Bölüm 3

188 14 10
                                    

Jeus, hala ona gülüp durmakta olan oğlundan bakışlarını zar zor kopararak karısına döndüğünde daha önce onu hiç bu kadar korkmuş görmediğini düşünüyordu. Hilda'da hayran olduğu sayısız şeyden biri de buydu, korktuğu çok az şey olması ama şimdi onun öz oğluna bakarken korkmasını anlayamıyordu. 

Mavi kanatlı bir Stymphalia efsanelerinde olan bir şeydi belki ama şimdi oğulları yaşayan bir efsane olabilirdi. Onun gücünü hissetmesi başta adamı da korkutmuştu belki ama çocuğu kucağına aldığı andan beri tek korktuğu ona yeterince iyi bir baba olabilecek miyim sorusuydu. Onun kadar güçlü olmadığım için beni kabullenecek mi diye endişe ediyordu ama garip yaşlı bir Palcurheen'e danışacak kadar da korkmuyordu.

Doğumun Hilda'nın kafasını karıştırdığını ve bu minik sevimli yaratığın onun keyfini yerine getireceğini düşünerek "Ne saçmalıyorsun sen Hilda. Şu minik adama bak. Bu inanılmaz değil mi? Bizim oğlumuz" diyerek küçük bebeği annesinin kucağına vermişti ama kadın dudaklarını çocuğun alnına dayayıp ağlamaya başladığında "Olamaz! Benim oğlum olamaz. Ona böyle bir yük yüklenemez" diye isyan etmesi üzerine iyice şaşkına dönmüştü.

"Sen neden bahsediyorsun Hilda! Ne yükü?"

"Ne kadar güçlü görmüyor musun?"

Hilda sanki cevabı ortada olan bir soru sorduğu için kocasına öfkeyle bakarken çocuğu da göğsüne bastırıyor sanki onu gözlerden saklayabilirse bu kaderi değiştirebilecek gibi sarıyordu. Daha fazla dayanamayan adam da sesini bir nebze yükselterek "Elbette farkındayım! Bunu fark edemeyecek kadar zayıf olduğumu düşünmüyorsun herhalde!" demişti ve ebeveynlerinin yükselen gerilimleri çocuğun huzursuzca ağlamasına neden olmuştu.

Daha bir ismi bile yokken bu tartışmaya maruz kalan bebeği tekrar göğsüne bastıran ve sevgi ile öpen kadın daha uysal ve acı dolu bir sesle kocasına dönüp "Anlamıyorsun. Yirmi iki yıldır ne ile uğraştığımı anlamıyorsun. Bu, bu, bu olmasın diye çok uğraştım o mavi kanatlı Stymphalia'ya ulaşmak için çok uğraştım ama şimdi benim oğlum. Bizim oğlumuz Jeus. Ne kadar tehdit altında olacağını hayal et" demişti. 

"Hilda yirmi iki yıl önce ne oldu? Neden oğlumuz bir tehdit altında olsun? Çok hassaslaştın saçmalıyorsun. O ünlü olacak. Şu kanatlara baksana. Şu güce... Şimdiye kadar doğmuş hiçbir bebekte bu gücün yarısı bile yoktur. O ırkımızın en soylu üyesi sayılacak bizim oğlumuz"

Hilda gözyaşları arasında kafasını sallayıp zorlukla ayağa kalktığında "Benim... Benim Ilaisa'yı görmem lazım. O bunu durdurabilir belki. Oğluma böyle bir kader yüklemeyeceğim" diyerek sendelemişti ama kocası gözlerinden kadını durduramayacağını anlayınca bebeği elinden almaya çalışmıştı ki bu da verdiği en yanlış kararlardan biriydi. Hilda bebeği değil de kolu ondan sökülüp alınıyormuş gibi davranarak kocasını başından atmıştı. 

Jala Samajya'nın ne kadar uzak olduğunu bir bebekle ve bu halde oraya gidemeyeceğini anlatmaya çalıştıkça onu yok sayan kadın yorgun kanatlarını açınca Jeus da en sonunda pes etmiş ve ailesinin en büyük sevincini yaşayamadan karısı ile birlikte anlamadığı bir yolculuğa başlamıştı. Bugüne kadar yaptığı en uzun yolculuktu ve Hilda ne olursa olsun ona bebeğini vermiyor, zorla verdikleri molalarda da onunla konuşmuyordu. 

Baba olmayı hiç böyle hayal etmeyen Jeus büyük bir düş kırıklığı ve yorgunlukla Jala Samajya'ya vardığında neden bu sınır görevine asla gönderilmediğini anlamıştı. Burası asla onun başa çıkabileceği bir yermiş gibi durmuyordu. Hilda bebeğinin kanatlarını özellikle saklayarak Stymphalia kampı yerine bir Palcurheen mahallesine ilerlediğinde şaşkın gözleri üzerine çekiyordu ama umursamıyordu. Kocası peşinden hızlı adımlarla gelirken aradığı evi görünce yaptığının delilik olup olmadığını merak etmişti.

Lanetli ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin