BÖLÜM 5-GERÇEĞİN İZİNDE

18 4 1
                                    



Artık Viyana'ya dönemeyeceğim çok açıktı. Bulut'u temize çıkarmadan, hayatıma kaldığım yerden devam edemezdim. Babamı dedemin mezarına defnettikten ve başında bildiğim tüm duaları okuduktan sonra, Sam'i aradım. 

Saat henüz 22.00 olmasına rağmen telefonu kapalıydı. Belki bir kız arkadaşı ile zaman geçiriyordu ve rahatsız edilmek istemiyordu. Kırıldım... Ancak buna hakkım olmadığını düşünüp kendimi teselli ettim. En iyisi mesaj atmak diye düşündüm. Bazı sebeplerden ötürü Türkiye'de planladığımdan daha uzun kalacağımı yazdım. Yerime başka birini bulmalarını rica ettim ve sözümü tutamayıp onu Mr. Pullman'a karşı zor durumda bıraktığım için özür diledim.

Köyden ayrıldığımızda arabayı Bulut kullanıyordu. Nereye gittiğimizi ikimizde bilmiyorduk. Sadece aklımızı başımıza toplayıp, iyi bir plan yapabilmek için kalacak izole bir yere ihtiyacımız vardı. O konsantre olup bakışlarını yola sabitlemişken ben de onu seyrediyordum. Benzer ve benzemez yanlarımızı keşfetmek, onu birazcık olsun tanıyabilmek istiyordum. Yüzündeki en dikkat çekici yer gözleriydi. Doğuştan sürmeli gözleri vardı. Gözlerini 5 dakika boyunca birisine kitlesin, o kişiye yaptıramayacağı şey yoktu. Gözlerinde sonra dikkatimi çeken yüzündeki küçük yara izi oldu. Elimi uzatıp bu ize dokundum, birden irkildi. "Bu nasıl oldu?" diye sordum.

"Küçükken üvey kardeşim yanlışlıkla meyve bıçağını yüzüme doğru salladığında oldu."

"Başka kardeşin de mi var?"

Yüzüne bir keder geldi, annesinin soylu olmayan tarafını ortaya çıkarıyordum, bu da onu rahatsız etmiş görünüyordu. "Boşver, beni ilgilendirmez"dedim.

"Farklı babalardan tam 4 kardeşim daha var" dedi.

Uzun bir sessizlik oldu. Uyumak istiyordum ancak ona bakmaktan ve onu merak etmekten kendimi alamıyordum. Gözlerimi kapadığımda yok olmasından ve hayatıma girdiği hızda çıkıp gitmesinden çok korkuyordum. Eli yavaşça radyoya gitti, gözlerini yoldan ayırmadığı için kanal değiştirmekte zorlanıyordu. Düğmelerin üzerinde gezinen elini tuttum; böylece ben uyurken bir yere gidemeyeceğini düşünerek uyuyakaldım.

Ne kadar uyudum bilmiyorum. Cama vuran dalların sesine uyandım. Karnımda da sanki bir kazı çalışması vardı, açlık hissi tekrar uykuya dalmamı engelledi. İyice kendime geldiğimde, kenara çekmiş olduğumuzu ve Bulut'un da başı cama yaslanmış bir şekilde derin bir uykuda olduğunu gördüm. Cep telefonumu alıp dışarı çıktım, ağaçların arasına dalıp bir süre yürüdüm. İşte burası ihtiyaç gidermek için çok iyi bir yer diye düşünüp çömeldim. İşimi gördükten sonra telefonumu açtım. Sam'i aradıktan sonra kapatmıştım çünkü mesajımı görünce beni arayacağını biliyordum ve bana ulaşamayıp biraz meraklanmasını istedim tıpkı ona ulaşamadığımda meraklandığım gibi.

Tam da tahmin ettiğim gibi defalarca aramış ve bir sürü mesaj atmıştı. Başıma gelenleri bilmemesine rağmen çok anlayışlıydı, bana yardım edebileceği birşey olup olmadığını soruyordu. Mr. Pullman elbette çok öfkelenmişti ancak yerime birini almayı kabul etmemiş, döndüğüm zaman beni 3 kişilik çalıştıracağını ve bu şekilde cezalandıracağını söyleyerek konuyu kapatmıştı.

Oysa ben hiç dönmeyebilirdim. Belki bir daha Saten bile olamayacaktım. Babamın yeni kimlik olarak öngördüğü isim Peride'ydi; ikinci hayatım için bana en sevdiği kadın yazarlardan birinin adını vermişti.

Babamın ölümünü çok çabuk kabullendiğimi düşünebilirsiniz. Ama unutmayın ki hayatta kalma güdüsü insan için birincil öncelik taşır. Azrail peşinize takılmışsa en derin üzüntüleri bile sonra yaşamak üzere ertelersiniz. 

SATEN-GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEWo Geschichten leben. Entdecke jetzt