönüp ona baktığı o an, aslında her şeyin ne kadar basit olduğunu anladığı gibi.

Kimin, ne gerekçeyle ya da neye dayanarak onu ele verdiğini bilmiyordu, bilmek de istemiyordu. Kızgın da değildi zaten. Kendinde olmayan insanları, yaptıkları yanlış şeylerle yargılamak saçma olurdu.

Tek düşündüğü babasıydı. Onun yüzünden babasını da tutuklayacaklardı. Aileler bir olarak görülüyordu şüpheli durumlarda. Eğer bir çocuğa doğduğunda ilaç uygulanmadığı anlaşırsa sorumlusu ailesiydi.

Her ne kadar, ailelerle birlikte çocuklara da ölüm cezası veriliyor olsa da...

Babasını tehlikeye attığı için kendinden nefret ediyordu ve bu nefret Yönetim'e duyduğundan az değildi.

Annesi onlar yaşasın diye ölmüştü. Onlar da bir hiç uğruna ölecekti.

Belki insanlarla konuşmaya, onlara yardım etmeye bu kadar istekli olmasa kimse onun ismini vermeyecekti. Bunları düşünmek için artık çok geç diye düşündü ve eşyalarını orada bırakarak ismi söylenen diğer iki kişiyle birlikte görevlinin yanına gitti.

Üçü de kollarını onlara nefretle bakan adama uzattı ve kelepçeleri takıldıktan sonra sınıftan ayrıldılar. Geriye bıraktıkları sınıf sarsılmış görünmüyordu aksine, hepsi hallerinden memnun ve rahatlamış şekilde derin bir nefes vermişlerdi.

O sınıfta olanlardan sadece bir kişi yaptığı şey yüzünden ölene kadar vicdan azabı duyacaktı. Bencilliğinin cezasını, insanın en büyük yargıcı olan vicdanıyla ödeyecekti.

Okuldan çıkarken arkalarında onlar gibi kelepçeli olan yaklaşık 15 kişi vardı. Mevcut öğrenci sayısı göz önüne alındığında, bu kadar çok şüpheli çıkmasına şaşırmamıştı Erin. İnsanların Yönetim'e yararlı olmak için olmayan nedenlerle bir isim söylemesi tahmin edilebilir bir şeydi.

Arabaya bindirilip bilmedikleri bir yere doğru yol almaya başladılar. En az bir ay tutuklu kalacaklar ve işaretleri kontrol edilecekti. Erin bunu adı kadar iyi biliyordu ve artık yolun sonuna geldiğini kabullenmeye çalışıyordu.

Araba durduğunda görevliler şüphelileri indirdi ve Erin televizyonda sıkça gördüğü o, dünyanın en büyük beton kutusunu andıran binaya baktı.

Üç katlı binanın dört bir yanındaki iki dikey pencere bandı dışında küpün yüzeyi tümüyle betonla kaplıydı. Sık ağaçların arasından geçerlerken binanın çevresine konumlanmış muhafızlar olduğunu görmüştü. Bu binanın bu kadar korunaklı olması içeride olacak şeyler için ipucu veriyordu.

Kuyruğunu ısıran yuvarlak yılan işaretinin daha önce bu denli büyük olmadığını düşünürken işaretle kaplı olan ana giriş kapısındaki muhafız, şüphelileri içeri aldı. Üniformalı muhafızı takip edenler merakla etrafı inceliyordu, korku o an yaşadıkları duygulardan sadece biriydi.

Erin, o sabah arabadan hiç inmemiş olmayı diledi. Daha dün akşam babasıyla daha dikkatli olmaları gerektiği hakkında konuşmuşlardı ve şimdi... Adının söylendiği andan beri her şey kabus gibiydi. Kendinde değildi ve sadece önündekileri takip eden bir robottan farksızdı.

SADAKATTEN KAÇIŞ| Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin