4

472 58 83
                                    

Dersin bittiğinin haberini veren zil çaldığında Erin sıkılmanın ötesine geçmişti. Bugün geçmek bilmemişti ve normalde okuldan ne kadar nefret etsede en sevdiği kısım olan derslerde bile sıkılmıştı. Normal zamanlarda derslerde kafası sürekli öğrendikleri şeylerle meşgul olduğundan sıkılmaya pek vakti kalmıyordu.

Ama bugün öyle olmamıştı. Miles sınıfa girdiği andan beri tuhaf hissediyordu. Arkasında oturduğunu bilmek onu daha fazla geriyor ve konsantrasyonunu dağıtıyordu. Tanışmalarından bu yana 6 saat geçmişti ve onda her saat başı belirgin bir durgunluk hissetmişti ama diğerlerinde olduğu gibi rahatsız edici düzeyde de değildi.

Yeni tanıştığınız bir insana karşı beslediğiniz duyguların ne kadar zaman geçerse geçsin ilk aşamada kalması gibi bir şeydi bu. Erin'a, ilk o an tanışmışlar gibi bakıyordu. Aslında onu tanısa da duygusal olarak ilk kez bir şeyler hissetmeye başlıyordu ve bu insanın bakışlarına ister istemez yansıyordu.

İlk izlenimi kötü de olsa unuttuğu için karşıdakine beslediği negatif duygular derinleşmiyordu hep aynı seviyede kalıyordu. Erin'ın şikayetçi olduğu noktada buydu aslında. Çevresineki birilerine bağlanmaktan korkuyordu çünkü duygularının bir seviyeden sonra karşılıksız kalacağını biliyordu.

Sınırsız ölçüde sevdiği ve sevildiği tek kişi babasıydı. Onun yanında istediğini söyleyebilir, duygularını saklamak için kullandığı maskesini onunlayken çıkarabilirdi. Ama bazen başka birilerine daha ihtiyaç duyuyordu. Öyle birisine sahip olmayı bırak, hayal etmek bile uzak geliyordu Erin'a.

Tüm bu düşüncelere dalmışken Miles'ın sıranın başında beklediğini farketti. Sınıf boşalmıştı, Miles'a dönüp "Sen neden çıkmadın?" diye sordu merakla.

"Seni bekliyorum, hadi acele et de çıkalım." dedi Miles. Beklemekten sıkılmış görünüyordu.

"Beni beklemene şaşırdım, insanlar pek birbirlerini beklemez burda." dedi eşyalarını çantasına koyarken. Erin şaşkınlığını gizleyememişti. Daha bugün tanışmışlardı ki ne kadar süre tanıştıkları fark etmezdi. İsterse senelerdir tanışıyor olsunlar kimse kimseyle samimi olmazdı.

Özellikle de son taşındıkları bu kasabada gözlemlemişti bunu. Burda ilişkiler normalde olduğundan daha soğuktu.

Bu duruma alışmıştı zaten ama Miles'ın ona bu derece samimi davranması şaşırmasına yol açıyordu. Çocuk sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi davranıyordu. Saat başlarında duyguları sıfırlandığında bile diğerleri gibi keskin davranış değişikliği yaşamıyordu.

Bir insanı birkaç saat gözlemleyerek doğru bir sonuca varılmayacağının Erin da farkındaydı ama onun farklı olduğunu en başından beri hissediyordu. Bu farklılık onu ne kadar ürkütsede hoşuna gitmediğini söyleyemezdi.

"Neden beklemiyim ki? Zaten yeterince sıkılıyorum, evlerimiz yakındı değil mi?" Erin eşyalarını toplamıştı ve sınıftan çıkmak için ayağa kalkarken, "Evet sanırım öyle ama okul çıkışlarında babam arabayla alıyor beni, iş saatleri çok esnek, istersen seni de evine bırakabiliriz." Miles hayal kırıklığına uğramışa benziyordu ama "Gerek yok ben kendim yürürüm, zahmet vermek istemem." dedi. Okuldan çıkarlarken etrafta kimsenin kaldığını görünce adımlarını hızlandırdı, babasını bekletmek istemiyordu.

"Ne olucak canım. Hadi gel bak babamın arabası orada."

Arabaya binerlerken, babası Miles'ı görünce şaşırmıştı ama Erin hemen "Baba Miles bugün sınıfımıza yeni geldi evi bizimkine çok yakınmış geçerken onu da bırakırız değil mi?" diye sordu. Alışkın olmadıkları bir durum olduğu için önceden açıklama yapma ihtiyacı hissetmişti.

SADAKATTEN KAÇIŞ| Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin