21.BÖLÜM''DENİZ''

222 17 10
                                    


Hande Yener ft Serdar Ortaç - İki Deli

Kafamın üstü, kızgın güneş yüzünden cehennem meydanına dönmüştü. Yumurta kırsanız eminim ki gayet pişebilirdi. Aşırı derecede bunalmıştım. Her şeyden şikayet eden birisi değilim fakat hani olur ya her insanın sevmediği, yüz ifadesini bin türlü şekle sokmasını sağlayacak bir durum illa ki vardır. Ben de oldum olası denizi sevmemişimdir. Kafanıza her saniye çarpan şu yakıcı güneş tepedeyken rahat bir şekilde yüzebilmeyi nasıl beceriyordunuz? Bu soruyu ayak ucumdaki Azeriye de yöneltmek istiyordum. Fakat buna engel olan iki neden vardı. Birincisi, ağzımı açıp tek kelime dahi edemeyecek kadar heyecanlı ve telaş içerisinde olmam, ikincisi ise Elçin'in dikkatini su yatağını dengeli hale getirmeye çalışmasına odaklamasındandı. Ne yapmaya çalıştığını dahi bilmiyordum. Düşeceğimden mi korkuyordu?

Annem eskiden hep, kıyıda oynayın, fazla uzaklaşmayın dalgalar sizi alıp götürür farkına dahi varmazsınız derdi. Biz de korkar, annemi dinleyip kıyı taraflarında yüzmeye çalışırdık ablamla. Su yatağının üzerinde olduğum şu dakikalar annemin nasihatlarını aklıma getirdikçe istemeden de olsa telaşa kapılıyordum. Zaten bendeniz en olmadık yerlerde en olmadık düşünceleri şu lanet olası aklıma getirip panik olurdum. Böyle bir kişiliğe sahiptim.
Oturduğum yerde rahat değildim. Bedenim denizin yaptığı dalgalar yüzünden bir öne bir arkaya doğru sallanıyordu. Elçin üçe kadar saydığında tüm gücümü toplayıp tek sıçrayışta oturabilmiştim su yatağına.

Denizin bu kısmında kimse yüzmüyordu. Kıyıdan oldukça uzakta sayılırdık. Hatta sınırı gösteren, kampın dahil olduğu ve denizi yarı yarıya kesen ipin biraz daha ilerisinde kalmıştık. Küçükken, Ziya amcanın ablamla beni bu ip sınırını geçmememiz konusunda pek çok kez uyardığını hatırlıyordum.

Bakışlarımı ayakucuma çevirince Elçin'in bir şeyler yaptığını fark ettim. Elini altlarda gezdirdiğini anlayabiliyordum ama ne yapmaya çalıştığını sonradan fark edebildim.
''Elçin yanıma oturmayı düşünmüyorsun değil mi?''
Kafasını kaldırıp güneşin altındaki o gözlerinin daha da belirginleşmiş kahverengiliğiyle muzip muzip baktı. ''Nedenmiş o?''diye sordu.
İşaret parmağımla kıyıyı gösterdim.
''Fazlasıyla uzaklaştık zaten, bir de üzerine su yatağını devirip boğulmayı istemiyorum.''
Su yatağını biraz daha ittirdi.
''Rahat durursan bir şey olmaz, sadece fazla kıpırdamamaya çalış, ''
Elimi alnıma siper edip ciddi yüz ifademi takındım bu sefer.
''Elçin ben ciddiyim ha, aksiyon mu arıyorsun bilmiyorum da şuan yaptığımız şeyin şakası olmaz, ''
Kaşlarını yukarı kaldırıp dalga geçer gibi baktı.
''Türklerin korkak olduğunu bilmezdim, ''
''Korkak mı?''
''Aynen öyle,''
''Bir kişinin davranışlarını gözlemleyip bu sonuca varamazsın, ''
Su yatağı gittikçe kıyıdan uzaklaşıyordu.
''Ama senin yaptığın bu Özge, ''dedi bir yandan da yatağı ittirmeye çalışırken. ''Hareketlerime bakıp, insanlarım hakkında bir takım yargılar oluşturmaya başlıyorsun. Eğer kötü bir şey yapar veya söylersem, bunu şahsi algılayacağın yerde sen gidip insanlarıma topu atıyorsun. Sence adil mi?'' Surat ifadesi değişmişti bu yerde. Tamam biliyorum, şu ülke meselesine girmek hoşuna gitmiyordu belki de fakat ülkesi hakkında bilgi edinmeye çalıştığım gerçeğini de görmezden geliyordu besbelli. En azından bu tür şeylere değer verdiğimi görmesini istiyordum.
Acaba bunu yaparken yanlış yola mı başvurmuştum?
Belki evet, belki hayır.
Değişebilirdi bu durum.

Anlayışlı davranmaya karar verdim. Hem şu an zaten ne yeri ne zamanıydı. Bu yüzden karşılık vermek yerine gözlerimi gözlerine diktim ve gülümsemeye çalıştım. Daha sonraysa yine o mükemmelliği fark ettim. Kurduğu cümleler Türkçe olmasına rağmen, hatasız oluyordu. İnsanı hayrete düşürecek kadar akıcı bir Türkçeye sahipti gerçekten de. Tanışalı birkaç hafta olmuştu fakat ben konuşmasına hâlâ alışamamıştım. Ne zamandan beri Türkçe biliyordu acaba?
Sanırım karşı atak yapmamama şaşırmış olsa gerek yüz ifadesi bir an değişti fakat sonradan o da gülümsedi.
''Merak etme, su yatağına binecek değilim,''dedi ve devam etti. ''Amacım sana yüzmeyi öğretmek. Korktuğunu biliyorum ama bana göstermemeye bak ve yapabildiğin kadar da batmamaya çalış, ''dedikten sonra su yatağının altından bir 'pısssss' sesinin geldiğini duydum. Ben daha ne olduğunu anlamadan oturduğum kısım batmaya başladı. Elçin'e baktığımdaysa rahat bir surat ifadesiyle beni süzüyordu. Refleks olarak ağzımdan bir çığlık yükseldi.
''Ne halt ettiğini sanıyorsun sen?!''
''Babamdan öğrendiğim bir şey varsa o da birisine kolay yoldan öğretemiyorsan zor yoldan öğretmeyi denemelisin, ''
''Şuan yaptığın bu mu? Zor yol mu yani? Aklını mı kaçırdın be!''

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 31, 2016 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AZERİ YÂRİMWhere stories live. Discover now