Son

654 52 35
                                    

Anılar.

Herkesin unutmak isteyeceğini, unuttuğu ve sürekli hafızasında canlı tuttuğu anılar..

Kimileri aşk, kimileri dostluk kimileri de ailelerini unutmak istedi. Kimileri de ne kadar unutmak isterse istesin bir türlü unutamadı. Kaçtı ama her seferinde aynı yere döndü..

Kyungsoo deri koltuğuna yayılmış, Corvus Blend No.4 markalı şarabını yudumlarken, boş gözlerle şöminenin üstünde ki porteye bakıyordu. İki aşık insan vardı orada. Uzun esmer bir adam, yanında ise ona nazaran daha kısa biri.

Esmer olan kalın dudaklarında ki alaycı gülüşüne eşlik eden şeytanca parıltılara sahip gözleriyle portreye ilk baktığınızda sizi korkutabilirdi.

Esmer teni parlaktı. Arkaya doğru taradığı siyah saçları, siyah takım elbisesi ve Kyungsoo' nun dudaklarına iz bırakan şarabın rengi gibi bir kravatla ulaşılmaz, muhteşem duruyordu. Yanında ki çocuk ise, yuvarlak iri gözleri heyecanla harmanlanmıştı ve kırmızı tonunun en sevimli tonuna sahip olan dudakları Tanrı' ın yaptığı en güzel esermiş gibi kalp şeklindeyken, o beyaz dişlerini sergiliyordu. Tombul yanakları pembeydi.

Bir çocuğun doğduktan sonra sahip olduğu pembeydi.

Diğerine karşın onun üstünde beyaz bir takım vardı. Beyaz teninde o denli hoş duruyordu ki..

Ama bu resimde dikkat çeken başka bir şey daha vardı. İkilinin kenetledikleri ellerinde parıldayan altın birer yüzük. İçlerinde birbirinin adı yazan..

Kyungsoo elini kaldırdı ve anlamsızlaşan yüzüğe baktı. Oysa bu yüzük parmağında ne güzel duruyordu. Bir zamanlar bakımlı olan tırnakları artık yenmekten kısacık kalmıştı. Son zamanlarda çok fazla bardak kırıyordu ve toplarken mutlaka elini kesiyordu.. çoğu zaman bunu fark etmiyordu bile.. Yara bandıyla dolu olan elleri artık tutulmayacak gibiydi.

"Haklı" diye geçirdi içinden.

Bilmezlikten geliyordu ama her şeyi biliyordu. Ama gene de susuyordu.

Neden sustuğunu bilmiyordu ama susuyordu belki de, ne olursa olsun gece ona sarılarak uyuduğu için susuyordu. Ya da başka birinin ona baba olmanın verdiği o sevinci yaşattığı için.

Kyungsoo her şeyi biliyordu.

Aptal değildi. Aksine çok zekiydi ama o genellikle aptalı oynardı. Böylesi daha etkiliydi çünkü. Şarap bardağını yavaşça bıraktıktan sonra dizlerini silkeleyip ayağa kalktı. Sahi bu ev ne zamandan beri soğumuştu. Zamanında sıcacıktı. Kahkahaların, aşk dolu fısıldaşmalarının süslediği bu ev ne zaman bir zindan olmuştu.. Bir mahkumdu sanki Kyungsoo. Parmaklılar ardından özgürlüğe hasret kalan, gökyüzüne hasret kalan bir adamdı. Parmağında ki yüzük onun hapishanesiydi.

Banyoya yavaş adımlarla ulaştı ve aynı yavaşlıkla açtı. Diğer odalar gibi buranında kokusu değişmişti. Kalın dudakları alayla kıvrıldı ve banyoya özellikle taktırdığı havalandırıcıyı açtıktan sonra şişeyi yarılayana kadar parfüm sıktı. O kokuda gidecekti ama en azından diğer kokuyu örterdi değil mi. Kıyafetleri teker teker bedeninden ayrılırken, sanki özgürlüğe soyunun bir çocuktu. Soğuk küvetin içine oturduktan sonra, başını geriye atıp derin bir nefes alıp verdi. Düşünme yetkisini kaybetmişti. Ne düşünmesi, hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. O derece acıya alışmıştı ki...

Robot olmuştu.

Yaşan bir robot.

Uzanarak suyu açtı. Önce akan soğuk su vücudunun titremesini neden olmuştu. Ama anında alışmıştı. Belki de ailesi alışması gerektiğini göstererek büyütmeseydi, şu anda soğuk su diyerek çığlık atar küvetten çıkardı. Ya da kocasının tepesine biner, elinden geleni ardına koymaz onu elinde tutmak için bütün yollara başvurabilirdi.

Won't You Believe İn My Song|KaiSooWhere stories live. Discover now