Sesinin ne kadar yüksek çıktığının farkında bile değildi. Korkuyordu. Jessica’yı göremediği için korkuyordu. Bu korku kalbinin sıkışmasına sebep oluyordu. Yavaş olan taksiye öfkeyle “daha hızlı sürün!” diye bağırdı. Sesinde ki emir insana bıçak gibi saplana bilirdi. Şanslıydı ki taksici sakin bir insandı. “Tamam!” diyip taksiyi biraz daha hızlandırdı. 10 dakika sonra san Jose hastanesinde olmasına rağmen 10 dakika da değil de 1 saatte gelmiş gibi hissediyordu.

Taksi ücretini yüklü bir miktarda ödeyip paranın üstünü bile almadan taksiden indi. Kurallara önem veren chin ho ilk kez kuralları ihlal etmiş ve acil girişinden girmişti hastaneye. Bu da ona göre acil bir durumdu ve alacağı cezayı bile umursamıyordu. Doktorlar odasına en yakın yer buradan geçiyordu. Kapıyı hızla açıp telaşla “Jessica!” diye bağırdı. İçeride ki doktorların şaşkın bakışlarıyla buluştu ilk önce, sonra etrafına bakındı. Yoktu Jessica doktorlar odasında da yoktu… Etrafına bakındı.

Doktor İan’ın odada olmadığını fark edip odadakilerin “sorun nedir?” sorularına cevap vermeden hızla Doktor İan’ın odasına gitti. Hastanede önlüğü olmadan koşuyordu ve bu bile hastane kurallarını ihlal ettiği anlamına geliyordu. Adamın odasına kapıyı çalmadan dalıp etrafa bakındı. Yoktu. Ellerini kapıdan çekip Doktor İan’a “Jessica’yı gördünüz mü?” diye sordu. Aldığı “Hayır” cevabı ise dünyanın başına yıkılmasına sebep oluyordu. Jessica’yı bulamadığını anlattı Chin ho. Onu bulamadığını ve evinde olmadığını kapının açık olduğunu tane tane anlattı. Anlatırken içine oturan sıkıntı da artıyordu. Düşünmek bile onu deli ediyordu.

Doktor ian; Chin ho’yu sandalyeye oturtup “Matt’i arayalım o görmüştür belki.” Dedi o ana kadar doktor matt aklının ucundan bile geçmemişti Chin ho’nun. Oturduğu yerden kalkıp “Hayır; ben bakarım.” Dedi. Onu kendi gözleriyle görmeliydi. Doktor İan elindeki telefonu masaya bırakıp “tamam. Ama işini aksatıyorsun. Hızlıca bakıp işinin başına dönmelisin. Hastaların seni bekliyor.” Dedi.

Chin ho hastalarını düşünemiyordu bile. Önceliği hayatı boyunca Hye su olmuştu ve yine öyleydi. Bir sürü hastası şuan onun vermesi gereken ilaçları bekliyordu ve bazıları muhtemelen ağrıdan kıvranıyordu ama chin ho sadece o kızı düşünebiliyordu. Başını sallayıp odadan dışarı çıktı. Bir saniye bile geç kalmak istemiyordu. Onu bulmalı ve sıkıca sarılmalıydı. Yıllarca gizliden gizliye sevdiği kadını artık bırakmak gibi bir niyeti yoktu.

Matt’in odasına dalıp eğer oradaysa hiçbir şey söylemeden kolundan yakalayıp odadan dışarı çıkacaktı. Jessica çok bağırırsa da dudaklarıyla susturacaktı. Tıpkı geçenlerde izledikleri romantik filmde olduğu gibi… Odadan içeri girip etrafına baktı. Doktor Matt’in asistanı Candy merakla chin ho’ya baktı. Kapıyı kırarcasına açıp duvara çarpmasını sağlamıştı çünkü. Eli kapının kolundan düştü. Jessica burada da yoktu. Hızla matt’in önüne gidip oturduğu yerden kaldırarak “Jessica’yı nereye sakladın!” diye bağırdı.

Tek şüpheli Matt ti; ondan başka kimse şüpheli olamazdı. Daha geçen gün önüne geçip konuşmaya çalışmıştı. Matt yakasında ki elleri itip “Ne saçmaladığını sanıyorsun sen!” diye bağırdı. Chin ho kural ihlali zincirinin son halkasını da kırmış kendini hastaneden attırmayı garantilemişti. Matt’in mavi gözlerine bakıp doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalıştı. Gerçekten de doğruyu söylüyormuş gibi gözüküyordu. Ellerini yumruk yapıp sakinleşmeye çalıştı. Karşısında öfkeyle bağıran adam geldiği günden beri sinirlerini zorluyor bozuyordu zaten.

Jessica’yı bulamamak daha çok sinirlendirirken kendini tehdit eden kıçı kırık adam onu daha çok sinirlendiriyordu. Sağ yumruğunu kaldırıp hiç düşünmeden adamın yüzüne indirdi. Hızlı hızlı göğsü inip kalkarak Matt’in yakasından tutup “Eğer ona bir şey olursa ve bunu senin yaptığına dair bir iz; nokta dahi olsa yeter seni bulur ve kendi ellerimle gebertirim.” Dedi. Öfkeden gözleri dönmüş cümleleri tükürerek söylüyordu. Matt’in asistanı araya girip “Lütfen sakin olun Doktor Chin ho.” Dedi. Böyle bir olay beklemiyordu Asistan.

KAÇAK GELİNWhere stories live. Discover now